Hz. Hasan
Hz. Ömer, meclisi toplayarak Rasulullah (sav)'a yakınlıkları dolayısıyla Hasan ile Hüseyin'in babalarının maaşına ilave yaparak her biri için beşer bin dirhem artırdı
Muhammed et-Teymî şöyle anlatmıştır:
“Hz. Ömer, meclisi toplayarak Rasulullah (sav)'a yakınlıkları dolayısıyla Hasan ile Hüseyin'in babalarının maaşına ilave yaparak her biri için beşer bin dirhem artırdı.” III. Halife Osman b. Affan (ra) hilafete geldiği zaman, İslam'i fetihler Taberistan'a kadar uzandı. Cürcan kralı da Müslümanlarla harp etmek için ordusunu hazırlayıp kuşandırdı. Bunun üzerine III. Halife Hz. Osman (ra) İslam ordusunu Said b. As kumandasında sefere gönderdi. Bu sefere sahabenin büyükleri de katıldı. Bu sırada yirmi yaşında olan Hz. Hasan da bu orduya katılanlar arasındaydı. İslam ordusu Cürcan'a ulaşınca Cürcan Kralı, İslam Ordu Komutanından barış istemeye mecbur kaldı. Bunun üzerine barışın gerekleri uygun bir şekilde yerine getirildikten sonra, muzaffer ordu Medine-i Münevvere'ye döndü.
Halife Hz. Osman (ra) döneminde Müslümanlar büyük bir fitne ve imtihana tabi tutuldular. Halifenin evi isyancılarca kuşatıldı. Bunun üzerine Hz. Ali, Hasan ile Hüseyin'i Müslüman gençlerle beraber Hz. Osman'ın savunulması için gönderdi. Hz. Hasan ve Hüseyin kendilerine verilen görevi güzel bir biçimde yerine getirmelerine rağmen takdir-i ilahi Hz. Osman şehit edildi. Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra Müslümanlar, adil ve muttaki olan Hz. Ali'ye kendi rızalarıyla biat ettiler. Hz.Ali, Müslümanları Kur'an ve sünnet çizgisinde idare etti, işlerini gördü. İnsanların bildiği biçimde takva ve aza kanaat eden kişiliğini asla değiştirmedi. Ve şöyle derdi:
“Ey dünya benden başkasını gururlandır, aldat.” Hz. Hasan, bu muttaki, mütevazi, iman-ı kamil sahibi baba ve halifenin yanında Küfe'de kaldı. Onun yardımcısı, destekçisi ve öğrencisi oldu. Babasıyla beraber Cemel vakası ile Sıffin savaşında bulundu. Nihayet babası, öğretmeni Hz. Ali'nin Onun gözleri önünde şehadet şerbeti içmesine tanıklık etti.
Hz. Ali, zamanındaki fitne ocağı olan Haricilerle savaşmış ve hepsini de perişan etmişti. Bunlardan kin ve intikam ateşi ile dolu olanlar, zaman zaman bir araya gelerek nasıl intikam alacaklarını planlıyorlardı. Onlardan İbn-i Mülcem bir gün sabah namazından önce Halifenin geçeceği yola pusuya yattı.
Hz. Ali'nin geldiğini görünce İbn-i Mülcem aniden arkadan üzerine atılarak zehirli kılıcını indirdi. Hz. Ali ağır yaralıydı. Durmadan kan kaybediyordu. O vaziyette iken bile yanındakilere dönerek camiye gidip sabah namazını kılmalarını söyledi. Oğlu Hz. Hasanı yanına çağırarak:
“Bunun yemeğini yedirip istirahatını da temin edin. Eğer yaşayacak olursam ya af ederim veya cezasını veririm. Eğer ölürsem, cezasını verin; fakat asla haddi tecavüz ederek
Müslümanların kanlarına girmeyiniz.”
Kendisine: “Ya Emirelmüminin, şayet size bir hal olursa oğlun Hasan'ı halife seçelim mi?” diye sordular. “Ben bu hususta sizlere ne emrederim ve ne de nehy ederim. Siz işinizi daha iyi bilirsiniz. Resul-i Ekrem'in bu meseleyi bıraktığı gibi bende bırakacağım” buyurdu.
Böylece Hz. Ali, oğlunun halife seçilmesini istememiş ve engel de olmamıştır.
Hz. Ali'nin vefatından 2 gün sonra halk, yeni halifeyi seçmek için Küfe Cuma mescidinde toplandılar. O ana kadar da halifenin kim olacağı hususunda halk arasına bir ittifak bulunmuyordu. Kays b.Sa'd b. Ubade elEnsari, mescitte bir konuşma yaparak, Hz. Ali'nin faziletlerini ve Hz. Hasanın meziyetlerini zikrederek, Hz. Hasan'a biat etmeleri hususunda telkinlerde bulunmuş ve hiç zaman kaybetmeden kendisine biat eden ilk kişi olmuştur. Onun biat etmesiyle Kufelilerde biat etmişlerdir. Böylece Hz. Hasan 37 yaşında Hulefa-i Raşidinin beşincisi olmuştur. Kufe, Irak, Basra, Horasan, Mekke, Medine, Hicaz ve Yemen ahalilerine pederi gibi halife oldu. Diğer memleketler de Muaviyenin kontrolünde kaldı.
Yedi ay sonra Hz. Hasan ve Muaviyenin orduları Bağdat yakınındaki Ambar denilen yerde savaşmak üzere karşı karşıya geldiler. Küfeli askerlerin karakterini gayet iyi bilen Muaviye, Irak'a gelir gelmez, Hz.Hasan'ın ordusunu dağıtmanın yollarını aramaya başladı. Buna Hz. Hasan'ın öncü kuvvetlerinin komutanı Ubeydullah b. Abbasla başlamayı uygun buldu. Ve kendisini yarısı peşin, yarısı Küfe'de ödenmek üzere bin dirhem karşılığında saflarına katmayı başardı. (Belazuri, Ensab, III, 284)
Ubeydullah'ın askerleriyle Muaviye'nin ordusuna katılması Hz. Hasanın ordusundaki çözülmeyi başlatarak hızlandırmıştır. Hz. Hasan, ordusunun öncü kuvvetlerinin başına Kays b. Sa'd'ı geçirdi. Kays, ordusunun hızlı bir şekilde dağıldığını görmüş, bunun önüne geçmek için çok çaba sarf etmiştir. (İbn-i Sa'd, 6, 53)
Ancak Kays'ın çabaları hiçbir işe yaramamış, Hz. Hasan'ın ordusunda, Muaviyenin beklediği çözülme hızla başlayarak sürmüştür. Kays'ın ordusunda bulunan sadece sıradan askerler değil, Küfe'nin ileri gelenleri de Muaviye'ye giderek ona biat etmişlerdir. Hatta bunlardan bazısı temsil ettikleri kabileler adına biat etmekteydiler. (Belazuri, Ensab, 3, 284)
Küfedeki durum da savaş alanından çok farklı değildir. Savaşa gitmeyip Küfe'de kalan insanlar da Muaviye'ye mektuplar yazarak onu şehre davet ettiler. (Meclisi, 44)
Bütün bunları gören Hz. Hasan'ın morali bozuldu ve Küfelilere aşağıdaki konuşmayı yaptı.
“Ey Iraklılar! Babam Ali'yi savaşa ve tahkime zorlayanlar, sizlerdiniz. Sonra ona muhalefet edenler yine sizler oldunuz. Sonra bana geldiniz. Muaviye gelince ileri gelenleriniz, ona biat ettiler. Beni kendim ve dinim hususunda aldatmayınız.”
(Belazuri, Ensab, 3,
285)
Öte taraftan Ubeydullah'ı kendi tarafına çeken Muaviye, Hz. Hasan'ın ordusuna son darbeyi vurmak için Busr b. Ebi'l-Erat komutasında bir orduyu, Kays b. Sa'd komutasındaki ordu üzerine sevk etti. Kays ile Busr arasında meydana gelen savaşta, Busr büyük bir yenilgiye uğramakla kalmamış, Şamlılardan pek çok kimse de ölmüştür. Bunun üzerine Muaviye, Ubeydullah b. Abbas'ı saflarına kattığı metotla, Kays'ı da kendisine bağlamak istedi ve ona da Ubeydullah'a yaptığı teklifin aynısını yaptı. Ancak Kays, bu teklifi kabul etmeyip, şiddetle red etti. Bunun üzerine Muaviye, Kays'ın komutasındaki dört bin kişilik kuvveti büyük bir ordu ile kuşattı. Kays'ın kuşatılması esnasında Medain'de bulunan Hz.
Hasan da Muaviye kuvvetlerince kuşatıldı. Hz. Hasan, ordusundaki çözülme ve isteksizliği gördükten sonra şu konuşmayı yaptı:
“And olsun! Şamlılar hakkındaki kanaatimiz eskisi gibi devam ediyor. Ve hiçbir şüphe ve pişmanlık duymuş değiliz. Şamlılar ile selamet ve sabırla çarpışıp duruyoruz. Ancak sonunda selamet büyük bir düşmanlığa dönüşecektir. Bu sabır da zaten (şimdiden) eleme dönüştü; çünkü sizler Sıffin savaşına giderken dininizi dünyanızın önüne almış bulunuyordunuz. Bunun arkasından siz öldürülen iki kesim arasında kaldınız. Bir kesim Sıffin'de öldürüldü, ve siz onların da intikamını almaya çalışıyorsunuz. Geri kalanlarınız ise zaten kaçıp gitmiştir. Ağlayanlarınıza gelince: Onlar da bize isyan etmiş durumdadır. Biliniz ki Muaviye bizi hiçbir izzet, şeref ve adalet yönü bulunmayan bir hususa çağırmıştır. Eğer ölümü tercih edecek olursanız hemen Muaviye'nin bu teklifini kesinlikle reddeder ve onu Allah'ın hükmü ve kılıçlarınızın ağzıyla muhakeme ederiz. Eğer dünya hayatını tercih edecek olursanız bu hususta rızanızı alırız.”
Hz. Hasan'ın bu konuşması üzerine orada bulunanların hepsi bir ağızdan, hayatta kalmak istediklerini bağırdıkları rivayet edilmektedir. ( İbnül Esir, tarih, III,414)
Ve Hz. Hasan savaşmayıp halifeliği Muaviyeye bırakarak Medineye çekilmiştir. Hz. Hasan 7 ay süren Hilafeti bıraktıktan sonra 7 sene yaşamış ve 670 yılında Medine'de vefat etmiştir. Bazı rivayetlerde karısı Ca'de tarafından zehirlendiği de söylenmektedir. Baki Mezarlığına defn edilmiştir.
İMAM HASAN'IN BAZI GÜZEL SÖZLERİ:
İmam Hasan'a soruldu:
-Doğru iş ve söz nedir?
-Kötülüğü iyilikle uzaklaştırmaktır, dedi
-İnsanlık, gerçek şahsiyet, nedir denilince;
-Kötü söz ve işten uzak olmak, helal mal elde ederek, yerli yerince kullanmaktır, dedi.
-Merhamet, acıma nedir, denilince;
-İşin kolayına bakmak, hor görmeyi yasaklamaktır, dedi
-Cömerlik nedir, denilince;
-Darlıkta ve bollukta bağışta bulunmaktır,
-Korkaklık nedir, denilince;
-Dosta karşı dikilmek, düşmandan da kaçmaktır, dedi.
-Ganimet nedir, denilince;
-Takvaya rağbet etmek ve dünyadan da yüz çevirmektir ki devamlı olan ganimet budur, dedi.
-Hilim nedir, denilince;
-Hiddetini yenmek ve nefse sahip olmaktır, dedi.
-Zenginlik nedir, denilince;
-Az da olsa Allah'ın verdiği kısmete nefsin rıza göstermesidir.
-Yoksulluk nedir, denilince;
-Nefsin her şeye düşkün olması, aç gözlülüğüdür, dedi.
-Üstünlük nedir, denilince;
-Korkulu şeylere karşı güçlü ve emsali ile tartışılabilmedir, dedi.
-Zillet nedir, denilince;
-Musibet anında feryad etmektir, dedi.
-Külfet nedir, denilince;
-Seni ilgilendirmeyen her hangi bir konuda söz söylemendir, dedi.
-Şeref, yücelik nedir, denilince;
-Kendi kusurun olmadığı halde zararı ödemen ve suçu bağışlamandır, dedi.
-Akıl nedir, denilince;
-Aldığın her şeyi kalbin hıfz etmesi, tutmasıdır, dedi.
-Yücelik nedir denilince;
-Güzeli almak ve çirkini de bırakmaktır, dedi.
-Yasaklamak nedir, denilince;
-Sana sunulsa bile, zevk veren şeyi terk etmendir, dedi.
Rabbimizden dileğimiz o ki, bizlere izzetli yaşamı, zilletli uzun bir ömre tercih edecek bir bilinç nasib eyleyip bizleri o güzide şahsiyetlerin peşisıra götürsün (amin).
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.