İHH Mısır raporunu yayınladı

İHH Mısır raporunu yayınladı

Mısır'da 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır'ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi'ye yönelik askeri darbe sonrasındaki gelişmelerin insan hakları boyutunda değerlendirilmesi amacıyla, İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından bölgeye bir ekip gönderildi.

HABER MRK - 10-14 Temmuz 2013 tarihleri arasında İHH İnsani Yardım Vakfı'nın Av. Gülden Sönmez (İHH İnsan Hakları ve Hukuk Komisyonu Başkanı), Hakan Albayrak (yazar), İzzet Şahin (İHH Yönetim Kurulu üyesi), Ümit Sönmez (İHH İletişim Koordinatörü) ve gazeteci Nevzat Çiçek'ten oluşan heyeti Mısır'a giderek gözlemlerde bulundu.

 

Askeri darbe sonrası yaşanan işkence, kötü muamele ve hukuksuz gözaltıları; fotoğraf ve belgelerden yararlanarak raporlaştıran İHH ekibi, bu raporu uluslararası topluluğa ve komuoyuna sundu.

 

İşte İHH'nın uzun Mısır raporu:

 

Bu rapor Mısır'da 3 Temmuz 2013 tarihinde yaşanan askerî darbe sonrasındaki gelişmeleri insan hakları ve insani durum boyutuyla tespit ve değerlendirmeye sunma amacıyla hazırlanmıştır.

 

10-14 Temmuz 2013 tarihleri arasında İHH İnsani Yardım Vakfı'nın Av. Gülden Sönmez (İHH İnsan Hakları ve Hukuk Komisyonu Başkanı), Hakan Albayrak (yazar- İHH Mütevelli Heyet Üyesi), İzzet Şahin (İHH Uluslararası İletişim ve İnsani Diplomasi Faaliyetlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi), Ümit Sönmez (İHH İletişim Koordinatörü) ve gazeteci Nevzat  Çiçek'ten oluşan heyeti Mısır'a giderek tespit ve temaslarda bulunmuş, gözlem ve görüşmeler gerçekleştirmiştir. Heyet, özellikle Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önünde yaşanan katliam ve diğer şiddet olaylarıyla ilgili inceleme ve tespitlerde
bulunmuştur.

 

Rabiatu'l-Adeviye Meydanı'ndaki Müslüman Kardeşler temsilcileri ve diğer liderlerle; gençler, kadınlar, esnaf vb. gruplarla görüşmeler gerçekleştiren heyet ayrıca hukukçularla detaylı toplantılar yapmış, insan hakları kurumları ve medya mensupları ile görüşmüştür. Ancak bu raporda askerî rejimin uyguladığı kaybettirme, işkence ve kötü muamele, hukuksuz gözaltıların sebep olduğu güvenliksiz ortam nedeniyle görüşme yapılan tanık, kişi ve kurum yetkililerinin isimleri paylaşılmayacaktır.

 

İHH heyeti ayrıca askerî darbe rejimi tarafından atanan Kahire Başsavcılığına giderek Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler de dâhil darbe karşıtı tüm Mısırlı liderler ve sivil halka yönelik gözaltı, tutuklama, kayıp, öldürme
ve yaralama olaylarıyla ilgili bilgi talebinde bulunmuş ve askerî rejim tarafından tutulan üç lider hakkında görüşme isteğini yazılı olarak Başsavcıya iletmiştir.

 

Mısır'daki temasları sırasında çok sayıda video görüntüsü ve fotoğraf heyet tarafından incelenmiş; listeler ve belgeler edinilmiştir. İşbu rapor tüm bu bilgi ve belgelere dayalı olarak uluslararası topluluğa ve kamuoyuna sunulmuştur.

 

ARKA PLAN

Mısır'da 25 Ocak 2011'de başlayan ve hızlı bir şekilde Hüsnü Mübarek rejimine son veren Şubat 2011 devrimi, sadece Mısır'da değil tüm İslam dünyasında sevinçle karşılanmıştı. Mısır gibi Arap dünyasına liderlik eden bir ülkede seçimlerle gelen yeni sürecin başlamış olması oldukça umut vericiydi ve aydınlık bir geleceğe işaret ediyordu. O günlerde rejim, henüz demokrasiye değil Mısır'ı vesayeti altında bulunduran Mısır ordusuna geçmiş olsa da, herkes bunun geçici bir süreç olacağından emindi ve bu süreçte Mübarek'in olmaması işleri kolaylaştıracaktı. Ülkede hızlı bir demokratikleşme süreci başlatıldı ve devrimden bir ay sonra, 19 Mart 2011'de yeni anayasa için referandum yapıldı. Yeni anayasal sürecin gereği olan ilk demokratik seçimler hiçbir hile ve düzensizlik olmaksızın yüksek katılımla 28 Kasım 2011'de başladı. 508 sandalyeli parlamento için üç aşamada yürütülen süreç, Ocak 2012'de tamamlandı. Meclisteki 10 koltuk ordu tarafından atandığı için seçimlere katılan 27 parti parlamentodaki 498 sivil sandalye için yarıştı. Yeni parlamento Mısır halkının genel eğilimlerini yansıtacak şekilde muhafazakâr adayların çoğunluğunda oluştu. Seçimlerde Müslüman Kardeşler Hareketi'nin Hürriyet ve Adalet Partisi, Muhammed Mursi liderliğinde %37,5 oyla birinci gelirken (235 sandalye), Nur Partisi %27,8 ile ikinci sırada yer aldı (127 sandalye). Bu iki lider parti dışındaki partilerin tümü 40 sandalyeye dahi ulaşamadı. Vakit geçirmeden yasama faaliyetlerine başlayan mecliste ilk oturumdan itibaren muhalif partilerin boykotu başladı. Hemen her gün süren bu gerilimi tırmandırma çabaları ve laik grupların boykotuna rağmen 24 Haziran  2012 tarihinde yapılan seçimlerde halk kendi cumhurbaşkanını seçti. Muhammed Mursi'nin seçilmesi ülkede istikrarlı bir yasal süreç vadediyordu. Hızlı bir şekilde devrimin ruhuna uygun yasalar çıkarılacak ve demokratik yapı garanti altına alınacaktı. Ancak amaçlanan gerçekleşemedi. Öncelikle Anayasa Mahkemesi, parlamentoyu ve onun hazırladığı anayasa taslağını geçersiz saydı. Laik grupların danışıklı boykotunu kendine delil olarak alan Mahkeme, parlamentoyu işlevsiz kılınca Mursi muhalefetle diyalog çabalarına ağırlık verdi.

 

İş yapma kapasitesi muhalif partiler ve Anayasa Mahkemesi tarafından sürekli engellenen Mursi, hem kendisinin hem de demokratik bir anayasa yapmaya çalışan parlamentonun önünü açmak için Kasım 2012 tarihinde bir genelge yayınlayarak meclisin ve seçilmiş bir lider olarak kendisinin yetkilerini genişletti. Onun bu kararı, parlamentoda umduğunu bulamayan tüm muhalefet gruplarını yeniden sokağa taşıdı. Bu gelişmeler üzerine
Mısır'da yazılan senaryonun detayları da gün yüzüne çıkmaya başladı. 2012 yılı sonunda başlayan şiddet olayları ordunun kontrolündeki temel tüketim maddelerinde yaşanan sıkıntıyla birleşince Mısır halkında ciddi bir kaos endişesi ortaya çıktı.

 

Mursi daha iktidarın ilk günlerinde mareşal Muhammed Tantavi'nin son anda önlenen askeri darbe girişimi sonucu zorunlu emekliye ayrılmaları sağlanarak, olay basına ve kamuoyuna fazla yansıtılmadan kapatılmıştı. Bununla birlikte eski rejime yakınlığıyla bilinen veya darbe teşebbüsünde bulunabilecek 500 üst rütbeli subay da kademeli
olarak zorunlu bir şekilde emekli edilmişti. Çok büyük meblağlarla yurt dışından finanse edilen ve halk nezdinde Mursi'nin imajını sürekli yıpratan medya çalışmalarımuhalefetin tabanını her geçen gün daha da güçlendirdi. Mursi'nin meşruiyetini savunan gruplara saldıran muhalif güçlerin şiddet kullanması ülkedeki gerilimi iyice tırmandırdı.

 

Nihayet olayların istenilen kıvama gelmesi üzerine ordu, olay çıkaran ve seçilmiş lideri gayrimeşru ilan eden kesimler yerine Mursi'ye yönelik bir ültimatom yayınladı. Ültimatomda ordu Mursi'den imkânsızı, yani muhalefetle diyalog kurmasını istiyordu. Mursi'nin daha önce defaaten denediği ve her seferinde muhalifler tarafından reddedilen diyalog kurulması çağrısı Mısır'daki oyunda son perdeydi. Mursi ültimatomu reddetse de tanklar sokaklara inmişti.

 

Hüsnü Mübarek'in onlarca yıldır kendi diktatörlüğünü meşrulaştırmak için kullandığı İslami rejim tehlikesi, onun yokluğunda yine Mısır'da ve dış dünyada işe yaramıştı. Oryantalist Batılı bakış Mısır'a demokratik sürecin İslami iktidarla geleceğini anladığı an Mısır'da sisteme müdahale etti. 3 Temmuz 2013 günü Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Sisi, yanına aldığı el-Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib, Kıpti Patriği Tovadros, selefi Nur Partisi temsilcisi Muhammed Abdulaziz, Muhammed el-Baradey ve askeri yetkililerle birlikte tüm dünyanın seyrettiği bir askerî darbe gerçekleştirdi.

 

İNSAN HAKLARI İHLALLERİ

SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI MUHAMMED MURSİ'NİN EKİBİ İLE BİRLİKTE  DERDEST EDİLMESİ VE KAYBETTİRİLMESİ

3 Temmuz 2013 tarihinde Genelkurmay Başkanı Abdulfettah el-Sisi ve beraberindeki heyetin askerî darbe ilanının ardından, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, aynı gün zor koşullarda, belki de cep telefonu ile, askerî darbeyi tanımadığını ve seçimle geldiği görevine devam edeceğini açıkladığı bir video kaydı yayımlamıştır. Bu açıklamasından sonra askerler tarafından derdest edilerek bilinmeyen bir yere götürülen Mursi ve ekibinin nerede ve ne durumda tutuldukları, ne ile suçlandıkları hiçbir makam ve yetkili tarafından hâlen açıklanmamıştır.

 

Mursi'nin ekibinden iki kişi daha sonra serbest bırakılmış ancak kendisinden ve beraberindeki sekiz kişiden haber alınamamıştır. Muhammed Mursi ve ekibinin 3 Temmuz'dan bu yana aileleri ve avukatları dâhil hiç kimse ile görüşmesine izin verilmemiştir. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile beraber kayıp olan ve hukuksuz bir şekilde alıkonulan kişilerin isimleri tespit edilebildiği kadarıyla şöyledir:

Ayman Ali

Ahmet Abdelaty

Assaad el-Shikh

Halit el-Gazzaz

Essam el-Haddad

Abdulmecid Mashali

Refa'a el-Tahtavi

Aymen el-Hodhod

 

TUTUKLANAN VE/VEYA TUTUKLAMA KARARI OLAN ASKERÎ DARBE KARŞITI MÜSLÜMAN KARDEŞLER VE DİĞER GRUP LİDERLERİ VE TEMSİLCİLERİ

Mısır'da 30 Haziran 2013'ten bu yana yaşanan olaylar ve askerî darbenin ilanından itibaren Müslüman Kardeşler ve askerî darbe karşıtı hareket liderleri hukuksuz tutulmalarla karşı karşıya kalmıştır. Edinilen bilgilere göre bugüne kadar aşağıda ismi geçen şu liderlerden bazısı bilinen bazısı ise bilinmeyen yerlerde tutulmaktadır:

Hayrat el-Şatır (Müslüman Kardeşler Mürşid Yardımcısı)

Saad el-Katatni (Adalet ve Hürriyet Partisi Başkanı)

Hazem Salah Ebu İsmail (Düşünce Partisi Başkanı, Selefi lider)

Raşit Bayomi (Müslüman Kardeşler Mürşid Yardımcısı)

Hilmi el-Gazzar (Müslüman Kardeşler liderlerinden)

Muhammed Mehdi Akif (Müslüman Kardeşlerin önceki mürşidi)

Abdulmunaim Abdulmaksut (Avukat)

Muhammed el-Oumda (Eski Milletvekili)

 

İşbu raporda ismi geçen liderlerin sorgulamasının Savcılıkta değil hapishanede yapıldığı ve tutuldukları hapishaneden hiçbir şekilde çıkarılmadıkları da edinilen bilgiler arasındadır.Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önünde yaşanan şiddet olayları ile ilgili suçlanan ve bu olaylar gerekçe gösterilerek haklarında tutuklama kararı çıkarılan Müslüman Kardeşler ve diğer gruplardan isimler:

 

Muhammed Bedii (Müslüman Kardeşler Genel Mürşidi - 3 Temmuz 2013'te gözaltına alınmış, 5 Temmuz 2013 günü serbest bırakılmıştır. Toplumsal baskının çok üst düzeyde olması kaygısıyla serbest bırakıldığı belirtilmektedir.)

 

Muhammed el-Biltaci (Müslüman Kardeşler üst düzey yöneticilerden, milletvekili, İnsan Hakları Meclisi Üyesi - Askerî darbe sonrası meclis üyeliğinden istifa etmiştir.)

 

Saffet Abdulgani (Cemaati İslami yöneticilerinden)

İssam el-Aryan (Adalet ve Hürriyet Partisi Başkan Yardımcısı)

Assem Abdumacid (Cemaati İslami liderlerinden)

Mahmut Hüseyin (Müslüman Kardeşler Genel Sekreteri)

Abdelrahman Ezz (Gençlik önderlerinden)

Saffet Hicazi (Müslüman âlim)

 

Ayrıca çeşitli bölgelerde yaşanan olaylar sırasında 2.000'e yakın kişinin gözaltına alındığı bilinmektedir. Bunlardan sadece Cumhuriyet Muhafızlığı önündeki olaylarda yaklaşık 250 kişi tutuklu yargılanmak üzere cezaevlerine sevk edildiği, önemli bir kısmının ise kefaletle serbest bırakıldığı belirtilmektedir.

 

AVUKAT ABDULMUNAİM ABDULMAKSUT'UN TUTUKLANMASI

Abdulmunaim Abdulmaksut Mısır'ın tanınmış avukatlarından biridir. İnsan Hakları Ulusal Konseyi üyesidir. Ayrıca  İşkence ve Ayrımcılık Konusunda Çalışma Komisyonu'nun üyesidir. Tora Cezaevi'nde tutuklu bulunan Adalet ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Saad el-Katatni ve Raşit Bayomi'yi haklarında yürütülen soruşturma ve dava ile ilgili avukatları olarak görmek üzere 4 Temmuz 2013'te Tora Cezaevi'ne gitmiştir. Ancak avukat olarak ve mesleki bir faaliyet üzere gittiği Tora Cezaevi'nde hapishane yetkilileri tarafından Kahire Üniversitesi çevresindeki şiddet olaylarını teşvik etmek gerekçesiyle gözaltına alınmıştır. Abdulmunaim Abdulmaksut, ertesi gün yapılan sorgulaması sırasında kendisine başka suçlar da (silah sağlayarak cinayet, yaşanan öldürme ve şiddet  olaylarını teşvik, silahlı örgüt kurmak vb.) isnat edilerek tutuklanmıştır.

 

KAYIPLAR - KAYBETTİRME

Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve sekiz kişilik ekibinin nerede ve hangi koşullarda tutulduğuna dair askerî darbe yetkililerince hiçbir açıklama yapılmamış, bugüne kadar yapılan hiçbir bilgi talebine cevap verilmemiştir. Avukatlarının Mursi ve arkadaşlarına ulaşmasına, bunun için herhangi bir çaba içerisinde olunmasına da müsaade edilmemektedir. Cumhurbaşkanı Mursi ve beraberindeki sekiz kişiden 3 Temmuz 2013'ten bu yana  haber alınamamaktadır. Ayrıca çeşitli bölgelerde tutuklanan bazı askerî darbe karşıtlarının da nerede tutulduğuna,  akıbetlerinin ne olduğuna, hayatta olup olmadıklarına dair en ufak bir bilgi bulunmadığı da insan hakları örgütlerine ve hukukçulara bildirilmiştir. Bu şekilde sayısı tespit edilemeyen pek çok kayıp vakasından bahsedilmektedir.

 

KATLİAMLAR

Askerî darbe sonrasında Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önü, 6 Ekim Köprüsü, Ramses Meydanı ve Kahire Üniversitesi başta olmak üzere birçok noktada şiddet olayları yaşanmış, güvenlik güçleri tarafından barışçıl gösteri yapan sivillere yönelik saldırılar gerçekleştirilmiştir. Saldırılarda 10 ayrı eyalette farklı tarihlerde bugüne kadar 180'e yakın kişi hayatını kaybetmiştir. Olayların tamamında bu güne kadar 2.500'e yakın kişi çeşitli derecelerde yaralanmıştır.

 

CUMHURİYET MUHAFIZLIĞI ÖNÜNDEKİ KATLİAM

En büyük katliam Kahire'deki Cumhuriyet Muhafızları Alayı binası önünde gerçekleştirilmiştir. Görgü tanıklarının anlattıklarına göre olay 8 Temmuz 2013 tarihinde sabahın erken saatlerinde yaşanmıştır. Burada barışçıl gösteri yapan sivil bir grup, sabah namazı sırasında Emniyet Müdürlüğü özel timlerinin saldırısına uğramıştır. Namaz kılmakta olan gruba göz yaşartıcı bomba atılmış, sonrasında da gerçek mermi ile ateş açılmıştır. Ortada polisin namaz kılan gruba müdahalesini gerektiren hiçbir haklı durum yoktur. Polisin saldırısı üzerine meydanın diğer tarafında bulunan askerler de gruba müdahalede bulunmuş, böylece göstericiler iki taraftan sıkıştırılmıştır. Bu esnada ordunun bir birimi olan özel tim de Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı'ndan büyük zırhlılarla çıkarak saldırıya katılmıştır. Beş dakikadan kısa bir sürede 100'den fazla gaz bombası atılmıştır. Meydanda bulunan çocuklarda bazıları gaz nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Göstericiler ateşli silahlar ve gaz bombalarıyla kendilerine saldıran polis ve askerlere taş atarak karşılık vermiştir. Saldırı sırasında Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı'nın giriş tarafındaki duvarın üstüne yerleşmiş keskin nişancıların öldürme kastıyla hedef gözeterek ateş açtığı görülmüştür. Aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da bulunduğu gruptan ölen ve yaralananlar olmuştur. Kadın ve çocukların bir kısmı yakında bulunan bir camiye sığınmıştır. Caminin megafon sisteminden ambulans ve yardım için anonslar yapılmış, ancak silahlı güçler camiyi muhasara altına alarak camidekilere ateş açmıştır. Muhasara öğlene kadar devam etmiş, bu sırada yaralananlar olmuştur. Ancak saatler sonra camideki yaralıların ambulanslara alınmasına izin verilmiştir. Camiye sığınanlardan bazıları gözaltına alınmış, sadece kadın ve çocuklar serbest bırakılmıştır. Yaralılardan bazıları Rabia Meydanı'nda gönüllülerin oluşturduğu bir sağlık ekibi tarafından tedavi edilmiştir. 51 kişi saldırı sırasında, 50 kişi de almış olduğu yaralar nedeniyle daha sonra hayatını kaybetmiştir. Olay yerinde ölenlerden 8'i kadın, 5'i çocuktur. Saldırıda ölenlerin büyük bir kısmı keskin nişancılar tarafından vurularak öldürülmüştür. Aynı gün en az 650 erkek göstericinin tutuklandığı, tutukluluk esnasında göstericilerin elleri arkadan bağlı olarak tüfek dipçiği ile darp, tekme, yumruk, yerlerde sürükleme, havasız bırakma, psikolojik baskı, tehdit, şantaj vb. birçok işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı haber verilmiştir.

 

Serbest bırakılanların bazıları adli tıp sevk talebinde bulunmuştur. Savcılığa sevk edilen göstericilerden 450'si tutuksuz yargılanmak üzere kefaletle serbest bırakılmıştır. Diğerleri ise tutuklu yargılanmak üzere Tora Cezaevi ve Kahire'deki diğer cezaevlerine sevk edilmiştir. Bütün bu gözaltı ve tutuklama sürecinde bu kişilerin ne avukatlarıyla ne de yakınlarıyla görüşmelerine izin verilmiştir. Bu kişilere yönelik suçlamalar ise; cinayet, şiddet kullanma, güvenlik güçlerine saldırma ve mala zarar vermedir. Tutuklananların nerdeyse tamamı 8 Temmuz'da resmî güçlerin başlattığı saldırıda hayatını kaybeden biri subay, biri er iki kişiyi öldürmekle suçlanmaktadır. Buna göre toplam 650 kişi bu suçların tamamıyla, 200 kişi ise bir subayı öldürmekle suçlanmaktadır. Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı'nda tutulan kişilerin ilk olarak karargâhta sorgulandıkları, sorgu sırasında dövüldükleri ve şiddete maruz kaldıkları bildirilmektedir. Bu iddialarla ilgili deliller de mevcuttur. Çok sayıda görgü tanığının belirttiği üzere sorgulamalar Mübarek döneminin sorgucuları Ulusal Güvenlik Ajansı ekipleri tarafından gerçekleştirilmiştir.


Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı'nda yaşanan olaylarla ilgili yapılan resmî açıklamalarda göstericiler arasında "terörist bir grup olduğu, Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı'na silahla ateş açıldığı, karargâha
girmeye çalışıldığı" iddia edilmiştir. Öte yandan hâlen silahlı birimlerin açtığı ateş sonucu ölen kadın ve çocukların ölümüne dair hiçbir resmî açıklama yapılmamıştır.

 

GİZA KAHİRE ÜNİVERSİTESİ'NDE VE MUQATTAM'DA YAŞANAN KATLİAMLAR

30 Haziran 2013 tarihinde Muqattam'da ve Müslüman Kardeşler Genel Merkezi'nin bulunduğu yerde yaşanan şiddet olaylarında biri çocuk sekiz kişi vurularak öldürülmüştür. Kahire Üniversitesi'nde 2-3 Temmuz 2013 tarihinde yaşanan olaylarda ise 18 kişi hayatını kaybetmiştir. Her iki olayın ardından askerî darbe rejiminin yönlendirmesiyle Müslüman Kardeşler liderlerinden bazıları ile toplumun önde gelen kişileri hakkında tutuklama emri çıkartılmıştır. Bu olaylarla ilgili tutuklama emri çıkartılan isimlerden tesbit edilenler şunlardır:

 

Saad el-Katatni - Adalet ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı - Her iki olaydan

Raşit Bayomi - Müslüman Kardeşler Mürşid Yardımcısı - Her iki olaydan

Muhammed el-Biltaci - Her iki olaydan

Saffet Hicazi - Her iki olaydan

Hilmi el-Gazzar - Adalet ve Hürriyet Partisi - Kahire Üniversitesi olayları

Muhammed el-Oumda - Kahire Üniversitesi olayları

Hazım Salah Ebu İsmail - Kahire Üniversitesi olayları

Abou el-Ela Madi - Al Vasat Partisi - Kahire Üniversitesi olayları

İssam Sultan - Al Vasat Partisi Başkan Yardımcısı - Kahire Üniversitesi olayları

İssam el-Aryan - Adalet ve Hürriyet Partisi Başkan Yardımcısı - Kahire Üniversitesi olayları

Khaled Abdallah - Kahire Üniversitesi olayları

İssam Abdelmacid - Cemaati İslami yöneticisi - Kahire Üniversitesi olayları

Tarık el-Zommor - Cemaati İslami yöneticisi - Kahire Üniversitesi olayları

Muhammed Bedii - Muqattam olayları

Hayrat el-Şatır - Muqattam olayları

Muhammed Mehdi Akif - Muqattam olayları

Mahmut Abu Zaid - Muqattam olayları

Ossama Ebu Bekir - Muqattam olayları

Ahmet Souşa - Muqattam olayları

Mahmut İzzet - Muqattam olayları

 

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE

Başta 8 Temmuz 2013'te yaşanan olaylar esnasında Cumhuriyet Muhafızları Karargâhı önünde tutulan kişiler olmak üzere, İskenderiye Muhafızlık Karargâhı önünde tutulanlar, El-Buhayra önünde tutulanlar, Kefr Şeyh şehrinde tutulanlar ve farklı bölgelerden tutulanlarla ilgili işkence ve kötü muamele iddiaları gelmektedir. İnsan hakları kuruluşlarından ve hukukçulardan gelen bilgilere göre, kaydı bulunan çok sayıda işkence vakası vardır.

 

Özellikle Rabiatu'l-Adeviye Meydanı yakınlarına atılan bir cesedin incelemesi sonucunda bu kişiye elektrik vermek dâhil açıkça işkence edildiği tespit edilmiştir. Tutuklamalar esnasında çok sayıda kişinin elleri arkadan bağlı olarak darp, tüfek dipçiği ile şiddetli darp, tekme, yumruk, yerlerde sürükleme, havasız bırakma, psikolojik baskı, tehdit,
şantaj gibi birçok işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, tüm bu muamelelere maruz kalan kişilerce belirtilmiştir. Serbest kalanların bazıları adli tıp kurumuna sevk talebinde bulunmuştur. Ayrıca Mübarek
döneminde işkence ederek sorgu yapması ile bilinen Ulusal Güvenlik Ajansı sorgucularının da bu sorgulamalarda bulunduğu ve yakalanan kişilere işkence ile sorgu yaptığı belirtilmiştir.

 

İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE YÖNELİK İHLALLER VE MEVCUT DURUM

Askerî darbeyle beraber Mısır'da Müslüman Kardeşlere ait olan ve Muhammed Mursi destekçisi çizgide yer alan tüm ulusal görsel, işitsel, yazılı ve internet yayın organları kapatılmıştır. Bunlardan birçoğunun ofislerine güvenlik güçleri baskın düzenlemiş ve buraları teknik olarak çalışamaz hâle getirmiştir. Medya organlarında çalışanlardan
bazıları da gözaltına almıştır. Hatta uluslararası yayın yapan medya organlarının ofislerine baskınlar düzenlenmiş, buralarda görev yapan medya mensupları gözaltına alınmıştır. Buna en çarpıcı örnek olarak El Cezire ofisinin basılmasını ve görevlilerinin tutulmasını gösterebiliriz. Ayrıca Türkiyeli medya kuruluşu A Haber'den gazeteci Fatih Er, kameraman Tufan Güzelgün, Star TV'den gazeteci Murat Uslu, kameraman Zafer Karakaş da tutularak sorgulanmıştır.

 

Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists-CPJ) verilerine göre Shaab Masr muhabiri Salah al-Din Hasan olaylar sırasında öldürülmüştür. Hollandalı bir kadın muhabirin Tahrir Meydanı'ndaki protestoları takip ederken tecavüze uğradığı açıklanmıştır. El Watan foto muhabiri Ömer Zoheiry, Tahrir Meydanı yakınlarında kimliği belirsiz kişilerce ağır bir şekilde dövülmüştür. Yine Mısır Gazeteciler Sendikası yönetim kurulu üyesi Halit el Balshy'e saldırıda bulunulmuştur. Al-Youm Al-Saba gazetesinden Muhammed Kemal, Suez News'ten Raci el Atar ve Al Badil gazetesinden Kerim Anwar da dövülmüş ve ekipmanları kullanılamaz hâle getirilmiştir. Ağır şekilde darp edilen gazeteciler hastanede tedavi altına alınmıştır. Olan biteni tüm yönleriyle gösteren ve askerî rejimin hukuksuz uygulamalarını kamuoyuna yansıtan medya organları ve medya mensupları Mısır'da güvenliksiz bir  şekilde ve çok zor şartlarda çalışmaktadır.

 

Bu yaşananlar Mısır'ın dört bir yanında tam anlamıyla bir karartma uygulandığının göstergesidir. Yasaklanan/kapatılan yayın organlarına yönelik bu uygulamaların hiçbirinin geçerli bir gerekçeye veya mahkeme
kararına dayandırılmadığı ise heyetimizin tespitleri arasındadır. Diğer yandan askerî darbe rejimin eline geçen devlet yayın organlarında tamamen yanlı, manipüle edilmiş, dezenformasyon içeren yayınlar yapılarak insanların en temel hakkı olan doğru haber ve veriye ulaşmaları engellenmektedir. İşbu raporda adı geçen siyasi parti liderlerinin tutuklanması, susturulması ve web sayfalarının kapatılması da yine bu alandaki temel ihlaller arasında zikredilebilir.

 

Toplanma, gösteri ve yürüyüş hakkı en temel haklardandır. Ancak Rabiatu'l-Adeviye Meydanı başta olmak üzere, Nahda, Ramses, İskenderiye ve diğer şehirlerdeki meydanlar ve yürüyüş güzergâhları etrafında veya önünde askerî silahlı zırhlı araçlar ve güvenlik güçleri ile engellemeler yapılmakta ve barışçıl sivil gösterilere müdahale
edilmektedir. Müslüman Kardeşler, meslek grupları, din adamları, sendikalar, gençlik örgütleri, âlimler vb. meydanlarda mesaj veren tüm askerî darbe karşıtlarının ve Mursi destekçilerinin Mısır askerine "Halkına şiddet uygulama. Biz asla barışçıl amacın ve yöntemin dışına çıkmayacağız. Halkın iradesine sahip çıkmalısınız. Mısır askeri bizim gönlümüzdedir, bizdendir." vb. sloganlarla barışçı ve şiddetten uzak duracaklarına dair mesajlarını sürekli dile getirmektedirler.

 

BALTACILAR

Arapçada "baltagiya" adı verilen suç çeteleri Mısır'daki olaylarda çok kritik bir rol oynamaktadır. Bu çeteler Hüsnü Mübarek döneminde İçişleri Bakanlığı tarafından muhaliflere karşı yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Çoğunlukla işsiz, sabıkalı, adi suçlara karışmış ve bu yönde temayülü olan saldırgan gençlerden oluşan Baltacıların özellikle askerî darbe sonrasında, hâlen görevde bulunan Mübarek rejiminden kalma polis yetkilileri tarafından yönlendirildikleri iddia edilmektedir. Tahrir Meydanı ve bazı bölgelerde Baltacıların polisle birlikte hareket ederek Mursi destekçilerine yönelik saldırılar gerçekleştirdiği görüntülere yansımıştır. Yabancı medya mensuplarına da saldıran Baltacıların taciz ve tecavüz suçları işledikleri raporlarda yer almaktadır. İddialara göre askerî rejim, Baltacıları Mursi taraftarlarına karşı para ile destekleyerek kışkırtmaktadır.

 

İHH HEYETİNİN KAHİRE BAŞSAVCILIĞINA BAŞVURUSU

İHH heyeti, 13 Temmuz 2013 tarihinde yazılı bir dilekçe ile Kahire'deki Başsavcılık makamına giderek başsavcı yardımcısı ile bir görüşme yapmıştır. Görüşmede, heyetin Mısır'da yaşanan olaylar ve sonrasındaki gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle insan hakları açısından durum tespiti yapmak amacıyla ülkeye geldiği bilgisi verilmiş ve Hakan Albayrak, İzzet Şahin ve Avukat Gülden Sönmez'den oluşan üç heyet üyesinin cezaevinde tutulan Adalet ve Hürriyet Partisi Genel Başkanı Said el-Katatni, Müslüman Kardeşler Mürşid Yardımcısı Hayrat el-Şatır
ve Müslüman Kardeşler önceki mürşidi Muhammed Mehdi Akif ile tutuldukları yerlerde görüşme talebi bildirilmiştir.

 

İHH heyeti ayrıca bu kişilerin nerede, hangi koşullarda tutulduğunu ve bu olaylar nedeniyle tutulan kişilere yönelik işkence ve kötü muamele iddialarını araştırmak istediğini belirtilerek tutulanlarla ilgili bilgi talep edilmiştir. Başsavcı yardımcısı tarafından heyetimize Mısır'da her şeyin hukuka uygun yürütüldüğü, işkence ve kötü muamelenin söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Mısır'da gözaltı süresinin 24 saat olduğu ve Mısır'ın taraf olduğu uluslararası sözleşmeler de İHH heyeti tarafından Başsavcı yardımcısına hatırlatılarak dilekçede bahsi geçen liderlerle
görüşmeden bu sözlerin teyit edilemeyeceği belirtilmiş ve heyetimizin verdiği dilekçenin/yazılı talebin işleme konulması ve sürecin ivedilikle yürütülmesinin gereği dile getirilmiştir. Heyetimizin başvurusu, 10267 sayı numarası ile kayıtlara geçirilmiştir. Dilekçemize aynı gün cevap verilemeyeceğinin belirtilmesi üzerine ertesi gün tekrar Başsavcılığa gidilerek talebimizin sonucunu almak istediğimiz ve talebimizin olumlu sonuçlanması için başsavcı ile görüşme isteğimiz belirtilmiştir. Yaklaşık dört saatlik bekleyiş ve defaatle ikaz ve cezaevleri savcısı ile yapılan görüşmeler neticesinde heyetimizin talebi Başsavcı Hişam Berakat tarafından reddedilmiştir. Gerek heyet gerekse avukat sıfatıyla yapılan bu başvurunun reddinin işkence ve kötü muamele iddialarının gerçekliğini güçlendireceğinin altını çizen heyetimiz, bu sonucu ilan etmeden önce Başsavcıya iki saatlik ek süre ile biraz daha bekleyeceğini belirterek Başsavcılıktan ayrılmıştır. Tutulan kişilerin avukat ve yakınları ile görüşme hakkı dâhil olmak üzere tüm haklı talepleri reddedilerek tamamen hukuksuz bir şekilde tutulmaları, haklarında hiçbir bilgi verilmemesi, olası işkence izlerinin kaybettirilmesi tezini güçlendirmektedir. Bu durum gerek başvurumuzdaki  isimler gerekse tutulan diğer tüm kişiler için endişe duyulması ve harekete geçilmesi için yeterlidir.

 

SONUÇ VE ÖNERİLER

Müslüman Kardeşler başta olmak üzere askerî darbeye karşı çıkan ve seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi mdestekleyenler, Mursi'nin derhâl serbest bırakılarak görevine dönmesini, askerî darbenin tüm sonuçlarıyla geriye alınmasını, seçilmiş parlamentonun kararı ile hemen yeni bir seçime gidilmesini, askerî darbe rejiminde öldürme, işkence ve tüm insanlık suçlarından sorumlu olanların cezalandırılmalarını talep etmektedir. Bu talepler meşru, hukuki, tüm uluslar arası sözleşme ve evrensel değerlerin kabul ettiği âdil taleplerdir ve bu talepler derhâl kabul edilip uygulamaya konulmalıdır.

 

• Askerî darbe sonrasında siyasi ve barışçıl gösteriler sırasında tutulan herkes serbest bırakılmalıdır.

 

• Mısır'da bu süreçte yaşanan insan hakları ihlallerinin önüne geçilmesi ve sonuçlarının giderilmesi için başta hapishanelerde inceleme dâhil olmak üzere insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları, hukuk
kuruluşları ve insan hakları savunucuları Mısır'a gitmeli ve burada girişim ve çabalarda bulunmalıdır.

 

• Dünyanın neresinde olursa olsun tüm hukukçular ve avukatlar, görevini yapmakta olduğu için tutuklanan ve Tora Cezaevi'nde tutulan Avukat Abdulmunaim Abdulmaksut'un salıverilmesi için her türlü girişimde bulunmalıdır.

 

• Sina Yarımadası ile ilgili zikredilen plan ve politikalara dikkat edilerek tüm Ortadoğu'nun selameti ve barışı için
Mısır'ın bütünlüğünün korunmasına yönelik irade etkin bir şekilde barışın ve güven ortamının sağlanması için çaba göstermelidir.

 

• Mısır'daki askerî darbenin hazırlık aşamasında ve sonrasında fatura Filistin'e çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu propagandaya prim verilmemelidir ve bu iddiaların gerçekleri yansıtmadığı, tamamen politik bir bahane olduğunu Mısır halkına anlatılmalıdır.

 

• Gösteriler tamamen barışçıl bir şekilde devam etmelidir.

 

• Kapatılan tüm medya organları açılmalıdır.

 

• Başta ABD olmak üzere Batı bütün şartları açıkça oluşmuş olan bu darbeyi "darbe" olarak nitelemeli ve yapılan yardımlar mutlaka askıya alınmalıdır.

 

• Çok ciddi ekonomik sıkıntı yaşayan Mısır halkı, askerî darbe sonrasında orta ve uzun vadede daha büyük ekonomik sıkıntılara duçar olacak, daha fazla fakirleşecektir. Bu durumda ekonomik olarak da derin bir insani krizin ortasına düşürecek Mısır halkına destek olunmalıdır.

 

• Seçimle gelen yönetimlere baskı yapılması, askerî darbe ve cuntalara sessiz kalınması ve seçim kültürünün yok edilmesi bütün dünyayı şiddet sarmalına dönüştürme tehdidini barındırmaktadır. Barışın ve özgürlüklerin sağlanması için dünyanın her yerinde ve özellikle Mısır'da demokratik seçimlerin değerinin iyi anlaşılması sağlanmalı ve seçim kültürünün korunmasına azami özen gösterilmelidir.

 

• Askerlerin sivil halka karşı silah kullanmasına izin verilmemeli ve özellikle güvenlik gücü gibi davranan sivil görünümlü Baltacıların insanlara saldırması engellenmelidir.

 

• Halka karşı yapılan eylemlerin arkasında kimlerin olduğu iyi tespit edilmelidir. Örneğin Sina'da yapılan saldırılar dikkat çekicidir. Bu saldırıların arkasında kimlerin olduğu ortaya çıkarılmalıdır.

 

• Körfez ülkeleri, Mısır'daki askerî darbeye destek vermekle Müslüman halklar nezdinde çok ciddi itibar kaybetmiştir. Bu destek derhâl çekilmelidir.

 

• Mısır'daki askerî darbenin darbe olarak sonuçlanması ve başarılı olması sadece Mısır halkına değil, bölgedeki tüm halk iradelerine karşı emperyalist güçlerin kazanımı olacaktır. Müslüman topraklarda birçok masum insanın katline sebep olacak bu girişimin başarıya ulaşmasına izin verilmemelidir.

 

• Bu askerî darbenin Müslüman toplulukların kendi kendini yönetme yeterliliğinin olmadığı ve tarihe böyle geçeceği anlamına geldiği unutulmamalıdır. Mısır halkı kendi kendine yeten ve yöneten bir irade ortaya koyamazsa dış müdahalelere daha da cesaret verecek bir durum ortaya çıkacaktır. Bu da insanlığın geleceği için daha fazla adaletsizlik, baskı, zulüm, acı ve gözyaşı demektir. Tüm insan hakları örgütleri böyle bir sonuca engel olmak için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.

 

• Bu süreçte Türkiye'nin Mısır'ın içişlerine karıştığı söylemleri sıkça duyulmuştur. Askerî darbeye her türlü maddi, siyasi desteği vererek bu hukuksuzluğa karışanlara aynı duyarlılığın gösterilmediği dikkatlerden kaçmamıştır. Ancak yeni dönemde iletişim imkânlarının artmasıyla birlikte, dünya halkları arasındaki sınırlar kalkmış ve farklı coğrafyalarda yaşananlara dair duyarlılık artmıştır. Bu nedenle zulüm ve haksızlık söz konusu olduğunda insani değerleri önceleyen dünya halkları, birbirinin problemleri ile yakından ilgilenmeye başlamış ve "içişlerime karışma" konsepti, "zulme karşı omuz omuza" konsepti ile yer değiştirmiştir. Mısır'da yaşanan askerî müdahale darbe olarak değerlendirilmeli ve bir an önce hukuka aykırı bu durum düzeltilmelidir.

 

• General Abdulfettah el-Sisi'ye darbeden geri adım atarak bu girişimi sonlandırdığı takdirde demokrasiden ve özgürlüklerden yana olan tüm dünya halklarının ordusu ve kendisini takdirle karşılayacağı belirtilmelidir.

 

• Müslüman halkların inançlı insanlardan oluşan Mısır askerinden beklentisi, halkla beraber adaleti sağlamasıdır. Mısır ordusu, halkının ve halkın seçilmiş kişi ve kurumlarının savunucusu olup dünya çapında prestij kazanma şansını iyi değerlendirmelidir.

 

• Askeri darbe ye karşı sessiz kalıp darbe zihniyetinin oluşturduğu hükümette görev almak isteyenler, bugün halkın iradesine karşı çıkıp yer aldıklarında mutlaka aynı sonuçla kendileri de karşılaşacaktır.

 

• İktidardaki çıkar çatışmaları, kişisel menfaatler ve problemler halk iradesine karşı kullanılmamalıdır.

 

• Askerî darbeye karşı Selefi hareketin takındığı tutum birçok çevreyi hayal kırıklığına uğratmıştır. Hareket Mısır'da barışın ve huzurun sağlanması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek için gerekli adımları atmalıdır.

 

• Dış güçlerin kullandığı en önemli fay hattı din ve mezhep çatışmalarının körüklenmesidir. Özellikle Mısır'da çıkarılmaya çalışılan Müslüman-Hristiyan çatışmasına karşı herkes çok hassas davranmalı ve oyuna gelmemek ve barış karşıtlarına fırsat vermemek için gayret etmelidir. Olabilecek bir Müslüman-Hristiyan, Şii-Sünni çatışmasının sonuçlarının tüm bölgeyi etkileyeceği unutulmamalıdır.

 

• Birleşmiş Milletler -her ne kadar gittikçe inandırıcılığını kaybediyor olsa da- Mısır'da yaşanan hukuksuzluklarla ilgili adım atmalı, özellikle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi bir karar alarak bağımsız bir tahkikat komisyonu oluşturmalıdır.

 

• Batı, Mısır'daki askerî darbeyi destekleyen tutumundan dolayı çok ciddi şekilde sorgulanmaya başlamıştır. Halkların güvenliği ve barışın tesisi için sivil oluşumlar barış karşıtı her türlü girişime karşı güç birliği içinde olmalıdır.

 

• İslam İşbirliği Teşkilatı'nın daha etkin bir hâle gelmesi gerektiği; karar verici, hakem ve yönlendirici olması gerektiği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bu konuda tüm yetkililer sorumluklarını yerine getirmelidir.

 

• Afrika Birliği ve Afrika İnsan Hakları Birliği Mısır'daki askerî darbeye ve sonuçlarına karşı çaba sarf etmelidir.

 

• Mevcut uluslararası mekanizmaların dünyanın dört bir yanındaki savaş, kan ve gözyaşını azaltmaya yönelik bir yeterliliğinin olmayışı artık sivil yapıların oluşturduğu bağımsız organizasyonların baskı gücü olacağı yeni oluşumlara ihtiyaç duyulduğunu ve bunun da sivil kuruluşlarca gündeme alınmasının acil ve zorunlu bir ihtiyaç olduğu ilgili tüm kişi ve kurumlarca ifade edilmelidir.

 

• Gazze'nin dünya ile irtibatını sağlayan hayati öneme sahip Refah Sınır Kapısı Filistin halkının ihtiyaçlarına sağlıklı cevap verebilecek şekilde insani ve vicdani bir sorumlulukla açık tutulmalıdır.

 

• Mısır halkının tamamını, yönetimini ve askerini mazlum halkların savunucusu olarak adaletin, özgürlüğün, onurun tarafında görmeyi arzu ediyoruz. (Murat Burtaş - İLKHA)

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.