İhvan-ı Müslimin Şura Meclis Üyesi Haddat, el-Bennâ'nın hayatı ve mücadelesini anlattı
"Şubat Ayı Şahadet Ayı" münasebetiyle İTTİHADUL ULEMA'da eğitim gören öğrencilerle bir araya gelen İhvan-ı Müslimin Şura Meclis Üyesi Haddat, Şehid Hasan el-Bennâ'yı anlattı.
İhvan-ı Müslimin Şura Meclis Üyesi Mühendis Mithat Haddat, İTTİHADUL ULEMA'da eğitim gören öğrencilere darbe tarihi itibariyle 85 yıllık İhvan-ı Müslimin cemaatinin kuruluşu ve şu an Mısır'da gelinen süreci ile cemaatin kurucusu lideri Şehid Hasan el-Bennâ'nın mücadelesini aktardı.
Şubat ayında ilk olarak hatıralara Şehid Hasan el-Benna'nın geldiğini söyleyen Haddat, "Şehid Hasan El-BennâDar'al Ulum Üniversitesinde mezun oldu. İhvan-ı Müslimin Cemaatini kurduğu zaman 22 yaşındaydı. Daha sonra öğretmenlik yapmak üzere Mısır'ın çeşitli yerlerine gitti. Mustafa Kemal Atatürk'ün hilafeti kaldırdıktan sonra Suriye, Ürdün, Filistin, Lübnan, Tunus, Libya, Cezayir İslam ülkelerinde birbirileriyle olan ilişkileri, diyalogları kopmuş. Hasan El-Bennâİhvan-ı Müslimin cemaati kuruluşundan 4 yıl önce Hazzanife bölgesine gitmişti." dedi.
Mustafa Kemal'in hilafeti kaldırmasından sonra el-Bennâ'nın bir mücadele arayışı içerisine girdiğini aktaran Haddat, "O dönemlerde İslam alimleri bir araya gelmiş 'ne yapabiliriz?' sorularıyla ne yapacaklarını bilemeyecek haldeydiler. Aynı zamanda İslam ülkeleri her taraftan kuşatılmış durumdaydı. Mısır, Irak ve Ürdün'ü İngilizler, Suriye ve Lübnan'ı Fransızlar, Libya ise İtalyanlar tarafından kuşatılmıştı. Müslümanların hepsi o zamanlarda kendi içişleriyle meşguldü." ifadelerini kullandı.
Şehid el-Bennâ'nın İslami davet çalışmaları kapsamında ilk yaptığı icraatın 1928 yılında İhvan-ı Müslim'in cemaatini kurmak olduğunu söyleyen Haddat, "Kendisi 1929 yılında yaşı daha 23 iken Suriye meselesi ile ilgili bir program çıkararak tatbikine başlıyor. İlk olarak çeşitli makaleler yazdı ve bunları özellikle Filistin meselesinde Mısır'a ulaştırmaya çalıştı. Çünkü 1917 yılında ilan edilen Balfour vesikasının, Müslümanları Filistin'den sürüp onları oradan çıkarmak ve orada yahudi devleti kurmak olduğunu biliyordu." şeklinde konuştu.
Şehid el-Bennâ'nın siyasi alandaki girişimlerini aktaran Haddat, "1932 yılında Mısır dışındaki diğer Araplara ve Müslümanlara yönelik makaleleri ele alarak Filistin meselesini anlatmaya başladı. Bir taraftan Mısır'a bu meseleyi anlatmakla uğraşırken diğer bir taraftan Filistin'deki direnişinin temellerini atacak bir birim oluşturuyordu. 1935 yılında Filistin de Yahudi işgalcilere karşı direnecek bir halk harekâtı ortaya çıkmaya başladı. 1936 yılında da Şeyh İzzetin el-Kassam'ın aralarında bulunduğu o halk direnişi oluştu. 1942 yılında el-Bennâİsmailliye kentinde aday olarak milletvekili seçimlerine katıldı. O dönemin Başbakanı Hasan el-Benna'ya 'senin bu şekilde milletvekili adayı olman bizimle İngilizler arasında ciddi sıkıntılara sebep oluyor. İngilizler senin aday olmanı istemiyorlar. Adaylığını geri çek.' dedi." diye belirtti.
Haddat, "Şehit Hasan el-Bennâ, seçimi kazanıp meclise girme veya adaylıktan geri çekilme halinde Müslümanlara ne faydası olacağını düşünerek milletvekili seçimlerinden geri çekileceğini söyledi. Başbakan'a kendisi ile Mısır halkı arasında çekilmelerini, bu şekilde artık Mısır halkına İslam'ı davette bulunabileceği şartını koştu. Başbakan, sırf onun geri adım atabilmesi için bunu kabul etti. O günden sonra artık Hasan el-Bennâ her tarafta açık bir şekilde Mısır halkına İslam davetini götürmeye başladı." dedi.
1947 yılında el-Bennâ'nın siyasi ve askeri olmak üzere 2 projeyi hayata geçirdiğini vurgulayan Haddat, "Siyasi olarak özelikle Arap hükümetlerine şu mesajı yolluyor: 'Sizler, Yahudilerin Filistin topraklarını ele geçirmesini önleyecek kişilersiniz. Bu konuda özelikle Birleşmiş Miletlere ve diğer batı ülkelerine baskı uygulayarak Yahudilerin Filistin'e gelmelerine izin vermeyin.' Bu şekilde bir siyasi projeyi Arap hükümetlerine sunarak onların, diğer batı ülkelerine karşı Filistin'e girmelerini engellemelerini istiyordu. Askeri projede ise, yine Arap hükümetlerinden 'Kim Filistin'e gidip orada Yahudilere karşı cihat etmek istiyorsa engel olmayın. Mücadele ve cihat etmek isteyenler oraya gidip Yahudilerle mücadelelerini etsinler.' mesajı veriliyordu." ifadelerini kullandı.
Bu dönemde Yahudiler ile Filistin halkı arasında olaylar başladığını söyleyen Haddat, Özellikle Yahudilerin Filistin halkına kaba ve sert davrandığı, zaman zaman bazı noktalarda karşı karşıya geldikleri dönem olarak belirtti.
Hasan el-Bennâ'nın silahlı mücadele sürecine de değinen Haddat, şunları söyledi:
Almanların İngilizleri mağlup ettiği ve İngilizlerin Mısır topraklarından çekilmek zorunda kaldığı dönemlerde El Benna, Abbas El-Sisi'yi görevlendirerek İskenderiye sınırına çekilmiş olan Almanların geride bırakmış oldukları bazı yiyecek ve silahları oradan aldırdı. O dönemlerde kendisi Yahudilerle karşı karşıya geleceğini çok iyi biliyordu. Bunun için özelikle o dönemlerde Mısır şartlarında bazı partiler kendi bünyelerinde askeri birlikler bulundurabileceğine yönelik kanunlardan istifade ederek Almanların ile İngilizlerin silahlarına el koydu ve kendi yanında bulundurmak üzere sakladı. 15 Mayıs 1948 yılında İngilizler, Filistin topraklarından çekildiklerini ilan ederek Yahudilere bıraktıklarını söylediler. Tam böyle bir dönemde el-Bennâ kendisiyle birlikle 10 bine yakın askerle Filistin topraklarına girip cihat yaptı.
Haddat konuşmasına şu şekilde devam etti:
Aynı o dönemde Mustafa Sıba-i, Mısır'ın kuzey tarafından İhvan-ı Müslim'in cemaatin fertlerinden oluşturduğu bir grupla Filistin'e girerek Yahudilerle karşı karşıya geldi. Arap ülkelerinin askerleri korkularından geri adım atarken geride bıraktıkları silahlarını İhvan-ı Müslim'in askerleri oradan alıp Yahudilerle karşı savaştı. Tabi Yahudiler İhvan-ı Müsliminin bu müthiş direnişi karşısında ne yapacaklarını şaşırdılar. Çünkü Yahudiler, İhvanı Müslimin ile nerede karşılaşırlarsa orada sürekli hezimete uğruyorlardı.
İhvan-ı Müslümin üyelerinin cihat ruhuna vurgu yapan Haddat, "Ayrıca o dönemde İhvan-ı Müslümin'e mensup hiçbir şehid sırtından vurulmamış, hepsi göğüslerinden vurularak şehit olmuştu. Bu durum Yahudileri ciddi manada korkutuyordu. Böyle devam ederse kısa sürede İhvan-ı Müslimin, Filistin topraklarının tamamını işgalci siyonistlerden kurtaracaktı. Bu noktada Yahudiler, Batıya bir şekilde imdat çağrısında bulunarak kendilerini kurtarmalarını istediler. Yahudiler Filistin'de bozguna uğradıktan sonra batı ülkeleri, Yahudilere silah yardımında bulundular. Yahudiler, İngilizler'in Filistin'deki bütün silahlarını teslim almalarına rağmen İhvan-ı Müslimin'e direnemediler." dedi.
Haddat, "İhvan-ı Müslimin'i orada zora sokan durum ise, Mısır hükümetinin böyle bir durumda Filistin'deki İhvan-ı Müslimin askerlerinin geri adım atamasını istemesi ve silahları Mısır ordusuna teslim edilmesini istemesi oldu. Silahlarını teslim eden mücahitler savunmasız kaldıkları için orada ciddi bir şekilde direniş gösteremediler ve Mısır hükümetine silahlarını teslim eden bütün mücahitlerin gözaltına alınmasını kararlaştırdı. Silahlarını teslim eden mücahitler hızlı bir şekilde gözaltına alınıp Mısır zindanlarına konuldu. Çok kısa bir süre içerisinde Yahudiler, Filistin topraklarını tamamıyla işgal ettiler." ifadelerini kullandı.
"İhvan-ı Müslimin'in geleceğinden korktukları için Şehit Hasan el Benna'nın öldürülmesi kararlaştırıldı"
Amerika, Fransa ve İngiltere konsolosluklarının bir araya gelmesiyle Hasan el Benna'nın öldürülmesi kararlaştırıldığını belirten Haddat, "Mücahitlerin çoğunun zindanlarda olması Yahudileri ve Avrupa'yı korkutmaya devam ediyordu. İhvan-ı Müslimin'in geleceğinden korktukları için Şehit Hasan el Benna'nın öldürülmesi kararlaştırıldı. O dönemin Amerika, Fransa ve İngiltere konsoloslukları bir araya gelip İsmailiye kentine yakın bir yerde, o dönemin kralı olan Kral Faruk'a katliamı yapması için baskı uygulayarak 12 Şubat 1949' da Hasan El Benna'yı şehit ettiler. Sonrasında İhvan-ı Müslimin fertlerini tutuklamaya başladılar. Mısır ordusu komutanlarından bir tanesi 'Vallahi Filistin'de, Mısır ordusunu koruyanlar bu mücahitlerdi. Onlar gerçekten Filistin'de büyük bir mücadele gösterdiler.' itirafını etmekten kendini alamıyor." şeklinde konuştu.
Kral Faruk'tan sonra hükümeti devralan Cemal Abdulnasır'ın da İhvan-ı Müslümin fertlerine yönelik tutuklamaların devam ettiğini söyleyen Haddat, tutuklanan fertlerin Mısır halkının görmediği işkencelerden geçtiğini söyledi.
Haddat, "Kral Faruk'tan sonra hükümete geçen Cemal Abdulnasır 1954 yılında bütün İhvan-ı Müslimin fertlerine yönelik çok ciddi bir baskı uygulayıp hepsini tutukladı, işkencelerden geçirdi. O kadar çeşitli yöntemleri geliştirmişlerdi ki Mısır halkı böyle işkenceleri görmemişlerdi. İşkence tekniklerini de Almanlar gelip öğretiyordu." dedi.
"Seyyid Kutub'un cezaevinde yazmış olduğu kitaplar Cemal Abdulnasır'ı korkutmuştu"
Seyyid Kutubun yazmış olduğu kitapların halkın bilinç altında kalmasından dolayı Cemal Abdulnasır'ın tekrar İhvan-ı Müslimin cemaatine yönelik baskınlarının olduğunu belirterek şunları söyledi:
O dönemler de Seyyid Kutup ceza evindeydi ve 10 yıl kalıp 1964 yılında tahliye oldu. Seyyid Kutub'un cezaevinde yazmış olduğu kitaplar Cemal Abdulnasır'ı korkutmuştu. Çünkü onun yazmış olduğu o eserler halk arasında yayılmış ve halkın bilinç altında ciddi bir şekilde kalmıştı. Cemal Abdulnasır, Seyyid Kutub'un kitaplarından korktuğu için tekrar İhvan-ı Müslimin cemaatine yönelik baskınlarına devam ediyordu. Birçok İhvan-ı Müslimin fertlerini tekrardan tutuklayıp, onlara işkence ediyor ve cezaevine atıyordu. Cemal Abdulnasır'ın İhvan-ı Müslimin üzerindeki baskıları devam etmesi sürecinde Mısır ordusu, tarihinin en büyük mağlubiyetini İngilizlere karşı yaşıyordu. O dönemlerde Mısır, Suriye ve Ürdün orduları israil ordusuyla karşı karşıya kalmış, çok kısa bir süre içeresinde büyük bir bozguna uğradılar. O bozgun Peygamberimiz döneminden bugüne kadar Müslümanların Yahudiler karşısında yenilgiye uğradığı en büyük savaştır. O dönemin israil başbakanı 'Ben bugün Hayber ve Medine'deki dedelerimin ayak izlerinin kokusu alıyorum.' demişti. 1967'de Yahudiler Müslümanlara karşı büyük bir zafer elde etmiş, Mısır'ın Sina'yı kaybetmesi sonucu Sina Yahudilerin eline geçmişti. Suriye Golan Tepeleri'ni, Filistin ile Ürdün Batı Şeria'yı kaybetmesiyle Müslümanlar Filistin halkını Yahudilerin insafına terk etmek zorunda kalmışlardı. O günden sonra Yahudiler o toprakları işgal ettiler.
Cemal Abdulnasır'ın ölmesiyle iktidara geçen Enver Sedat'ın kendisine darbe yapılmasından korktuğunu belirten Haddat, laiklerin, komünistlerin, Liberallere direnebilmenin en büyük gücünün İhvan-ı Müslimin olduğunu, bundan dolayı İhvan-ı Müslimin fertlerini cezaevlerinden çıkardığını söyledi.
"Enver Sedat İhvan-ı Müslimin fertlerini cezaevinden çıkartmış olsa da devlet işlerine karışmalarına izin vermiyordu"
Haddat, "1977 yılında Cemal Abdulnasır ölmesiyle Mısır'ın iktidarına geçen Enver Sedat, laiklerin, komünistlerin, Liberallerin kendi yönetimine darbe yapmasından korkuyordu. Bu konuda ne yapabileceğini düşünürken komünistler ve laiklere karşı direnebilmenin en büyük gücün İhvan-ı Müslimin olduğunu gördü. Bundan dolayı İhvan-ı Müslimin'in tüm fertlerini 1974'te cezaevinden çıkartarak onlarla barış antlaşmaları imzaladı. Bu da Allah'ın İhvan-ı Müslimin'e yapmış olduğu bir yardımdı. Enver Sedat 1981 yılında İhvan-ı Müslimin fertlerini cezaevinden çıkartmış olsa da devlet işlerine karışmalarına izin vermiyordu.1981''de Enver Sedat öldürüldükten sonra yönetime Hüsnü Mübarek geçti. O da aynı şekilde İhvan-ı Müslimin'in idari işlere karışmasına izin vermiyordu. Tabi ki İhvan-ı Müslimin, o dönemlerde toplumun her kesimine ulaşıyor, öğrenci birliklerine katılıyor, farklı dernekler kurarak topluma nüfuz ediyorlardı." ifadelerini kullandı.
"İhvanı Müslimin ayni ne nakdi yardımlarla Hamas'ı destekliyordu"
1987'de Şeyh Ahmet Yasin önderliğinde Hamas harekatının kurulduğunu ve İhvan-ı Müslimin'in Hamas'a ayni ve nakdi yardımlarda bulunduğunu da belirten Haddat, "1987'de Şeyh Ahmet Yasin önderliğinde Hamas Harekâtı kuruldu. Bu süreçte İhvan-ı Müslimin, bir taraftan kendi çalışmalarını yürütürken diğer taraftan Hamas'ın meşruiyetini kabul ettirme adına Mısır halkına Hamas'ı anlatıyor, topladığı ayni ne nakdi yardımlarla destekliyordu. Kısa süre içerisinde Hamas, İhvan-ı Müslimin'in gönderdiği nakdi desteklerle silahlı mücadeleye dönüştü." dedi.
Dönemin Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in İhvan-ı Müslimin'i siyasete karışmaması için sahtekarlıklar yaptığını belirten Haddat, şunları söyledi:
Bu dönemde Hüsnü Mübarek, elinden geldiği kadar İhvan-ı Müslimin'in hiçbir şekilde siyasete ve idari işlere karışmasına müsaade etmiyor, seçime katılamamaları için çeşitli sahtekarlıklar yaparak engellemelerde bulunuyordu. 2011 yılında müthiş bir halk ayaklanması baş göstermesi sonucu tekrardan hükümetten çekilme zorunda kaldı. Mısır'ı 30 yıl idare etmesinden sonra 18 günlük halk devrimiyle Hüsnü Mübarek yönetimi yıkıldı. Kısa süreliğine askerin yönetimde olmasından sonra Mısır, ilk kez seçime giderek Şehit Muhammed Mursi'yi yüzde 52 oy ile seçti.
Muhammed Mursi'nin yönetime gelmesiyle Mısır'ın eskisi gibi olmayacağından dolayı Yahudilerin korktuğunu söyleyen Haddat, "Muhammed Mursi yönetime geldikten sonra başta Yahudiler olmak üzere Mısır'ın eskisi gibi olmayacağını, durumun Müslümanlar lehine gelişeceğini düşünerek ciddi bir şekilde korkmaya başlamışlardı. Bu durum karşısında Kasım 2012'de israil Filistin'e saldırdı. O dönemde Cumhurbaşkanı olan Mursi, 'Mısır eski Mısır değil, Araplar eski Araplar değildir. O topraklar tamamen Filistin halkınındır. Sizler, Mısır halkının direnişinden korkun' diyerek Yahudileri tehdit etmişti. Mursi, başbakan ve başbakan yardımcısını Hamas ve Filistin halkının yanında göstermek amacıyla Filistin'e göndermesi israil'e geri adım attırmıştı. Mısır muhalefeti, Mursi'nin bu duruşu karşısında Yahudilerin kışkırtmasıyla 'Mısır kaynaklarını Hamas'a aktarıyor' şeklinde anti propaganda yapmaya başladı. O dönemde maalesef Suudi ve Arap emirliklerinin maddi destekleri sonucu muhalifler Mursi karşısında ayaklandılar." ifadelerini Kullandı.
Haddat, "2016 yılına gelindiğinde Mursi maalesef cezaevine alınmış, Mısır'da askeri bir darbe yapılmıştı. Amerika'da yüzyılın anlaşması adı altında ihanet sözleşmesini imzalayarak Araplara bir kurtuluş vesikası olarak sundu. Bunun karşısında en büyük engel olarak İhvan-ı Müslimin'in varlığını görmelerinden dolayı gözaltıların yaşanması için askeri darbe yaparak sisiyi yönetime getirdiler. O günden bu yana 60 bin İhvan-ı Müslimin üyesi cezaevine alınmış ve maalesef Mursi tüm dünyanın gözü önünde mahkeme salonunda şehit olmasıyla neticelenmiştir. Bugün İhvan-ı Müslimin liderleri cezaevlerinde, üyeleri tutuklanmış durumdadır." şeklinde konuştu.
"Diyarbakır'da, Sakarya'da ve İstanbul'da o kalabalığı görünce geleceğin İslam'ın olacağını gördüm"
Türkiye'nin Filistin'e destek verdiğini belirten Haddat, "Türkiye halkıyla birlikte yüzyılın ihanet anlaşmasını bozacak adımlar atıyor, 'O topraklar sadece Filistin halkınındır, Yahudilerin hiçbir hakkı yoktur, oralar Filistinlilere tekrar verilmelidir' söylemleriyle ayaklanmış durumdadır. Diyarbakır'da, Sakarya'da ve İstanbul'da o kalabalığı görünce geleceğin İslam'ın olacağını gördüm. Allah'ın izniyle bizler bir arada olursak büyük bir zaferle Netanyahuya ve Trump'a karşı büyük bir zafer elde edeceğiz ve Türkiye halkı tekrar Kudüs'ü özgürleştirecektir." dedi. "
"Kudüs'ü özgürleştirecek olan İslami toplumdur"
Vahdetin oluşmasıyla siyonist işgalcilerin yok olacağını söyleyen Haddat, "Bugün Arap ülkelerini yönetenler israil ile birlikte çalışıyor olabilir ancak biz inanıyoruz ki Kudüs'ü özgürleştirecek olan İslami toplumdur, Müslüman halklardır. Hakimler israile hizmet ediyor fakat halklar asla öyle değildir. O halklar israilden Filistin'i kurtaracak ve Kudüs'ü özgürleştirecektir. Nitekim Allah-u Teala birçok ayette bunu bize müjdeliyor. Yahudilerin 2 kez bozguna uğranacağı söyleniyor. Allah'ın izniyle şu anda Yahudilerin ikinci bozgunu yaşama dönemleri geldi. Ancak İslam ümmeti bir araya gelir, Müslümanlar vahdeti oluştururlarsa bunun neticesinde gelecek İslam'ındır ve İsrail tarihin çöpüne gömülerek yok olacaktır." ifadelerini kullandı.
İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.