Hz. Fatma (r.anha)
Yeryüzüne gönderilen dört hayırlı kadından biri olan Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın biricik kızı Hz. Fatıma (r.anha), kıyamet gününe değin Müslüman kadınlar için en güzel örnek ve kadınların en hayırlısıdır.
Yeryüzüne gönderilen dört hayırlı kadından biri olan Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın biricik kızı Hz. Fatıma (r.anha), kıyamet gününe değin Müslüman kadınlar için en güzel örnek ve kadınların en hayırlısıdır. Peygamber kızı Hz. Fatıma (r.anha)’nın hayatında göze çarpan, hep çilekeşlik, fedakarlık ve saygınlık olmuştur. Müslüman bayanlar için emsalsiz bir örnek teşkil edecek bu güzide insanın hayatına göz atmak faydalı olacaktır.
Kendisi, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın Hz. Hatice (r.anha) ile olan evliliğinin 13. yılında Mekke’de dünyaya geldi. Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın vefat eden erkek çocuklarından sonra hayatta kalan dört kızından biridir. Ümmü-l Hasaneyn Fatıma binti Muhammed ez Zehra olarak tanınır. Ayrıca “Ümmü Ebiha” künyesiyle tanınıp Betül, Zehra lakaplarıyla da anıldığı görülmektedir.
Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselama benzemesiyle birlikte konuşması ve yürümesi Efendimizi hatırlatırdı. Güzel ahlakın tamamlayıcısı olarak gönderilen Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın Kur’anî ahlakından gereği gibi istifade etmiştir.
“Elbette sen, yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem: 4)
Bir hadisi şerifte ise Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam : “Ben başka bir ahlakla değil, ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” (İmam Malik, Muvatta Hüsnü-l hulk 8) diye buyurmuştur.
Yukarıdaki ayet ve hadiste de belirtildiği üzere, Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın ahlakının yüce olduğu ve bu yüce ahlakın tamamlayıcısı olarak gönderildiği vurgulanmaktadır. Bu yüce ahlakın yansımaları Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın evinde yetişen eş ve çocuklarına sirayet ederek emsalsiz bir numune olmalarına vesile olmuştur. Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın vefatından sonra ilahi davayı yüklenen ve inkılap ateşinin sürekli yanık kalmasını, etrafı aydınlatmasını sağlayıp bu uğurda canlarını feda eden ehli Beyt mensubu sayısız Allah dostuna rastlamaktayız. Bu hal Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın silsile yoluyla ulaşan ilahi bir rahmetin yansıması olarak yorumlanabilir. Bu mübarek neslin analığını yapan, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın biricik kerimesi Hz. Fatıma (r.anha)’dır. Yani bütün güzelliklerin kendisinde toplandığı kutlu insan Hz. Fatıma (r.anha).
Hz. Fatıma (r.anha)’nın gençlik yıllarına ilişkin detaylı bir bilgi bulunmamakla birlikte, eldeki mevcut bilgiler de sınırlıdır. Bu durum onun ihlas ve takva ile Yüce Allah’a bağlanıp gösterişten uzak sade bir yaşam sürdürmesinden kaynaklanmıştır.
Yine bu döneme ilişkin şöyle bir hadise aktarılmaktadır: Allah Resulü aleyhissalatu vesselam bir gün Kabe’de namaza durur ve secdeye varır. O’nun bu halini gören müşrikler cesaretlenerek bir kötülük yapmak isterler. Sonunda bir devenin döl yatağı getirilip Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın omuzlarına atılır. Bu hadiseden dolayı Efendimiz oldukça rahatsızlık duyar. Secdeden başını kaldıramaz. Ta ki Hz. Fatıma (r.anha) gelip o işkembeleri Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın omuzlarından kaldırana kadar. Bu çirkin hadise karşısında Hz. Fatıma (r.anha) hıçkırıklara boğulur ve etrafta bulunan müşriklere kavli olarak gereken dersi verir.
Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın çekmiş olduğu sıkıntıları kendisiyle paylaşarak hafifletmeye çalışır ve Efendimizin tüm ihtiyaçlarını severek ve isteyerek karşılardı. Onun bu fedakarane tutumu, Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın beğenisini kazanarak sevgisine mazhar olmuştur. Aşırı hizmetinden dolayı Allah Resulü aleyhissalatu vesselam tarafından; “Babasının annesi, annem” manasına gelen “Ümmü Ebiha” diye isimlendirilmiştir.
Hz. Fatıma (r.anha), evlilik çağına ulaşınca, önde gelen sahabelerden Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.anhuma) kendisine talip olmuşlar, fakat Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam bu tekliflere sıcak bakmamıştır. Daha sonraları Hz. Ali aynı teklifte bulunmuş, Allah Resulü aleyhissalatu vesselam tarafından uygun görülünce de bu durum evlilikle sonuçlanmıştır.
Evlilik masraflarının getirmiş olduğu külfetin hafifletilip Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın yardımcı olmasıyla düğün gerçekleşmiştir. Hz. Ali Mehir için, Bedir Savaşında ganimetten payına düşen deve, zırh ve bir kısım eşyalarını satarak elde ettiği 450 dirhemi vermiştir. Oldukça mütevazi ve sade bir düğün ile gerçekleşen evlilikte maddiyat arka plana atılmış ve sadece Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın rızası ve sevgisi gözetilmiştir.
Küçüklüğünden beri kainatın Efendisinden ayrılmayıp terbiyesiyle yetişen Hz. Ali, Allah Resulü aleyhissalatu vesselama damat olma saadetine ermiştir. Ulvi gayeler hedeflenerek gerçekleşen bu evlilik kıyamete kadar dilden dile aktarılacak ve sürekli hayırla yad edilecektir. Bunun semeresi olarak Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamın Ehl-i Beyti bu evlilikten türeyip dal budak salacaktır. Ümmete rehberlik edecek imamlar, genellikle bu kutlu soyun mensubu olup ilayı Kelimetullah’ı canları ve kanları pahasına sinelerinde taşıyacaklardır. Yine cennet gençlerinin seyyidi Hz. Hasan ve Hüseyin bu kutlu evlilikten dünyaya gelecek ve ümmete inkılab nişanesi olacaklardır. Bu kadri yüce insanların sevilmesi ve Allah’ın insanlığa bir ikramı olarak algılanıp her daim yad edilmesi gerekmektedir.
Hz. Fatıma (r.anha), baba evinden ayrılırken beraberinde çeyiz olarak şu eşyaları götürmüştür: Kadife bir örtü, hurma lifiyle doldurulmuş bir yastık, iki el değirmeni ve iki su kabı… Bu çeyiz eşyaları Hz. Fatıma (r.anha)’ın dünyaya olan meylinin ne derece olduğunu ortaya koymaktadır.
Hz. Fatıma (r.anha), Mekke’den Medine’ye hicret eden sahabe grubundan olup hicret sevabına da nail olmuştur. Kendisi, yanında Fatıma binti Esed (Hz. Ali’nin annesi), kız kardeşi Ümmü Gülsüm ve Hz. Ebu Bekir’in ailesi olduğu halde hicret etmiştir.
Hz. Ali ile evliliklerinin 3. yılında Medine’de Hz. Hasan dünyaya gelmiş ve bu doğum, mübarek Ramazan ayına denk gelmiştir. Yine bir yıl sonra Şaban ayında Hz. Hüseyin dünyaya gelmiştir. Ailenin ilk çocukları Hasan ve Hüseyin’in ardından üç kız çocuğu dünyaya gelmiş, bunlardan Muhassin henüz küçük yaşta vefat edip ebedi aleme göçmüştür. Diğer kız çocukları ise Gülsüm ve Zeynep’tir.
Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam, kadınlardan en çok Hz. Fatıma (r.anha)’yı, erkeklerden ise Hz. Ali’yi sevdiğini belirtmiş ve onları kendi hırkası altında toplayıp Ehl-i Beyt olduklarını ilan etmiştir. Hz. Fatıma (r.anha) ile ilgili bir çok hadisi şerif mevcuttur. Bunlardan sadece bir iki tanesi ile yetineceğiz:
Allah Resulü aleyhissalatu vesselam: “Fatıma benim bir parçamdır. Onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur” buyurmuşlardır. Başka bir hadiste ise: “Bana melek gelerek Fatıma’nın cennetliklerin hanımefendisi olduğunu müjdeledi” buyurmuşlardır.
Savaş meydanlarında azim ve gayretiyle bir çok hanım sahabenin şevkle çalışmasına vesile olan Hz. Fatıma (r.anha), yaralı sahabeleri tedavi ederek su taşıma hizmetinde de bulunmuştur. Uhud Savaşının en hararetli anlarında yüzüne kan bulaşmış halde Allah Resulü aleyhissalatu vesselama rastlar. Yüzüne bulaşan kanları temizler ve yarayı dindirir. Göstermiş olduğu azim ve kararlılık bir çok sahabe tarafından taktirle karşılanmış ve örnek olarak gösterilmiştir.
Hz. Ali eşini anlatırken şöyle buyuruyor:
“Elleri nasırlaşıncaya dek el değirmeni çevirdi. Omuzları nasırlaşıncaya dek su kırbası taşıdı. Üstü başı tozlanıncaya dek evi süpürdü.
Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselama esirler gelmişti. Fatıma’ya dedim ki, babana gitsen de bir hizmetçi istesen… O da Peygamber aleyhissalatu vesselama gitti. Fakat yanında görüşme yapan bazı kimseler buldu. Bir şey söylemeden geri döndü. Ertesi gün Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam Fatıma’nın yanına geldi ve “İhtiyacın neydi?” dedi. Fatıma sustu. Ben de; “Ben arz edeyim ya Resulullah!” dedim ve anlattım: Ya Resulullah, Fatıma’nın, el değirmeni çevirmekten elleri, su kırbası taşımaktan omuzları nasırlaştı. Sana bir takım hizmetçiler gelince, ben kendisine; sana gelip bir hizmetçi istemesini, böylece yükünün hafiflemesini istedim. Bunun üzerine Allah Resulü aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: “Ey Fatıma! Allah’tan kork. Rabbine karşı görevini yerine getir, ailenin işini gör. Yatağına uzandığında otuz üç defa subhanallah, otuz üç defa elhamdulillah, otuz dört defa Allahu Ekber de. Bunların toplamı yüz eder. Böyle yapman sana hizmetçilerden daha hayırlıdır.” Fatıma da; “Allah ve O’nun Resulünden razıyım” dedi. Böylece hizmetçi istemekten de vazgeçti. (Ebu Davut 2/135-136)
Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselam, kızını çok sevmesine rağmen isteğini geri çevirmişti. Oysa Allah Resulü, Ashab-ı Suffa’yı düşünerek söz konusu hizmetçileri onlara tahsis etmişti. Kendisine ve ehline bir ayrıcalık tanımayarak gelen menfaati fakir fukaraya yönelterek onların rahatını kendisi ve ailesinin rahatına tercih etmişti. Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın müminlere olan şefkati, bir anne ve babanın çocuğuna olan şefkatinden çok daha fazlaydı. Bu yüzdendir ki hayatta ve vefatı esnasında hep ümmetini sayıklayıp göz yaşı dökmüştür.
Cebrail aleyhissalatu vesselam, Allah Resulü aleyhissalatu vesselama düzenli olarak her sene bir defa gelerek beraberce Kur’an-ı Kerim hatmi yaparlardı. Ancak Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, en son Cebrail aleyhissalatu vesselamın bir sene içinde iki defa gelmesini vefatına yorup bu sırrı Hz. Fatıma (r.anha)’ya anlatmıştır. Acı haberi öğrenen Hz. Fatıma (r.anha), çok üzülerek ağlamaya başlamış bunun üzerine Allah Resulü aleyhissalatu vesselam, ailesinden ilk önce kendisine onun kavuşacağını söyleyerek onu sevindirmiştir.
Hz. Fatıma (r.anha), Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın vefatıyla adeta yıkılmış hep muhterem babalarına kavuşma hasretiyle yaşamıştır. Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın vefatının ardından ilk karşılaştığı Enes b. Malik’e:
“Resulullah’ın üzerine çarçabuk toprak atmaya nasıl eliniz vardı, gönlünüz nasıl razı oldu?” diye sitemde bulunmuştur.
Bu ayrılık Hz. Fatıma (r.anha)’da olduğu kadar tüm sahabelerde inanılmaz bir üzüntüye sebep olmuştu. Kimi sahabeler kendilerinden geçmiş, kimileri dünyaya küsmüş, kimileri ise bu ayrılığı kabullenmiyordu. Hz. Ebu Bekir’in nasihati ve okuduğu ayeti kerime sayesinde bir nebze de olsa gönüller sükun bulmuş, ayrılığı kabullenmişti.
Muhterem babalarının ayrılığına fazla dayanamayan Hz. Fatıma (r.anha), hep kavuşma anını arzulayıp o günü bekliyordu. Nihayet tarihler hicri 11. yılın Ramazan ayının üçünü gösterirken (22 Kasım 632) bu ayrılık vuslat ile son buldu. Bu tarih Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın vefatının beş buçuk ay sonrasıydı. Vasiyeti üzere vücudu kimse tarafından görülmemiş, imal edilen bir tabuta konmuştu.Cenaze namazını Hz. Ali veya Hz. Abbas’ın kıldırdığı rivayet edilmektedir. Hz. Fatıma (r.anha)’nın vasiyeti üzere geceleyin Hz. Ali ve Hz. Abbas’ın oğlu Fazl tarafından Cennet-ül Baki’ye defnedilmiştir.
Böylelikle insanlığa rahmet olarak gönderilen Allah Resulü aleyhissalatu vesselamın ardından kutlu insan Hz. Fatıma (r.anha) da bu dünyayı terk etmişti. Arz, kıyamete kadar bir daha nasip olmayacak bu nimeti üzerinde taşımanın mutluluğunun ardından yasa bürünmüş ve haşir gününe kadar ilahi emaneti bağrına gömmüştü.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.