İki Damla Gözyaşı (bir annenin dilinden)

İki Damla Gözyaşı (bir annenin dilinden)

4-5 yaşlarındaki oğlum bu sözlerim üzerine hemen yerinden doğrulup bana doğru koştu. Dizlerime sarılıp ağlamaya başladı.

“Of oğlum! Bıktım artık şu yaramazlıklarından. Seni bırakıp gideyim de annesiz kal."

4-5 yaşlarındaki oğlum bu sözlerim üzerine hemen yerinden doğrulup bana doğru koştu. Dizlerime sarılıp ağlamaya başladı.

"Hayır! Beni bırakma anne! Beni bırakma!"

Oğlum her yaramazlık yaptığında öfkeyle söylerdim bu sözleri. Onun da korkuyla dizlerime sarılımasını ağlamasını izlerdim. Onu susturmanın, yaramazlık yapmasının önüne, ancak bu şekilde geçerdim. Kolay ve basit olanı tercih ederek… Öyle ki dış kapıya her gidişimde yahut dış kapıyı her açışımda oğlum pür dikkat beni izler, "anne beni bırakma" dercesine "nereye gidiyorsun" derdi.

O gün küçük yaramaz ona bağırmam üzerine bir köşede kabuğuna çekilmiş duruyordu. Beyimin akşamdan getirdiği "İnzar Dergisi"nin Mart 2003 sayısını okumuş, masanın üzerine koymuştum. Gözüm ilişince dergiyi çocuk ekiyle beraber oğluma verdim.

Küçük yaramaz kendinden bekleneni yapınca hiç şaşırmadım. Önce çocuk ekine bakması gerekirken, ana dergiye baktı.

Bir yandan ortalığı toparlıyor, bir yandan da onu gözlüyordum. Tek tek sayfaları çeviriyor, resimlere bakıyor, kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Nihayet derginin son sayfasını da çevirince arka kapağa uzun uzun baktı.

Oğlumun yüz hatlarının yavaş yavaş değiştiğini gördüm. Ağlamaklı olmuştu. Birden gözlerinden yaşlar boşaldı. "Anne!" dedi ağlamaklı ağlamaklı.

Bir hamlede yanına vardım. Elindeki derginin arka kapağını bana gösterirken, bir yandan da gözyaşlarını siliyordu.

İnzar’ın arka kapağına baktım: 9 yaşlarında, elleri pantolonunun cebinde, üzerinde desenli kazağıyla esmer bir çocuk vardı. Gözlerini belirsiz bir noktaya dikmişti. Arkasında denize nazır bulutlu bir gün batımı… Esen rüzgardan dolayı dalları sola meyilli bir tropikal iklim ağacı…Manzara hüzün kokuyordu.

Sayfanın üzerindeki sözler ise yüreğimin kanayan yarasını depreştiren sözlerdi: "Çökmüş omuzuna dünyanın bütün ağırlığı, zamanın bütün acımasızlığı ve yudum yudum çiledir boğazından geçen, alev alev ateştir yüreğinde alevlenen. Çünkü sırtını dayayıp kollarına atıldığı babası yanında değildir onun. Nice İsa, İbrahim, Cemal, Muhammed, A.Rahman, Susa, Ayşe, Şüheda; Sümeyralar gibi…"

Ansızın resimdeki masum bakışlı çocuğun uzak diyarlara bakan gözlerinden yanaklarına süzülen "İki Damla Gözyaşı"nı fark ettim. Demek ki oğlumu ağlatan bu iki damla gözyaşıydı.

"Ne var canım?" dedim. "Neden ağlıyorsun?"

Bir yandan dergideki resmi işaret ederken, bir yandan da ağlıyordu.

"Anne! Onun da annesi onu bırakıp gittiği için mi ağlıyor?"

Şoke olmuştum bu sözler karşısında. Ne diyeceğimi bilemeden öylece kaldım.

"Aman Allah’ım!" dedim içimden. Hemen toparlandım. "Demek ki korkutmalarım küçük yaramazın fobisi olmuş ha! Rahatlığım için işin kolayına kaçıp onun küçük dünyasını mahvediyormuşum da haberim yokmuş. Felaket Allah’ım felaket! Meğer ben de kendimi oğlumu eğitiyor zannediyormuşum. Teşekkürler İnzar, teşekkürler. Bunu fark etmeme sebep olduğun için teşekkürler sevgili dergim.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.