Aydın AMEDİ
HUKUK-4
İslam dini Kur'an emirlerine ve peygamberin yaşantısı veya sünneti ile alimlerin bunların ışığında verdiği hükümlere ve yaptıkları içtihatlara uygun bir hukuk düzeni ve adalet anlayışı öngürmektedir.
İslamın hukuk anlayışında devleti temsil edenlerin hukuk düzeni nezdin de bir imtiyazı bulunmadığı gibi hukuki ilişkinin bir tarafı olarak devletin birey haklarına karşı da bir üstünlüğü bulunmamaktadır. Günümüzde ifade edilen şekliyle kanun önünde herkes eşittir. Hz Ali'nin halife olduğu dönemde hem de gayri müslim bir vatandaşla aynı davanın bir tarafı olarak yargılanması olayı, bu ilkeye çok güzel bir örnektir.
Diğer bir esas ise Hakkın ifası yoluyla adaletin sağlanması esas olmakla beraber hukuki kaideler daha çok toplumsal barışı sağlamak ve suça iten nedenlerle mücadele üzerine bina edilmiş olup bu mücadele daha çok sorunlu bireylerin ıslah ve irşad çalışmaları ile topluma kazandırılmasına yönelik çabalardan oluşmakta ve suç unsurları ile mücadele bu şekilde desteklenmektedir. Cuma günlerinde verilen hutbeler toplumsal ıslaha ve irşada yönelik faaliyetlerin genel bir örneğidir.
Bunların yanında İslam hukukunun temel ilkelerinden bir tanesi de mağdurun kendi insiyatifi ile hakkından vazgeçmesi ve affetme yolunu seçmesidir. Ancak bu yolu seçip seçmeme noktasında serbestiyet esası kuraldır. Örneğin maktulün yakınlarının yani mağdurların katili affetme hakları saklıdır. Bunu ister bir kan bedeli karşılığında isterse de karşılıksız olarak yapabilir. Lakin toplumsal mağduriyetler doğuran suçlar devlet eliyle mutlaka cezalandırılacaktır. Eroin, esrar ve diğer uyuşturucu madde suçları v.b. zira bunlar bir veya birkaç kişiye karşı değil bütün topluma karşı işlenmiş suçlardır.
Tüm bunların dışında İslam sadece insana yönelik bir hukuk düzeni öngürmemiştir. Aynı zamanda toplumsal yaşantının bir parçası olarak insanların hizmetine sunulmuş hayvanlardan, sulu alanlardan ve bitkilerden yararlanması noktasında da canlıları ve çevreyi korumaya yönelik bazı kurallar ortaya koymuştur. Örneğin, nehrin kenarında bile olsa suyun israf edilmemesi, hayvanlara eziyet edilmemesi ve ağaç dikmenin peygamber efendimiz (S.A.V.) tarafından tavsiye edilmiş olması gibi...
Hz Muhammed Mustafa (S.A.V) döneminde ve Raşid Halifeler döneminde meydana gelen suçların çok az sayıda olduğu, hepsinin İslam’ın hukuk düzenine aykırı davranışlardan kaynaklandığı ve insanın heva ve hevesinin peşinde sürüklenmesinin doğal bir sonucu olarak ortaya çıktıkları söylenebilir. Bu suçlar Hırsızlık, zina, yönetim gücünü elinde bulundurmak için her şeyi mubah sayan gayri İslami anlayışların insanların akıllarına ve kalbine hakim olmasının bir neticesidir. Yani hukuk düzenine karşı asi olanların düşünce ve fiilerinin eseridir.
Elbette ki islam hukukunun adaleti tesis etmeyi amaçlayan tüm uygulama ve prensiplerini burada saymak ve örneklemek suretiyle anlatmak pek imkan dahilinde görünmemektedir. Burada saydıklarımız İslam’ın hukuki standartlarına örneklik teşkil etmesi açısıdan önem arz etmektedir.
Tüm bunlarla beraber İslam’ın hak, hukuk ve adalet anlayışını ve islam peygamberinin bu hukuk kurallarını kendi hayatı ile toplumsal hayata tatbik etmedeki noksanlıklardan uzak uygulamaları ile beşeri hukuk sistem ve ideolojilerin hak, hukuk ve adalet anlayışları ile bu sistemlerinin kurucularının kendi koydukları hukuk kurallarını hem kendi hayatlarına hem de toplumun tüm kesimlerinin hayatına uygulamalarını değil karşılaştırmak bunu kıyaslamayı tasavvur etmek bile caiz değildir.
Ama takdiri ilahinin bir sırrının eseri olarak gün oldu devran döndü ve insanlar bile bile küfrün ve zulmün karanlığına dayanan ve adaletsizliğe hizmet eden, insanlar arasında hak gözetmeyen ve sadece güce ve paraya tapmaya başlayan bir sınıf müslümanların arasından ortaya çıktı. Sefihlerin ve bedbahtların oluşturduğu bu zümre müslümanlara hakim olmaya ve İslam ülkelerinin topraklarını ve müslüman insanlarını ata babalarının ve emir erliği yaptıkları büyük emperyal devletlerin belirlediği haksız, hukuksuz ve adaletsiz prensiplere uygun şekilde sevk ve idare etmeye başladılar. Böylece İslam Dininin ve Peygamberinin insanlığa rahmet, kurtuluş, huzur ve mutlu bir gelecek vaad eden ve kısa bir dönemde de olsa uygulanan İslam’ın hukuk sistemi gerçek hayattan bir anda koparılıverdi. İşte o gün bu gündür tüm alem zulmet, karanlık ve adalet ölçülerine uymayan uygulamaların esiri haline geldi.
Ancak öyle ümit ediyoruz ki İslam alimlerinin ve Müslüman bireyler, örgütler ve cemaatlerin çabalarıyla bütün İslam dünyasında büyük bir uyanış ve silkinişle birlikte zaman zarfında bu zaafiyetler giderilecek ve İslam hukuk sisteminin bütün kurum ve kurallarına gerçek anlamıyla bir işlevsellik kazandırılacaktır. Nihayetinde son dönemler de özellikle Ortadoğu ülkelerinde yaşayan Müslümanların yoğun şekilde İslami bir düzenin kurulması ve İslam hukukunun uygulanmasına yönelik talepleri yaşadıkları devletler üzerinde bu anlamda kurdukları baskı ve meydana gelen toplumsal hareketler(Arap baharı gibi) ümit vericidir.
VEKİL OLARAK BİZE ALLAH YETER.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.