Hz. Ebubekir (ra)

Hz. Ebubekir (ra)

İslam’a (ve dolayısıyla cennete) girişte ileri geçerek birinciliği kazanan Ensar ve Muhacirler, bir de güzel amellerle onların izinde giden Mü’minler (varya), Allah (cc) onlardan razı olmuştur.

“İslam’a (ve dolayısıyla cennete) girişte ileri geçerek birinciliği kazanan Ensar ve Muhacirler, bir de güzel amellerle onların izinde giden Mü’minler (varya), Allah (cc) onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’dan razı olmuşlardır. Allah,(cc) onlara, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi olarak kalacaklardır. İşte en büyük saadet budur.” (Tevbe-100)

“Andolsun ki, Allah, peygambere ve o güçlük saatinde ona uyan Muhacirler’le Ensar’a lütfetti. Öyle ki, içlerinden bir kısmının kalpleri az daha eğilecek gibi olmuş iken, sonra onların tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü, O, çok esirgeyicidir, çok merhametlidir.” (Tevbe-117)

İslam dininin Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselamdan sonra ikinci büyük şahsiyeti Hz. Ebubekir (radiyallahu anh)’tır. İslam davası uğrunda eşsiz bir fedakarlık örneği ve sadakat timsali olmuştu. Hayatı baştan sona ahlak, fazilet ve yüce insanlık örnekleriyle doludur.

Hz. Ebubekir (ra) henüz peygamberlik güneşinin dünyamızı aydınlatmadığı o vahşet dönemlerinde bile, içi aydınlık bir şahsiyetti. Hayatında bir kere olsun cansız ve şuursuz, ne kendilerine ne de başkalarına zarar ve fayda vermeyen putlara tapma gibi bir bedbahtlığa düşmemiştir. İçki, kumar gibi cahiliye adetlerine iltifat etmemiş yaratılıştan yüksek ruhlu biriydi. Mekke’de herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kimseydi. Zengindi, itibarlıydı. Ticaretle uğraşıyordu. Düşkünlere yardım etmeyi severdi. Hz. Ebubekir (ra) ticaret sebebiyle çeşitli ülkelere gidip gelen, kültürlü ve araştırmacı biriydi. İçinde bulunduğu devrin insani değerler bakımından tam bir çöküş hali yaşadığını biliyor ve hissediyordu. O, düştüğü vahşetten insanlığı kurtaracak bir kurtarıcının bekleyişi içindeydi. Aslında dikkatli ve düşünen insanlar için bir hidayet nurunu haber veren, gelmesinin yaklaştığına işaret eden hadiseler de yok değildi. Hz.Ebubekir (ra) gibi ciddi şahsiyetler, Hz.İbrahim (as)’dan kalan tevhid dinine inananlar da bu nurun bekleyişi ve hasreti içindeydiler. Bunlardan biri de Kus b.Saide idi. Kus b. Saide edip ve şair biriydi. Allah’ın birliğine ve öldükten sonra yeni bir hayatın başlayacağına inananlardandı. Bir gün bu zat, içlerinde Hz.Ebubekir ile Peygamberimizin de bulunduğu bir topluluğa şöyle bir konuşma yapmıştı: “Yemin ederim ki Allah katında bir din vardır. O din bulunduğumuz dinden daha sevimlidir. Allah’ın göndereceği bir peygamber vardır ki, gelmesi pek yakındır. Gölgesi başımızın üzerine gelmiştir. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman eder. Ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta ise yazıklar olsun.”

Kus b. Saide’nin haber verdiği bu müjdeye mahzar olacak olan da Hz.Ebubekir’in en samimi dostu ve arkadaşı Hz.Muhammed aleyhissalatu vesselam idi. Hz.Ebubekir (ra) en çok onunla bulunduğu zamanlar huzur buluyor, onunla sohbet etmeyi tercih ediyor ve en çok ona güveniyordu. Ticaret için bir müddet ayrılacak olsa döndüğünde ilk ziyaret edip sohbet etmek istediği zat Hz.Muhammed (aleyhissalat u vesselam) idi. Bir gün Hz.Ebubekir rüyasında bir ayın gökten süzülerek Mekke üzerine indiğini, sonra bölünerek parçalarının şehrin bütün evlerine dağıldığını, daha sonra da toparlanıp kendi evine girdiğini görmüştü. Gördüğü rüya oldukça kendisini heyecanlandırmıştı. Rüyasını Mekke’de bulunan bazı ehli kitap alimlerine sordu. Onlar da beklenen peygamberin yakın bir zamanda Mekke’de çıkacağını, kendisinin de ona uyma bahtiyarlığına erenlerden olacağını, hatta hayatında iken onun en yakın veziri olacağını söylediler.

Hz.Ebubekir (ra), Peygamberimizden birkaç yaş küçüktü. Babasının adı Osman’dı. Fakat Ebu Kuhafe lakabı ile meşhur olmuştur. Annesinin adı ise bütün iyiliklerin anası manasına gelen, Ümmül Hayr idi. Hanımının ismi Zeynep künyesi Ümmü Rumman idi. Bundan önce Kuteyle ile evliydi. Ümmü Rumman’ın vefatından sonra Esma binti Ümeys ile evlendi. Hz.Ebubekir’in üçü kız, üçü de erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Bunlar da Hz. Aişe (r.anha), Abdullah, Esma, Abdurrahman, Ümmü Külsüm ve Muhammed (r.anhum) idi.

Hz. Ebubekir (ra) ticaret maksadıyla Yemen’e gitmişken peygamberimizin nübüvveti izhar olmuş. Mekke müşrikleri hayret ve şaşkınlıklar içinde kalmış tapmış oldukları putlarının peygamberimiz tarafından kötülenmesini bir türlü hazmedemiyorlardı. Hz. Ebubekir ticaretten dönüp Mekke’ye girerken Kureyş’in ileri gelenlerinden bunu öğrenmiş ve doğruca peygamberimizin yanına gidip: “Ey Ebu Kasım! Peygamberlik iddiasında bulunduğun doğru mu?” dedi. Peygamberimiz, “Evet ey Ebubekir. Ben sana ve bütün insanlara alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. İnsanları bir ve tek olan Allah’a inanmaya, putlara tapmaktan vazgeçmeye çağırıyorum,” dedi. Hz.Ebubekir bu davet üzere bir an bile duraklamadan kelime-i şehadet getirip erkeklerden ilk Müslüman olma şerefine nail oluyor. Hz.Ebubekir gibi kavmin güvenilir, itibar edilir ve ileri gelen birisinin Müslüman olması, Hz.Aişe’nin ifadesiyle, peygamberimizi dünyada en çok sevindiren hadiselerden biri olmuştur. Bu hadise Hz.Ebubekir’in şeref ve faziletini tek başına ifade etmeye yetecek bir hadisedir. Nitekim daha sonra Resulullah bir hadisi şeriflerinde İslam’a davet ettiğim herkes, önce biraz şaşkınlık ve tereddüt geçirdi. Fakat Ebubekir, kendisine İslam’ı anlattığımda ne tereddüt geçirdi ne de durakladı.”

Hz.Ebubekir Müslüman olduğunda 40 bin dirhem serveti vardı. Hepsini İslam davasına harcamak üzere peygamberimizin emrine verdi. Hz.Ebubekir bir yandan fikriyle, ikna ve isbat kabiliyetiyle İslam’ı durmadan tebliğ ediyor diğer yandan da fakir Müslümanlara maddi yardımlarda bulunuyordu. Onun vasıtasıyla Mekke ileri gelenlerinin pek çoğu İslam’a girme şerefine ermiştir. Bu zatların bazıları şunlardır: Hz.Osman, Talha b.Ubeydullah, Sa’d b.Ebi Vakkas, Ebu Ubeyde b. Cerrah, Zübeyr b.Avvam, Abdurrahman b.Avf (r.anhum)… Bu zatlar hayatta iken cennetle müjdelenen on kişiden altısını teşkil etmektedir. Ayrıca Osman b.Maz’un, Ebu Seleme ve Erkam b.Ebi Erkam (r.Anhum) da yine onun vasıtasıyla İslam’la şereflenenlerdir.

Bir gün Hz.Ebubekir tevhid davasını müşriklere açıkça ilan etmek için Resulullah’tan izin istemiş, Resulullah henüz az olduklarını ifade buyurmuşsa da Hz.Ebu Bekir’in ısrarı üzerine izin verdi. Hep birlikte Kâbe’ye gittiler.

Ebubekir (ra) ayağa kalkıp orada hazır bulunan müşriklere doğru dönerek konuşmaya başladı: “Bir olan Allah’a hamd ederim. Allah’a iman ebedi bir saadettir. İnkar ve puta tapmak ise pek kötü bir felakettir. Artık bu manasız cahiliyye adetinden vazgeçin. Allah Resulünün davetine uyun,” dedi. Müşrikler önce şaşkınlık geçirdiler. Fakat hemen ardından toparlanıp Müslümanların üzerine saldırdılar, ellerine geçirdikleri şeylerle vurmaya başladılar. Azılı müşrik Utbe b.Rebia çivili ayakkabılarıyla  yüzünü  gözünü kanlar içinde bıraktı. Ebubekir’in yakınları yetişip güçlükle kendisini kurtarabildiler. Hz.Ebubekir bayılmıştı. O gün akşama kadar baygın halde yattı. Gözlerini açtığında etrafına bakındı ve ilk sözü, “ Resulullah’tan ne haber?” oldu. O ölüm baygınlığı içindeyken bile Resulullah’ı soruyor “Ona bir şey oldu mu?” diyordu. Annesinin “Evladım bir şey yiyip içmez misin?” sorusuna yine aynı cevabı veriyordu: “Resulullah nerede? Onun durumu nasıl?.. Annesi bir şey bilmediğini söyleyince: “Anneciğim” dedi. “Hattab’ın kızı Ümmü Cemile git, Resulullah’ın ne halde olduğunu sor”. Ümmü Cemil’in Resulullah’ın iyi olduğu haberi getirmesine rağmen, gönlü tatmin olmuyordu. Mutlaka peygamberimizin durumunu kendi gözleriyle görmek istiyordu. Onu görmeden bir şey yiyip içmemeye yemin etti. Bu haliyle bir yere gidemeyeceğini söylediler. Fakat O, mutlaka gidip Resulullah’ı görmek istiyordu. Onu görmeden hiçbir şey kendisine huzur vermezdi. Etraf tenhalaşınca koluna girdiler, Erkam’ın evine götürdüler. Resulullah’ı görünce, “Anam babam sana feda olsun ya Resulallah” deyip ağlamaya başladı. Resulullah da kendisini kucakladı, öptü. Onun bu hali rikkatine dokundu ve gözlerinden yaşlar aktı.

Hz. Ebu Bekir, Kureyş kavmi içinde kendisiyle düşülür kalkılır, görüşülüp konuşulur, sevimli, yumuşak huylu, uslu bir zat idi. Kureyşlilerin soylarını soplarını, gelmiş geçmiş bütün iyilik ve kötülüklerini herkesten çok bilirdi. Cahiliyye devrinde Kureyşlilerin ulu ve hatırı sayılır kişilerindendir, kan ve diyet işlerine bakardı. Tanınmış dürüst bir tüccardı. Kumaş ve elbise satıcısı idi. Resulullah aleyhissalat-u vesselam O’nun hakkında “Eğer Rabbimden başka dost edinmiş olsaydım, Muhakkak ki Ebu Bekir’i dost edinirdim. Fakat İslam kardeşliği daha üstündür.” Vefat etmeden hastalandığında ise: “Şu mescide çıkan kapıları kapatınız. Yalnız Ebubekir’in kapısı açık kalsın” buyurmuştur. Hz. Ebubekir aynı zamanda cömertlik ve fedakarlığıyla belirgindi. Tebuk seferinde dört bin dirhem gümüşten ibaret bulunan servetinin hepsini getirip peygamberimize teslim etmiştir. Peygamberimiz: “Ey Ebubekir! Ev haklına ne bıraktın?” diye sorunca Ebubekir(r.a.): “Allah ve Resulünü bıraktım” diye cevap vermiştir.

Hz.Ebubekir Aşere-i Mübeşşere(Cennetle müjdelenen on Sahabe-i Kiram)’dendir. Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret edeceği zaman, Hz. Ebubekir’i yoldaş ve gizlendiği mağarada kendisine arkadaş edinmişti. Hz. Ebubekir ; Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda peygamberi mizin yanında yer almıştır. Peygamberimizin (salallahu aleyhi vesellem) vefatıyla neticelenen hastalığı sırasında, mihraba yalnız onun geçirilmesini emir buyurmuş, Hz. Ömer’in bile imamlık yapmasına razı olmamıştır. Peygamberimizden sonra bu gerekçe ile kendisinden sonra Hz. Ebubekir ilk halife olmuştur. Hz. Ebubekir’in Kur’an-ı Kerim’e hizmeti de çok büyüktü.    Peygamberimize Kur’an’ın sure ve ayetleri vahyedildikçe, onları ezberler ve ezberletir, aynı zamanda birini çağırır, ona yaz diyerek okuyup yazdırırdı. Yazılacak ayetin hangi sureye ve hangi ayetten sonra yazılacağını da bildirirdi.

Hz. Ebubekir, vahy katibi Zeyd b. Sabite, Kur’an-ı Kerim’i yazılı bulunduğu, yapraksız, kabuğu soyulmuş hurma dallarını, yassı, ince beyaz taşlardan ve hafızların hıfzından araştırma yaptırtmış, bir araya toplattırmış ve Mushaf haline getirmiştir. Kur’anı Kerim’den olup da iki kapak arasına girmeyen bir şey kalmamıştı. Hz. Ali: “Allah Ebubekir’e rahmet etsin. Mushafları toplamak hususunda insanların en büyük ecirlisi idi. Kur’an-ı Kerim’i iki kapak arasında toplayan ilk kimse O idi,” demiştir. Hz. Ebubekir vefatı sonrasında Hz. Aişe’ye (r.anha): “Ben Ebubekir’in yanında şu mallardan:

1-Şu bir tek sağmal deveden,

2-Müslümanların kılıçlarını temizletme ve parlatma işlerini yapan ve bize de hizmet eden şu uşaktan…

3-Bir de içine süt sağılan şu bir çanaktan başka bir şeyin bulunduğunu bilmiyorum. Ben öldüğüm zaman bunları Ömer’e götürüp teslim ediniz,” diye vasiyet etmiş. Bunlar teslim edilince Hz. Ömer: “Allah Ebubekir’e rahmet etsin. O kendisinden sonrakine çok güç bir örnek bıraktı,” demiştir.

Hz. Ebu Bekir (r.a.) hicretin 13. yılında vefat etti. Vefat ettiği zaman altmış üç yaşında idi. Allah ondan razı olsun.

Hz. Ebubekir(ra)’ın Şekli ve Şemali

Hz.Ebubekir (ra) uzun boylu, ak tenli zaif bedenli, arık yüzlü, seyrek ve ak sakallı, çukur gözlü, çıkık alınlı, gür ve çok saçlı idi.

Ey Rabbimiz! Bizleri ‘benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir’ diye buyuran Peygamber Efendimizin bu müjdesinin kıymetini iyi bilip, onların yolunda gidenlerden eyle (Amin).

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.