Mehmet Ali GÖNÜL
İlişkiler harika
Donald Trump ve Kim Jong-un nihayet görüştüler. 38 dakika süren bu tarihi zirve, dünyanın merak ve heyecanla beklediği bir zirveydi. Elbette sadece siyasi cenah değil ekonomi dünyası da aynı merak içindeydi.
Bu görüşmede, heyetler arası görüşmeler iki saat sürmüş. Aslında öncesi olan bu toplantılar birilerinin deyimiyle “girdisi-çıktısı 23 dakika” türünden görüşmeler değil elbet. Baksanıza daha önce yapılması planlanan bu görüşme, neredeyse tamamen iptal edilecekken son anda yeni CIA Başkanı Pompeo'nun sessiz sedasız Kuzey Kore'ye gitmesi, ara görüşmeler ve heyetler arası oturumlar sonucu Trump ve Kim Joung-un nihayet Singapur'da tokalaştılar.
Uzmanların yorumlarına göre her iki lider de vücut dilini kullanma konusunda adeta yarıştılar. Sürekli gülümsemeleri ve psikolojik üstünlük sergilemeye çalışmaları medyanın gözünden kaçmadı.
Şayet Kim, Beyaz Saray'a da giderse şaşırmamak gerek. Fakat bu adım Kim'in artık delidolu tavırlarını ölçüp biçtiği anlamına gelecek. Yine de ekonomik ambargonun kalkmasının daha çok zaman alacağını Trump'ın söylemesi ve “ilişkiler HARİKA” demesi beni ürküttü. Özellikle bu “harika” kelimesine takılıyorum. Ne zaman Trump bir çıkmaza veya sıkıntıya düşse bu kelimeyi sıkça kullanıyor. Hatırlayın gerek Erdoğan gerek görüştüğü diğer İngiltere Başbakanı May veya diğer lider ve şahıslar için görüşme sonrasında ‘o harika biri, harika işler becerdik, harika ilişkilerimiz var” gibi sığ ve kısır döngülü bir kelime kullanmayı tercih ediyor. Kim bilir belki de kelime hazinesi zengin değil ya da kelime dağarcığı az.
Dediğim gibi dikkat çeken unsurlardan biri de Kuzey Kore'nin ekonomisini çökerten ambargo/ambargolara dair bu görüşmedeki metinlerde varılan bir mutabakat olmadığı gibi bir ibare de yok. Bu anlaşmanın ilk adımı mı acaba böyle planlandı yoksa açıklanmayan bir durum mu var bilemiyoruz. Elbette Trump'ın bunun zaman alacağına dair açıklaması kafalardaki soru işaretlerini silmedi. İşin ilginç tarafı bu aşırı yaptırımları Amerika'nın Çin'le danışıklı yapması tuhaf kaçıyor. Demek ki Çin, bir bakıma Kuzey Kore'yi sattı gibi.
Burada dikkat çeken başka bir unsur ise ABD'nin Obama döneminde İran'la varılan Nükleer anlaşmadan geri çekilmesi meselesidir. Yani Kim, istenilen birçok şeyi yapması durumunda Trump, ben bu anlaşmadan vazgeçtim deyip masadan kalkabilir mi? Kalksa kimse şaşmaz. Fakat güven konusunda Avrupa Birliği ve dünyanın güvenini zedelemiş bir Trump'a Kim Jong-un ne kadar güvenebilir ya da Trump kirlenmiş karnesiyle ne kadar güven verebilir?
Önümüzdeki Kasım'da ABD'de yapılacak ön seçimler konusunu Trump mutlaka düşünüyordur. Bir sonraki seçimler için şimdiden şahin politikalar neticesinde halkına siyasi yatırım politikaları üretmek gözden kaçırmadığı başka bir durumdur. Seçildiğinden bu yana derin ABD ile hesaplaşmaya çalışan bir Trump portresi var. Pompeo ile elindeki kozları kuvvetlendiren ve şahin politikalarını sürdürmeye kararlı olan Trump, Kim Jong-un ile olan görüşmesini “harika” diye niteledi derken bir bit yeniği işin içindedir dediğimde bu belirsizliği düşünmüştüm.
Trump bu görüşmenin sonunda İran'ı da dile getirdi. Yani Kim'e yapacaklarının aynısını İran'a da yapmak istediğini dile getirdi. Unuttuğu çok şey olsa da İran ve Kuzey Kore birbirine benzemiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.