İhlas Risalesine Dair 4
Allah’a Hamd, Resulüne salat ve selam olsun. Allah’ın izniyle bu sayımızda da İhlas Risalesinde 2.dustüru anlatmaya devam edeceğiz.
Allah’a Hamd, Resulüne salat ve selam olsun. Allah’ın izniyle bu sayımızda da İhlas Risalesinde 2.dustüru anlatmaya devam edeceğiz.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu Lahikası’nda tenkide karşı kardeşlerin takınması gereken tavrı şöyle izah eder:
“Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraz ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki; ‘Biz, değil böyle cüzi hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevi saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan dayanışmaya feda etmeye mükellefiz. Onun bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya ve enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir’ deyip, nefsinizi susturunuz. Çekişmeye sebeb bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir karakterde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak şimdi elzemdir.” (Kastamonu Lahikası)
Şehid Hasan el-Benna da buna benzer bir sözünde şöyle der:
“Üzerinde birleştiğimiz konularda birbirimize destek olur, görüş ayrılığına düştüğümüz konularda birbirimizi mazur görürüz.”
Tenkit konusunda dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da tenkidin yapılış şeklidir. Tenkit ya bizzat yüz yüze veya tenkide muhatap olanın hazır olmadığı bir durumda yapılır ki; iki hal de tehlikelidir. Çünkü yüz yüze yapılırken yukarıda değindiğimiz hususlar söz konusu değil ise cedele ve nizaa yol açar. Şayet arkadan yapılıyorsa, o zaman da gıybete girer ki; ikisi de zemmedilmiştir.
Her halükarda –ister menfi, ister müspet yöndeki tenkit olsun- bu zaman ve şartlar içerisinde en mühim esas Kur’an hizmeti iken ve onun da esası ihlâs iken, en güzeli, bunları zedeleyici bir maraz olan tenkit kapısını açmamaktır. Zira dâhildeki çekişmeler onarılması güç zararlara sebebiyet verebilir. Neticede bir hata dahi söz konusuysa, ‘okyanusta bir damla’ mesabesindedir. Her kardeşin pek çok güzel hasletinin yanında hatalarının olması, o güzellikleri örtmemelidir. Ondaki güzellikleri görmeye gayret etmelidir, her kardeş. Nitekim bu konuda Şeyh Nizami’nin şöyle bir beyti vardır:
“Her şeyde bakışa göre hem hüner, hem de ayb vardır.
Sen onda ayb görme ki hüneri elde etmiş olasın.”
İhlâs’ı zedeleyici ikinci husus ise; kardeşlerin üstüne fazilet taslayarak onların gıpta damarlarını tahrik etmektir.
Burada Üstad, iki duruma dikkatleri çekmektedir. Bunların ilki; diğer kardeşlere karşı fazilet taslamaktır. Bu daha çok makam-mevki pozisyonunda görülen bir durumdur. Elbetteki hizmet dairesi içerisinde kimi kardeşlerin istidatlarından istifade veya kabiliyetlerini ortaya çıkarma veya diğer kardeşlerin eğitimine yönelik olarak belirli bir konum ve pozisyonda bulunmaları cemiyet olmanın şenindendir. Şüphesiz ki bu bir fazilet ve nimettir. Vaziyet edilen işler sebebiyle hiçbir zaman büyüklenilmemeli ve fazilet taslanmamalıdır. Zira büyüklük ve hâkimiyet sadece Allah’ındır. Bilakis “Ümmetin rehberleri, ümmetin hadimleridirler” kaidesiyle bu kardeşler, kendilerini diğer kardeşlerin hizmetçileri olarak görmeli ve yaptıkları hizmetin karşılığını yalnızca Allah’tan beklemelidirler. Bununla beraber konum, diğer kardeşlere karşı tevazuu ve şefkatli olmayı gerektirir. Aksi takdirde büyüklük taslamak ile kendi ihlâsını kıracağı gibi –Allah muhafaza- diğer kardeşlerde ise kıskançlık, hased ve gıpta damarını tahrik etmenin müsebbibi olacak ve bunun vebalini yüklenecektir.
Üstad burada hased değil de “gıpta” terimini özellikle kullanmıştır. Bunun iki sebebi olabilir. İlki; ‘hased’i Müslümanlara yakıştıramadığından, onun yerine ‘gıpta’ kavramını kullanmıştır veya ‘gıpta’yı ‘hased ve kıskançlığa’ yakın bir durum olarak ele almıştır. Her halükârda büyüklük taslamanın kardeşler arasında meydana çıkaracağı muhtemel neticelerinden biridir, hased veya gıpta. Ancak gıptanın büyüklük taslamanın neticesi olması, onu mazur kılmaz. Kardeşler hizmetlerini ihlâs ve rıza-yı ilahiye bina etmişler veya etmelidirler. İhlâs ve rıza-yı ilahi yolunda ise, o halde işin küçüğü, büyüğü veya kıymetlisi, kıymetsizi olamaz ve buna bakılmamalıdır. Başka bir risalede buna değinen Üstad, şöyle der;
“Madem Allah içindir, o halde o işin küçüğüne, büyüğüne, kıymetli ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlâs ve rıza-yı ilahi yolunda zerre, yıldız gibi olur. Vesilenin mahiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Madem neticesi rıza-yı ilahidir ve mayası ihlâs’tır; o küçük değildir, büyüktür.” (20. Lem’a)
Bununla beraber gıpta veya hasedin asıl sebebini de Üstad şu şekilde açıklar;
“Dini ve uhrevi işlerde rekabet, gıpta, hased ve kıskançlık olmamalı. Ve hakikat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi; bir tek ekmeği çok midelerin istemesinden, birbirine zahmet verme, münakaşa, müsabaka sebebiyle gıptaya, sonra kıskançlığa düşerler.”
Rabbimizin izniyle, gelecek sayımızda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ferdi ve de toplumsal çöküşlere sebebiyet veren bu hastalıklara karşı sunmuş olduğu çareleri vermeye çalışacağım.
“Bu marazın yegane çaresi; Nefsini itham etmek ve nefsine değil, daima karşısındaki meslektaşına taraftar olmak…”
Evet, bu iki hastalığın ihlâsı zedelemek haricinde hizmete de zarar vereceği aşikârdır. Bundan dolayı rehber edinmemiz gereken ikinci düsturda; “Bu Kur’an hizmetinde bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstüne fazilet taslamak türünden gıpta damarını tahrik etmemektir” diyor, Üstad.
İbarede dikkatimizi çeken diğer bir husus da; “kardeşlerinizi” kelimesini Üstad’ın, özellikle zikretmesidir. Şüphesiz ki belirtilmek istenen “innemel mü’minune ixvetun” nüktesidir. Yani; ‘Her ne sadır olursa olsun, yine de sizler kutsal ve ilahi bir davanın hizmetini sürdürürken Allah’ın nimeti ile kalplerin birbirine kaynaştırıldığı ve en yüce bağlardan biri olan kardeşlik bağı ile birbiri ile bağlanan bir cemaatsiniz. Bu yüce nimete ve bağa hiçbir arızi hal noksanlık ve zarar vermesin ki, ihlâsınız zedelenmesin ve hizmetiniz aksamasın’ denilmekte ve ‘kardeşlerinizi’ ibaresiyle gönüllere hitap edip rahmet, şefkat ve merhamet hislerini harekete geçirmektedir.
Bundan sonra Üstad ikinci düsturu şöylece izah etmekte;
“Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.”
Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne takaddüm edip tahakküm etmez. Birbirinin kusurunu görerek tenkid edip, sa’ye şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumi maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakiki bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatine yürürler. Eğer zerre miktar bir taarruz, bir tahakküm karışsa, o fabrikayı karıştıracak, neticesiz, akim bırakacak, fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak.”
Burada Üstad iki mantıki misal ile meseleyi ve boyutunu idrakimize sunmaktadır. Ardından bu misaller ile cemaati bir insan vücudu ve fabrikaya benzeten Üstad, yaratılış gayeleri ve hedefleri gereği tüm azaların ve çarkların birbiriyle ahenkli ve yardım içerisinde oldukları ile ‘cemaat’ içerisindeki kardeşlerin, hizmetleri gereği uyumlu ve ahenkli olmaları gerektiğini vurgulamakta ve aksi takdirde en küçük bir uyumsuzluğun dahi insan vücuduna eziyet verdiğini, fabrikanın işleyişini aksattığını, ifade ederek de, kardeşler arasındaki uyuşmazlığın davaya ve hizmete zarar verip aksatacağını izah etmektedir. Başka bir risalede ise bu konu hakkında şöyle der:
“Makinenin çarkları birbirine yardıma mecburdurlar. Hem birbirini kıskanmak değil, bilakis birbirinin fazla kuvvetinden memnun olurlar. Şuurlu farz ettiğimiz bir çark, daha kuvvetli bir çarkı görse memnun olur. Çünkü vazifesini hafifletir. Hak ve hakikatin, Kur’an ve imanın hizmeti olan büyük ve yüce bir hazineyi omuzlarında taşıyan zatlar, kuvvetli omuzlar altına girdikçe iftihar eder, minnettar olur, şükreder.”
Allah’ın izniyle gelecek sayımızda ikinci düsturu işlemeye devam ederiz. Rabbimizden dileğimiz o ki, bizleri ihlâs-ı tammeye ulaştırsın (Âmin velhamdulillahi Rabbil Âlemin)
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.