Dr. Abdulkadir TURAN
Hz. Resûl-i Ekrem’e Tabi Olmak
Hz. Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’in günümüz dünyasına seslenen sair önderlerden en bariz farklarından biri, inandığını yaşamasıdır. Kendisinde imanla amelin iç içe olmasıdır.
Müslüman, Hz. Resûl-i Ekrem’e tabi olunca salt Onun tavsiyelerini yerine getirmez, kendisine has kılınan çok sınırlı husus dışında aynı zamanda Onun amellerine bürünür.
Hz. Resûl-i Ekrem, dünyaya bağışlanmış bir iyiliktir; lâkin kendisiyle sınırlı bir iyilik değildir; başkalarınca örnek alınabilir bir iyiliktir. Onun iyiliği, Ona iman edenlere sirayet eder.
Müslümanlar da Hz. Resûl-i Ekrem’in izinde yürüyünce yeryüzünde birer iyiliktirler ve kendileriyle sınırlı bir iyilik değil, örnek alınabilir birer iyiliktirler.
İbnü’l-Esîr’de yer alan bir rivayette Hz. Ebû Bekir’in hilafeti günlerinde Hz. Ömer kendisi için yardım edeceği âmâ birini belirlemiş, gizlice gider onun işlerini görür, ona yardım ederdi. Ancak bir süre sonra kendisi oraya varmadan başka birinin gelip söz konusu kişinin işlerini yaptığını gördü.
İyilik sahibini merak etti, diğer kez daha erken oraya varıp bir kenarda durarak yolu gözetledi, gelenin bizzat Halife Hz. Ebû Bekir olduğunu gördü.
İbn Kesîr’de yer alan bir rivayette ise Ehl-i Beyt’in büyüklerinden İmam Zeynelâbidîn Hüseyin b. Ali, geceleri sırtına aldığı çuvalları yoksulların kapısına gizlice bırakırdı. Kimse, yardımı getirenin kim olduğunu bilmezdi. Ancak vefat ettiğinde sırrı ifşa olmuştu: Geceleri muhtaçların kapısına bırakılan esrarlı çuvallar bırakılmaz olmuştu. Bir de İmamın omuzları ve sırtında çuval izleri görülmüştü.
Allah hepsinden razı olsun, Müslümanlar yüzyıllar boyu insanlığa bu yol üzere iyilik taşıdılar. Bugün de şuur ehli Müslümanlar, iyilik taşımaya devam ediyorlar.
İyilik, sadece ekonomik yardım değildir. İnsanların nefisleri uğruna kendilerini en olmaz tehlikelere attıkları bu çağda bir insanı nefsinin kulu olmaktan kurtarmak da en büyük iyiliklerdendir.
Bütün dünyanın nefsani arzulara teslim olduğu bir çağda Müslümanlar, arzularına teslim olmamak için direniyorlar. İnsanlık adına, bütün dünya güçlerine karşı, yegane topluluk olarak ayakta duruyorlar.
Bu yanıyla Müslümanlar, kitlesel anlamda, insanlığın son askerleridirler. İnsanlığın ölmemesi için direnen son toplulukturlar.
Kitlesel hâl bir yana, eğer iyi bir tetkik yapılırsa şuur ehli her Müslümanın mutlaka bir iyiliği bulunur, onda Hz. Resûl-i Ekrem’e ait iz tespit edilir.
Ne var ki çağın zalimleri, Müslümanların iyiliklerine düşmanlar. İslam ve Müslümanlarla ilgili galibiyetlerini oluşturdukları illüzyona, sahte algıya borçlular. İslam’a karşı iki yüzyıllık mücadelelerinde İslam’ın insanlığa getirdiği iyiliği örtmek için uğraştılar. Geldikleri noktada sıradan bir Müslümanın iyiliğinin dahi bütün çabalarını berbat edip hilelerini ortaya dökmesinden ürküyorlar. Bunun için en çok Müslümanın iyiliğinden rahatsız oluyorlar. En çok Müslümanların iyiliğinin önüne engeller dikiyorlar. Müslümanların iyiliklerine karşı alternatifler üretiyorlar. İyilikle iyiler arasındaki bağı koparıp iyiliği zulümlerini örtmek için kendi tekellerine almaya çalışıyorlar.
Hz. Resûl-i Ekrem’in hiç kuşkusuz nadide niteliklerinden biri üstün bir iradeye sahip olması; iyiliği yaşama, yaşatma ve yayma konusunda hiçbir engeli tanımaması, hiçbir engele takılmamasıdır.
Nisan ayı, Güneş yılı takvimiyle Onun mübarek viladet ayıdır. Bin salat ve selam olsun Ona… Ona bu çağda hakkıyla tabi olmak, hayatın her anını kontrol altına alma iddiasındaki zalimlere karşı iyiliği yaşama, yaşatma ve yayma konusunda hiçbir engel tanımamaktır. Öne çıkarılan her engeli aşmayı bilmek ve nihayetinde bütün yeryüzünde iyiliği tekrar iyilerin bir alamet-i farikası olarak ihya etmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.