Hasan YILMAZ
İbretlik Bir Ölüm Olayı!
Her nefis ölümü tadacaktır. Bundan kurtuluş yoktur. Peygamberler, krallar, sultanlar, padişahlar, zenginler ve fakirler istisnasız bütün insanlar Allah Teâlâ’nın yazdığı kadar yaşadılar; zamanları gelince her şeyi geride bırakıp, dar-ı faniyi terk edip, ebedi yurtlarına göçtüler. Ve aynı sistem bugün olduğu gibi kıyamete kadar devam edecek.
İnsanlar, genellikle düşünme, hakikati arama, dünya ve ahirette kendi menfaatlerine olacak şeylere göre hayatlarına şekil verme çabası yerine; çevre, olaylar ve zamanı esas alarak hayatlarını şekillendirmeye çalışırlar. Çoğu zaman içerisinde bulundukları kargaşa ve gürültüler içinde gaflete dalar, ölümü asla akıllarının ucundan geçirmezler. Kendileriyle karşılaşılınca, ebediyen yaşayacaklar gibi plan ve program yaptıkları görülür. Birden bire ölümle karşılaştıklarında, neye uğradıklarını anlamazlar. Kendileri gibi çevreleri de şok geçirir. Artık tövbe etmenin, yaptıklarından pişmanlık duymanın ve Allah Teâlâ’nın istediği gibi Müslümanca yaşamanın imkânı kalmamıştır.
Birkaç gün önce, yakından tanıdığım, 40 yaşlarında bir avukat, geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Allah Teâlâ rahmet etsin ve taksiratını affetsin… Çocukluk ve gençliği İslami camia içinde geçmiş, İslami terbiye ile büyümüştü. İslam’dan başkasının boş olduğu, tek kurtuluşun İslam’ı yaşamada olduğunu biliyordu. Ortaokul, lise ve üniversite yıllarında İslami camia arasında bulunmuş, Kemalist düzende İslami mücadele vermenin ve Müslümanca yaşamanın ne anlama geldiğini öğrenmişti. Ancak sonraları şiddetli aile baskısı, çevrenin korkutması ve şeytanın cezp ediciliği karşısında, İslami hayatı bir tarafa bırakıp mevzi değiştirmeye karar verdi. Cahili ortamlarda kendisine yeni çevre edindi. İslami çevreden uzaklaşınca, İslami camianın fertlerine ödetilen bedelden ve yaşanılan sıkıntılardan kurtuldu. Müslümanların yıllarca tabi tutulduğu çileleri çekmediği gibi, zahiren eski dostlarının çektiği sıkıntı ve acılara aldırmadı. Binlerce Müslümandan tek bir tanesinin mahkemesine girmedi. Hatta gençliğinde aynı ortamı paylaştığı arkadaşlarını ya da yıllarca çile çeken ailelerini sormaya yeltenmedi. Girdiği yolun yanlış olduğu, bu mesirin felakete götüreceği ve kendisine gelmesi gerektiğiyle ilgili bütün çağrıları cevapsız bıraktı.
Zaman geldi, İslami camianın mücadele sahası değişti. Herkesin rahatlıkla görev üstlenebildiği birçok alanda hizmet veren STK’lar bünyesinde kültürel çalışmalar başlatıldı. Yine de uzak durmayı tercih etti. İslami alanda görünmemeye, alnı secdeye değmemiş çevresiyle dostluğunu sürdürmeye devam etti.
Baronun spor komisyonu, kaymakamlık tüketici sorunları hakem heyeti ve şehrin futbol takımının yönetim kurulu üyeliğini üstlendi. Ayrıca siyaset akademisini bitirip siyasete atılmayı ve muhtemelen gelecekte büyük makamlarda bulunmayı tasarladı. Ancak, hiç beklemediği, yapılacak işlerinin henüz çok olduğu bir zamanda, geleceğe ulaşamadan ve arzularını gerçekleştiremeden Allah Teâlâ’nın yazdığı vakit geldi ve fani dünyadan ayrılıp ebedi âleme göçtü. Gönül isterdi ki cenazesi tekbirler eşliğinde, İslami şahsiyetler tarafından kaldırılsın. Ancak kucaklarında çelenk bulunan eşofmanlı sporcular ve ne oldukları belli olmayan dostları tarafından kaldırıldı.
Gençliğinde İslami bir şahsiyet ortaya koyan ve çok değerli insanların rahlesinde İslami öğretiyle yüzleşen birinin, böyle bir sonla dünyayı terk etmesine epeyce üzüldüm. Oysa elden bir şey gelmiyor. Herkes gibi o da mahşer gününde amelleriyle yüzleşecek.
Bütün bunlar birer ibretlik vesikadır düşünebilenler için. Geride kalanların bundan, büyük ibretler alıp etraflarına bakmaları; nasıl bir çevreyle birlikte olduklarını incelemeleri, hayatlarının Allah Teâlâ’nın istediği ölçüye uyup uymadığını gözden geçirmeleri gerekir. Beklenmeyen ve hazırlıklı olunmayan bir anda ölümle karşılaşmadan ciddi bir muhasebede bulunulmalıdır. Aksi takdirde zamanı gelince ne makam kurtarabiliyor insanı ne de çevre.
Özellikle hayatlarının az ya da çoğunu İslami camia veya çevreyle geçiren, farklı nedenlerden dolayı başka alanlara kayan ve daha çok dünyanın ardına takılan herkesi, muhasebe yapmaya, bulunduğu yeri gözden geçirmeye, mutlaka ve mutlaka Allah Teâlâ’ya hesabını veremeyeceği amellerden el çekmeye ve Müslümanca yaşamaya davet ediyorum. Özellikle de STK’lar, radyolar, gazete, televizyon ve partiye kadar herkesin kabiliyetine göre görev üstleneceği, eskisi gibi fazla da risklerin bulunmadığı bu zamanda, cahili alanlarda yaşamada diretme; Allah Teâlâ’nın çerçevesini çizdiği ve sorumlu kıldığı sınırları çiğnemeye, hiçbir Müslümanın hakkı yoktur.
Aklı başında hiçbir Müslüman, Allah Teâlâ’nım yüklediği sorumlulukları yok sayıp dünyaya bel bağlayamaz. Etrafın çerçevesini çizdiği ve sistemin onay verdiği hayat şekli, İslam’ın öngördüğü hayat şekliyle uyuşmuyorsa kabul edilemez. İslam’a uymayan her şeyin sonu felaket ve yıkımdır.
Allah Teâlâ ne güzel buyuruyor:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. “ (Enbiya 35)
“Her nefis ölümü tadacaktır. Hak ettiğiniz karşılıklar size, kıyamet günü, eksiksiz bir biçimde mutlaka verilecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kesinlikle kurtulmuş olacaktır. İğreti-sefil hayat aldatıcı bir yararlanmadan başka şey değildir. “ (Ali İmran 185)
“Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile…” (Nisa 78)
(Hürseda Haber)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.