Ilımlı İslam Radikal İslam
İslam ve Müslüman kavramları kadar, başka hiçbir kavram, saptırma amaçlı sıfatlarla yan yana kullanılmamıştır.
İslam ve Müslüman kavramları kadar, başka hiçbir kavram, saptırma amaçlı sıfatlarla yan yana kullanılmamıştır. Yaklaşık son yirmi yılda kullanılan; radikal, geleneksel, fundementalist, aşırı, terörist, siyasal, köktenci ve en son ılımlı sıfatları, hatırladıklarımızdan bazılarıdır.
Dünyada zulüm ve sömürü çarklarını ellerinde bulunduran müstekbir güçler için İslam ve Müslümanlar, sürekli ucu açık düşman olma geleneğini sürdüregelmiştir. Psikolojik mücadele boyutlarından biri olan zihinleri bulandırma ve halkları, özellikle de okumuş kesimleri yönlendirme amaçlı kavram kargaşalığı, çağımızda sık sık uygulama sahasına konulan başlıca metotlardandır. İşte “Ilımlı İslam” da bunun son örneğidir.
Ilımlı İslam, Amerika'nın şahsında müşahhaslaşan Batılın İslama yönelik yeni bir hamlesinden, ya da doksanlı yıllardaki ismiyle zikredilen “Amerikancı İslam” tabirinin ılımlılaştırılmış şeklinden başka bir şey değildir.
Amerika, 11 Eylül sonrası imha politikasıyla, bundan sonra her şeyi kaba kuvvetle halledebileceği vehmine kapılmıştı. Müslümanlar arasında yıllardan beri uyguladığı asimilasyon, dejenerasyon ve her alandaki yozlaştırma politikalarıyla İslami hassasiyetlerin tükenmeye yüz tuttuğunu, direniş ruhunun dibe vurduğunu hesaplamıştı. Afganistan harekatı öncesinde ABD Başkanı Buch'un, harekatlarını açıkça haçlı seferlerine benzetmesi, bunun en açık deliliydi. Ancak Afganistan ve Irak'ta içine düştüğü çıkmaz ve bunun neticesinde Müslüman halklar arasında oluşan kin, nefret dalgası ve beraberinde gelişen silkinme ve uyanış hareketleri, Amerika'yı yeni ezberini bir tarafa bırakıp eski ezberlerine dönmeye sevk etti. Daha düne kadar Müslümanlar için kaba kuvvetten başka seçenek tanımayan Amerika, bugün Müslümanlara sıcak dostluk(!) mesajları göndermeye başladı. İslam dünyası için İnsan haklarından, demokrasiden, özgürlüklerden, işbirliğinden, hoşgörü ve diyalogtan dem vurmaya başladı.
Şimdi, kapsamlı bir bütçeyle desteklediği “Ilımlı İslam” projesiyle Büyük Şeytan, ne yapmak istiyor, bu projenin kapsamı ve alanı nedir, beklentileri nelerdir?
Amerika adet olduğu üzere planlarını uygulama sahasına koymadan önce, alt yapısını gayet iyi hazırlar. Bu projeyi de ortaya atarken alt yapı çalışmasını hazırladığı muhakkaktır. Zaten ortaya atılan projelerin sembolü olan simge ve kavramlar sorgulanmadan direk projenin tartışılması, ortaya atılan yemlerin yutulduğunun en bariz göstergesidir. Zihinleri bulandıran kavram ve semboller, İslam dünyasında ilgili çevrelerce reddedilmek yerine, maalesef ciddi ciddi gündem haline getiriliyor.
Oysa projeleştirilen kavramlar etrafında Müslümanlar parçalanıyor, gruplar oluşturuluyor. Benimseyenler bekleme salonlarına alınıp, sırtları sıvazlanıyor; karşı çıkanlar da düşman ilan edilip, yok edilmesi gereken kesimler haline getiriliyor. Bir süre sonra beklemeye alınanlar bu sefer hedef haline getirilip yok edilmeye çalışılıyor. Bunun neticesinde kaybedenler hep Müslümanlar, kazananlarsa müstekbirler oluyor.
1979 İran İslam Devrimi'ni ve sonrasında sahnelenen kurguları hatırlayalım: Kendini İslam Devrimi'nin etkisini kırmaya adayan Amerika, İslam devrimine yaklaşım biçimlerine göre “Terörist”, “Mücahid” ikilemiyle Müslümanları kabaca iki gruba ayırmış; Mücahid'lere sahte gülücükler dağıtırken, Terörist'lere karşı tüm imkanlarıyla küresel çapta amansız bir mücadeleye girişmişti. Sonrasında ise rüzgar tersine döndü. Bu kez Mücahidler hedef tahtasına oturtulup, küresel terörizmin baş mimarları ilan edildiler ve kendilerine karşı adeta cadı avı başlatıldı. Yine kazanan taraf Amerika, kaybeden taraf ise her zamanki gibi Müslümanlar.
O halde bu kavramların istendiği gibi yorumlanmasına mukabil bir Müslümanın bakış açısı ne olmalıdır? Biz müslümanlara düşen görev, batı menşeli kavram ve projelere aldanmamaktır. Her önümüze sürülen kavram ve projelere bir lütuf gözüyle bakma hastalığından kendimizi kurtarmayı öğrenmeliyiz. İsmi değişince batılı tanıyamama gafletinden de kurtarmalıyız kendimizi. Bunun için, İslamın kendine özgü muhteşem eserlerine ve kendini davasına adamış ihlaslı İslam alimlerinin bu konu.lardaki görüş ve kanaatlerine başvurup çıkış yoluna koyulmamız kaçınılmazdır.
Geçtiğimiz kısa süre zarfında da islam ve batı arasında sözde diyalogu öngören kongreler düzenlendi. Bu kongrelerin son ikisi Duha ve Mısır'da düzenlenenlerdi. Amerika ve İslam dünyasından diyalogçular arasında 10-12 Nisan 2005 tarihleri arasında Katar'ın başkenti Duha'da düzenlenen kongrede, Amerika ve İslam dünyası arasında sözde karşılıklı anlayış köprüleri kurulmaya çalışılmış olup bu kongreye 35 ülkeden toplam 150 kişi katılmıştır. Ayrıca Mısır'da da 17-20 Nisan 2005 tarihleri arasında 'İslam İnsan Uygarlığı' adı altında, İslamın hoşgörüsü ve ötekilerle ilişkisi konulu kongre düzenlendi. Dünyanın değişik yerlerinden 64 ülkenin katılım gösterdiği kongrede 19 arap, 12 Afrika, 13 Asya, 14 Avrupa ülkesi, Güney ve Kuzey Amerika'dan 5 ülke ve Avusturalya temsilcileri yer aldı. Anlaşılan bundan sonra böyle konferanslara devam edileceği gibi, halen Amerika'da da üniversiteler çevresinde ve Yahudi lobilerinin pençesinde bulunan kimi strateji kuruluşları bünyesinde İslam dünyasından batılı yaşam felsefesinin içimizdeki taşıyıcıları misyonunu üstlenmiş sözde aydınların da katılımıyla diyalog toplantıları birbirini izlemekte ve böylece ılımlı İslam diye adlandırılan projenin detayları oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Amerika, kimi Uzakdoğu ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülkede en başta din adamları olmak üzere, toplumu yönlendirmede etkisi olan birçok kesime yönelik doğrudan ya da dolaylı eğitim(!) faaliyetlerine girişmiş bulunmaktadır. Uygulamalarının çoğunda Sivil Toplum Kuruluşu adı altında örgütlenmiş olan ve çoğunluğunu, kuruluş gayesi itibariyle Batı yozlaşma kültürünün içimizdeki kolonileri olmaktan öteye gidememiş organizasyonlardan faydalanmaktadır. Kitlelere yönelik de daha önce, Arap dünyasındaki bazı TV kanallarına alternatif olarak beyin yıkama amacıyla devreye soktuğu “El Hürre” kanalı gibi değişik TV kanalları kurup devreye sokma planları mevcuttur.
Bu arada dini kurum ve kişilerle diyalog içerisine girip, onların, planlarını benimsemesini, böylece toplumlarda yer bulmasını arzulamaktadır. Böylece basmakalıp sahte özgürlükçü söylemlerine meşruiyet kazandırmayı hedeflemektedir. Bunun yanında kendini islami bir yapı olarak kabul eden her türden hareketlerin de, Amerika'nın bu yeni planına yaklaşım tarzlarına göre sözde “meşruiyet” durumları da belirlenmiş olacaktır. Yani, “yanımızdaysanız, ılımlı mı ılımlı projemizi desteklerseniz meşrusunuz; değilseniz teröristsiniz”, ilkesi geçerli ölçü olacak. Ancak şunu da hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, bu projeyle Amerika, imha stratejisinden vazgeçmeyecektir. Sadece kandırabileceği kadar islami kesimleri yanına almak ve projesine karşı olmaya devam edenlere yönelik de var gücüyle yüklenmeye devam etmek olacaktır. Böylece Müslümanların bir bölümü saldırı ve katliamlara maruz kalırken bir bölümü de tarafsız seyirci durumuna düşürülecektir. Amerika ileride girişebileceği harekat ve işleyeceği cinayetlere karşı fiili ve duygusal tepkilerle karşılaşmak istememektedir. Bu nedenle oluşturduğu yeni projesiyle İslam toplumunu öyle şekillendirmek istemektedir ki, bundan sonra tepki toplumu yerine şakşakçı ve yardakçı bir toplum görmek istemektedir. Amerika'nın her türlü girişim ve pisliklerini candan destekleyecek, onaylayacak, işgal ve katliamlarını eziyet değil, lutüf olarak telakki edecek bir toplum oluşturmak istemektedir. Öyle ki, işgal ve sömürü politikalarına hoşgörüyle yaklaşacak, işgal güçlerini silahla değil, alkış ve çiçeklerle karşılayacak, Ebu Gureyb'dekine benzer insanlık dışı işkence ve tecavüzleri meşru sayacak, Felluce'deki gibi şehirleri yakıp yıkmasını kahramanlık olarak görecek, camiler içerisindeki yaralıları öldürürken helal olsun diyecek bir toplum inşa etmek...İşte Amerikan politikası Hatırlıyorum bizler daha küçükken Kürtçede “Tılipındık” diye adlandırdığımız bir oyun oynardık. Şöyle ki: “Şahısları sayardık ve en son belirlenen sayı kime denk gelseydi ebe diye gözlerini bağlar ve oluşturduğumuz oyuncu halkasının ortasına sürerdik. Devamında ebe olarak seçilenin başına neler gelirdi ki, küçüklüğünde oynayanlar bilir. Ta ki ebe, birisini yakalayana kadar oyun sürer, giderdi. Kimseyi yakalayamayınca da bitkinlikten yere yığılırdı.” Amerika'nın ılımlı İslam projesi kapsamında öngördüğü islamda reform çabalarının amacı da, bana bu oyunu hatırlattı. Kendisine kanıp peşinden gidecek islami kesimleri ortaya sürüp en sonunda “tılipındık” oyununda ebe olarak kullanılan çocuk gibi bitkin hale getirmekten başka bir şey yapmayacaktır.
En büyük kurtuluş reçetesi İslamın ta kendisidir. İslamdan başka projeler aramak, başka medeniyetler peşinde koşmak sadece gerçeklerimizden uzaklaşmaktır. Oysa ki İslam'a karşı alternatif olarak sunulan her olguyu batıl olarak bilip, ona göre pozisyonumuzu belirlemek zorunluluğumuz vardır. İsmi ve uygulayıcıları değişse de batıl, batıldır. Biz Müslümanlara düşen, peşinden koşmak değil, karşısında durmak, mücadele etmektir.
Biz Müslümanlar dinimize sahip çıktığımız oranda mutluluğu yakalıyoruz. Hal böyleyken elde edemeyeceğimiz serapların peşinden koşmak, nefes tüketmekten, başkalarına kul köle olmaktan öteye gitmeyecektir.
Batılın zail olması, hakkın gelmesiyle mümkündür. Şu anda muazzam gibi görünen batıl, kabaran köpükten farksızdır. En önemlisi de buna inanmaktır. Batıldan medet umup onların yanında yer almaya çalışmak beyhude bir çabadır. Geçmişte bunun tecrübelerini ümmet olarak çoğu kez yaşamış olmakla beraber hala bu tecrübelerden ders çıkarmamak ve birşeyleri kurtarma gayretinde olmak ağızla pilav pişirmeye çalışmak gibi bir şeydir.
Yüce rabbimiz ne güzel buyurmuş ve bizleri uyarmıştır:
“Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah'ın hidâyet yolu olan İslâm, doğru yolun ta kendisidir.” (Bakara:120)
“Hep iyiliği şiar edinmiş olarak, yüzünü ve özünü Allah'a teslim edip bir de İbrâhim'in tevhid dinine tâbi olan kimsenin dininden daha güzel din olabilir mi? Bundandır ki Allah İbrâhim'i dost edinmiştir.” (Nisa:125)
“Allah bizi sizin o batıl dininizden kurtardıktan sonra kalkıp tekrar dininize dönecek olursak Allah'a büyük bir iftira atmış oluruz. Allah göstermesin, sizin inancınıza dönmemiz kesinlikle mümkün değil! Rabbimizin ilmi her şeyi kapsar. Biz yalnız Allah'a dayanırız…” (A'raf: 89)
“RADİKAL İSLAM(!)” Halkı kıyımdan geçirmek istiyor musunuz? Peki ya gözünüzü kırpmadan katliamlar gerçekleştirmek? Çoluk-çocuk demeden halkın üzerine kurşun yağdırmak? Memleketler istila edip talan etmek? Bunları yapmak istiyorsanız gerekçeniz hazır:
“Radikal İslam!”
Evet, ABD şeytanının yirmi birinci yüzyılda Müslüman kıyımını gerçekleştirmesinin gerekçesi... Zalim diktatörlerin koltuklarını sağlama almak için arkasına sığındıkları yeni model suç(!)…
Adına kurban olası Kerimov, 2004 yılında da kimi provokasyonlarla Müslümanlara karşı topyekûn imha operasyonu başlatmış ve binlerce masum insan zindanlara atılarak işkencelerden geçirilmişti. Bu sefer yapılan da bundan farksız değil. O zaman da gerekçesi aynıydı. Şimdi de masum halkına acımadan reva gördüğü katliamı dünya kamuoyunda haklı çıkarmak için öne sürdüğü bahane ABD emperyalizminin suç literatürünün başına yerleştirdiği: “Radikal İslam.” Zulme, haksızlığa, zorbalığa “Hayır” diye sokaklara dökülen Müslüman halk, acımadan öldürülüyor, dünya ise seyirci. Neden? Bunlar Radikal İslamcı. Düşünebiliyor musunuz? Dinini hakkıyla yaşamanın adı zalimlerce “Radikal İslam” olmuş ve bu, katliama uğramanızı meşru kılmış.
Ya onların istediği içi boşaltılmış İslam'ı yaşayacağız ya da “Radikal İslamcı” olarak her türlü mezalime reva görüleceğiz. Niye? Çünkü onların istediği İslam'ı yaşamayı reddediyoruz. Haliyle bu da bizlerin te'dip edilmemizi gerektiriyor. O halde buna kılıf lazım. Bunu da buldular. “Radikal İslam” Bundan daha tehlikeli olan can alıcı nokta ise;
“Bunlar Radikal İslamcı oldukları için öldürülmeyi hak ettiler. Ilımlı İslamcılara dokunan yok” anlayışını Müslüman toplumda yaymak ve bunu beyinlere empoze etmek. İşte bu noktaya çok dikkat etmek gerekiyor. İslam düşmanlarının bu gaddar hilesinin iyi deşifre edilmesi lazımdır.
Bizler Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de anlattığı ve Hz. Muhammed (sav)'in talim edip bizzat hayata geçirdiği dini yaşama gayretindeyiz. Büyük şeytan ABD'nin dayattığı dini değil.
Kerimov'un Andican katliamı hakkında dünyadaki demokrasi, insan hakları havarilerinden kimsenin gıkı çıkmadı. Peki ya Darfur için Sudan'a baskı yapan BM'nin suskunluğuna ne demeli?! Haçlı zihniyetinin tüm Hıristiyan âlemini içine aldığını görmemek için kör olmak lazım. Bugün Avrupa'da Müslümanlara potansiyel suçlu gözüyle bakılmakta, camiler ve İslami okullar kundaklanmaktadır. Bunu iyi görüp tahlil etmek gerekiyor.
Kur'an'a saldırı asla kabul edilemez.
ABD kâfirinin işkence merkezi Guantanamo'da Kur'an-ı Kerim'e hakaret etmesi yönündeki haberler tazeliğini korurken Pentagon'dan yapılan açıklama küstahlıklarının üstüne tuz biber oldu. Yüce kitabımıza yapılan alçakça saldırının gerekçesini “nanik” yapar gibi dünya kamuoyuna açıklamaları kabul edilebilir bir şey değil.
“Eceli gelen it, cami duvarına işermiş.” ABD'nin son küstahlığı sonunu hızlandıracaktır inşaallah. Kur'an'a hakaret etme konusu dünya Müslümanlarının zihinlerinden ilelebet silinmeyecektir. Kur'an-ı Kerim'i indiren Allah, onu muhafaza ederek düşmanlarını da kahr-u perişan edecektir.
İnzar Dergisi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.