İlm-i Fıkıh ve Amel
İlmin ehemmiyeti, amel edilmekle meydana gelir. Zira ilim, amel etmek içindir.
İlmin ehemmiyeti, amel edilmekle meydana gelir. Zira ilim, amel etmek içindir.
İlmin gayesi insanı Saadet-i dareyn (dünya ve ahiret) saadetine kavuşturmaktır. İmam-ı Azam (ra) fıkıh ilmini, "Kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir" diye tarif etmiştir. Fıkıh ilminin konusu ise insan oğlunun fert ve toplum olarak bütün fiillerini içine alır. Bundan önceki ele alınan hususlarda fıkh-ı itikad da nazara alındığında insan oğlunun inanç kanaat ve inkarı da dahil olarak fıkıh ilmi insanın bütün hayatını ve hayatı yönlendiren tesirleri de kapsar. Ancak ameli fıkıh, inancın tezahürü olan insanın bütün fiillerindeki leh ve aleyhte olan hükümlerin tamamını konu edinir.
Fıkıh ilmi ve amel, esasen ahiret saadetini elde etmek için dünya meşguliyetlerini terketmektir. Dünya meşguliyetlerini terk etmekten maksat dünya hırsını ve sevgisini terk edip bu imkanlarını Allah (cc)’ın rızası ve yolunda hizmet etmede vasıta kılmak ve bu şekilde ahiret saadetini elde etmektir. Kişinin leh ve aleyhinde olan şeylerden maksat ise her müslümanı ilgilendiren islami emir ve nehiyle (yasaklarla) beraber mübah olan şeylerin tamamıdır. İnsanlığın lehinde ve aleyhindeki bütün hakları, yüce Allah (cc)’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’de ve Resulü (sav)’nün sünnetinde muhkem olarak belirlenmiştir. İslam üleması müctehid ve fakihler Kur’an ve sünnete dayalı olarak fıkıh kitaplarında açıklamalar getirmiş lerdir.
Dünya ve ahiret saadetini elde etmek isteyen her Müslüman bu itibarla bulunduğu hal ile ilgili ilimleri öğrenmek ve onunla amel etmek zorundadır. Zarurat-ı diniyeden olarak mükellef olan her müslümana ilm-i hal ve amel farz-ı ayndır. Zira her mü’min ahirette zerre miskali her kötülüğün ve her iyiliğin karşılığının mutlaka kendisine verileceğine inanır. Bu inancın gereği ilim öğrenme ve onunla amel etmek hususunda titizlik göstermek durumundadır. Bu hususta Allah (cc) ve Resulü (sav)’nün emri olduğu gibi Allah-u Tealanın yardımının olacağı müjdesi de vardır. Nitekim bir kudsi hadiste: "Bir kimse bildikleri ile amel ederse Allah ona bilmediklerini de öğretir" buyurulmaktadır.[1]
İlmin öğrenilmesi ve onunla amel edilmesinin ehemmiyeti böylece açıklanırken ilmi ketum etmek (gizlemek) de men olunmaktadır. Bu hususta da Rasulullah (sav) bir hadisi şeriflerinde: "Bir kimseye ilminden sorulup da onu ketmeden (gizleyen) kimseyi Allah kıyamet gününde ateşten bir gemle gemleyecektir" diye beyan buyurmuşlardır.[2] Fıkıh ilmi; ‘delilleri ile birlikte Şer’i hükümleri tafsilatı ile bilmektir’ şeklinde de tarif edilmiştir.[3]
Ayrıca bir Müslüman’ın, lehinde ve aleyhindeki bir hükmü tespit edebilmesi ancak Şer’i ve kat’i delillerle mümkündür. Şer’i bir delile dayanmayan emir ve yasaklar hususunda herhangi bir hüküm veya şahsi bir kanaat belirtmek büyük bir vebaldir. Mükellefin ilk mükellef olduğu şey ilimdir. Kur’anı Kerimin ilk nazil olan ayetinin "oku!" emri ile başladığı, yüce Allah’ın Adem (as)’i meleklere karşı tafdil ettiği hasletin ilim olduğu bilinmektedir.
Konumuz ilmin ehemmiyetine has olmayıp sadece ilim (özellikle fıkh-ı âmeli) hususunda olduğu için bu hususta iki hadis okuyarak noktalamak durumundayız.
Allah Rasulü (sav): "İlim talep edilip öğrenilmesi her Müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır."[4] diye buyurmuşlardır. İnsanın leh ve aleyhinde olan ilimlerin öğrenilmesi her mükellef için farz-ı ayn olması hasebiyle fıkıh ilminin ilimler içinde en şerefli ilim olduğu cumhur-u ülemanın kanaatıdır. Bu hususta Allah Resulü (sav) yine bir hadisi şeriflerinde "Allah kime hayır murad ederse o kimseyi dinde fakih kılar"[5] buyurmuşlardır.
Fıkıh ilminin şerefi, onunla amel edilmesinin lüzumundandır. Kendisiyle amel olunmayan bir ilim ise meyvesiz ağaç gibidir.
İlim öğrenen kişi evvela kendisi ondan istifade etmek için talep eder ve öğrenir. Sonra da karanlık hükmünde olan cehaletin izalesi için bir meşale gibi etrafını aydınlatır. Yani insanlara anlatır. Fakat kendisinin ve ondan başkasının istifade etmediği ilimden Allah (cc)’a sığınır. Zira o ilim düşmanın eline geçen bir silah gibi nefse ve şeytana hizmet eder; çünkü şeytan ve bel’am cahil olsalardı zarar hususunda fazla etkili olamazlardı. Bu nedenledir ki Resul-i Ekrem (sav) "hayırlıların en hayırlısı alimlerin hayırlılarıdır. Şerlilerin en şerlisi yine alimlerin en şerlisidir" şeklinde buyurmuşlardır.[6] Ancak ilimle gelen zararların izalesi ilimle olduğu gibi cehaletle gelen zararların izalesi de yine ilimle mümkün olur. İlim olmadan amel sıhhatli olmaz. Amelin salih ve daimi bir muhafaza altında olabilmesi için ilim şarttır. İlimsiz amel karanlık uçurumlar kenarında tahmini bir kanaat üzere yol almaya benzer. Amelsiz ilim de ekin tarlasından mahsul almamak gibidir. Bir de o tarlada yabani çalılar ve dikenler biterse sahibi ondan zarar görebilir.
İlimsiz ve amelsiz bir kimse en şerli mahluk olabildiği gibi, ilimle beraber amel eden kişi de meleklerden üstün, en hayırlı mahluk olabilir.
Gelecek sayıda devam etmek ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
İnzar Dergisi
[1] A. Fikri Yavuz : 40 Kudsi Hadis, Acluni Keşful Hafa. C. 2, shf 265
[2] Ebu Davut: c.4 shf. 67-68
[3] M. Ebu Zehra: İslam hukuku met. Shf. 13
[4] Acluni Keşf-ul Hafa: c.2 shf. 43
[5] Tecrid-i Sarih Terc. C.1 shf. 77
[6] İhya-u Ulumuddin: c.1 Kitab-ul ulum
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.