Hüseyin KAYA
İlk on beş yıl başarılı mı?
İLK ON BEŞ YIL BAŞARILI MI?
Abdüllatif Şener, sosyal medya hesabından şöyle bir mesaj paylaşmış:
“180 yıldır tek cari fazla verdiğimiz dönem 1923-1938.
AKP öncesi 80 yılın toplam cari açığı 42 milyar dolar.
Damat Bakan, bugün yıllık cari açığı 20 milyar dolara indireceğini söyledi..
Üstelik ekonominin daralacağı, işsizliğin artacağı müjdesi (!) ile..
Bu bir iflas ilanıdır!”
“Damat Bakan” ile ilgili söylediklerine bir şey demiyorum; ama Maliye eski bakanı A. Şener, 1923-1938 arası ile ilgili doğru söylemiyor.
İlk altı yıl (1924-1930) ithalat rakamları ihracattan fazladır. Sonraki altı yılda ise (1931-1937) ihracat rakamları ithalattan daha yüksektir. 1938’de yine ithalat artmıştır.
Tabii bu arada ihracat ve ithalat rakamlarının ancak 1937’de yüz milyon dolar rakamının üzerine çıktığını söyleyelim. Yani rakamlar çok küçük.
Hatta…
1923-1963 tarihler arası yani cumhuriyetten sonraki kırk yılda yapılan ihracat ve ithalatın toplamı 20 milyar dolardan daha azdır.
Bakın dikkatinizi çekiyorum. Cari açık demiyorum, ithalat ve ihracatın toplamından söz ediyorum…
Abdüllatif Şener, dönemin ülke nüfusunu, tüketim kültürünü hesaba katmadan rakamlarla konuşarak kurnazlık yaptığını sanıyor.
Tamam, Ak Parti dönemi ekonomik veriler iyi değil ve cumhuriyet tarihi ortalaması gibi ithalat hemen hemen her zaman ihracattan fazla olmuştur. Ekonomik verilerdeki gelişme küresel gelişmeye paraleldir ve maalesef bunun 2 tık üstüne çıkamamıştır. Bunu eleştirebilirsiniz; ama bu arada ilk 15 yılı yani seçimsiz bir tek parti hükümeti ve “Tek adamı” ekonomik olarak övmeye kalkışırsanız yanlış yaparsınız.
Karşılaştırmayı dönemsel yapalım mesela…
Sadece o dönem ile bu dönem arasında kişi başına düşen milli geliri Amerika ile kıyaslayalım diyorum.
1929’da Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 71 dolar iken bu rakam Amerika’da 852 dolardır. 852 ise 71’in 12 katıdır.
2016’da Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 13464 dolar, Amerika’da ise 48281 dolardır. Oran 3, 58’dir.
Evet, şimdi iyi değil; ama 1929’daki veriler şimdiye göre çok daha kötüdür.
AİLE NASIL DA KORUNUYOR?!
Bu memlekette gerçekten garip işler oluyor.
Gençliğin korunmasından söz edildiğinde nedense gençliği rayından çıkaracak ne varsa devreye konuyor.
Ailenin korunmasından söz edildiğinde çıkarılan yasalar, yapılan düzenlemeler, boşanmaların artmasına, ailelerin dağılmasına, çocuklarda zihinsel ve ahlaki savrulmaların ortaya çıkmasına neden oluyor.
Kadını evden koparmak için yapılan işlere bir de süslü tanımlar getiriyorlar ki, ne diyeceğini şaşırıyorsun.
Mesela Hükümete yakın medyada yer bulan bir habere bakalım:
“İşsiz çocuklu annelerin sanayi sektöründeki mesleklerde düzenlenen İşbaşı Eğitim Programları’na katılmaları durumunda, İŞKUR tarafından kendilerine, günlük 77 lira 70 kuruş ödeme yapılıyor. Söz konusu programlara katılıp hem iş tecrübesi kazanan hem de cep harçlığı alan kadınların elde edeceği kazanç, 26 gün üzerinden hesaplanıyor. Yani bir aylık program sonunda işsiz anneler 2 bin 20 lira ödeme alıyor.”
İşsizliğin arttığı bir ortamda “işsiz anneler” gibi bir tanımlamada bulunmak ve kadını para ile evden koparmak için düzenleme yapmak…
Hayır, yanlış yapıyorsunuz!
Annelik en zor ve en mübarek işlerden biridir, “işsiz anne” diye bir ifade olmaz!
Evinde çocuğuna bakan, ilk eğitimini veren anneye maddi anlamda yardımda bulunmak yerine işsizlik oranını artıracak olan “kadın istihdamını artırma” projeleriyle ne yapılmak istendiğini anlamak zor.
Hükümete “kendinize gelin, bu yanlış yoldur” diyoruz.
Kadının çalışması, doğal seyrinde gitmesi gereken bir şeydir. Dışardan müdahale toplumda dengelerin bozulmasına neden olur. Siyasette bile kadın kotası olmasına rağmen bir türlü istenen rakamlar ortaya çıkmazken anneleri teşviklerle evden koparıp çalışma hayatına eklemenin bir mantığı yoktur.
Çalışan kadınlara tanınan ekstra imkanlar evde çocuğuna bakan anneleri cezalandırma anlamına gelmektedir ki, bunun vebali de vardır.
Bizden söylemesi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.