İmam Cafer-i Sadık

İmam Cafer-i Sadık

Hz. Hüseyn’in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelâbidin ve Ca’fer−i Sadık ki, her biri birer manevi Mehdi hükmüne geçmiş, manevi zulmü ve zulumatı dağıtıp envar−ı Kur’aniyeyi ve hakaik−i imaniyeyi neşretmişler, cedd−i emcedlerinin birer varisi oldukla

(H: 80−148, M: 700−765)

“… Hz. Hüseyn’in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelâbidin ve Ca’fer−i Sadık ki, her biri birer manevi Mehdi hükmüne geçmiş, manevi zulmü ve zulumatı dağıtıp envar−ı Kur’aniyeyi ve hakaik−i imaniyeyi neşretmişler, cedd−i emcedlerinin birer varisi olduklarını göstermişler.” (Bediüzzaman, Mektubat)

İmamiyye mezhebine göre oniki imamın altıncısı olan Ca’fer−i Sadık, Muhammed Bakır’ın oğludur. Ehl−i beyt’in Kerbela’dan sonra geriye kalan tek ferdi ve ilimle şeref cihetiyle Medine’nin büyüğü olan Zeynelabidin Ali b. Hüseyn’in büyük oğlu olup babasından sonra ilim önderliğini devralan Muhammed’e, ilmi yarıp en ince ayrıntılarına dalabilmesinden, ‘İlimleri yarıp çıkaran’ manasında “Bakır−ü’l Ulûm” denmiştir.

Özellikle tefsir, fıkıh ve hadiste çağdaşı âlimlerin rehberi olarak kabul gören Muhammed Bakır’ı, dört bir taraftan gelip ziyaret eden ulema arasında İslam fıkhının ve hadisin büyük imamlarından Süfyan es−Sevri, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife ve Malik b. Enes’in de yer alışı ilmi seviyesini göstermede yeterlidir.

“… Muhammed Bakır’ın imamlığını tüm alimler kabul ediyor, reisleriymiş gibi kendi görüşleri konusunda ona hesap veriyor ve ondan rehberlik diliyorlardı…” (Mezhepler Tarihi, Terc. Ebu Zehra, 652)

Ehl−i beyt−i Nebi (sav)’nin fertlerinde bulunan −semadan tasdikli− tüm güzel hasletleri cami’ Muhammed Bakır’ın Hz. Ebu Bekir−i Sıddık (ra)’ın torunu Kasım b. Muhammed’in kızı olan Ümmü Ferve’yle izdivacından doğan Ca’fer’de böylelikle hem Ehl−i beyt’in bütün özellikleri hem de Hz. Ebubekir’in sıdk, fedakarlık, sabır ve vakarı birleşmiş, tabiatıyla tarihin ender rastladığı eşsiz bir şahsiyet vücuda gelmiştir.

Ehl−i beyt hanedanının tertemiz ortamında doğup büyüyen Ca’fer−i Sadık hemen tüm büyük şahsiyetler gibi çok küçük yaşta ilimle uğraşmaya başlamıştır. Ehl−i beyt’in büyüğü, dedesi Zeynelabidin’in ilim ve ma’rifetinden ondört yaşına kadar beslenme şerefine nail olan küçük Ca’fer “Bakır−u’l Ulûm” olan babası başta olmak üzere Medine’nin ileri gelen tüm büyük zatlarından azami derecede istifade ederek büyümüş, aralarında İbn−i Şihab ez−Zühri’nin de bulunduğu büyük tabiinden ders tahsil etmiştir. Baba tarafından olduğu gibi, anne tarafından da ilim hazinesinin mirasını devralmış bulunan İmam Ca'fer; böylelikle 25−30 yaşlarına eriştiğinde doğu ve batıdaki ulema arasında adı duyulan büyük bir âlim şahsiyet olarak ortaya çıkmıştır.

Otuz dört−otuz beş yaşlarında babasını kaybeden Ca'fer−i Sadık rasih ilmi ve engin zekasıyla, yerleşik iki fıkhi ekol (Irak ve Medine ekolleri) arasında mukayese yapabilecek seviyeye ulaşmış, kendine has bir fıkhi karakter sahibi olmuş; başta Süfyan es−Sevri, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife, Malik b. Enes olmak üzere ileri gelen birçok âlime babası gibi ders vermiştir.

Uzun bir dönem, Zeynelabidin ve Muhammed Bakır gibi Medine’de kalarak kendisinden ilim ve marifet öğrenip feyz almaya gelenlere ders vermekle meşgul olmuş, sonrasında da Irak’a gidip bir müddet orada ikamet etmiş, sapkın akım ve fikirlere karşı halkı irşad etmiştir.

Ömrünün ilk yarısı Emeviler, son yarısı da Abbasiler dönemine tekabül eden İmam Ca'fer es−Sadık, Ehl−i beyt’in başına gelen birçok faciaya da bizzat tanıklık etmiştir. Yaşıtı olan amcası Zeyd b. Ali’nin ve akabinde oğlu Yahya b. Zeyd’in Emeviler tarafından gaddarca katlinden büyük teessür yaşamış bulunan İmam Ca'fer, Abbasiler döneminde de, önce amcazadelerinden Muhammed Nefs−ü’z Zekiye b. Abdullah ve kardeşi İbrahim b. Abdullah’ın katledilişi, sonrasında da bu iki zatın babası, Ehl−i beyt’in büyüğü ve en yaşlısı, Ebu Hanife’nin hocası Abdullah b. Hasan b. Hasan’ın hapsedildiği hücrede gördüğü işkence ve baskıdan vefat edişi gibi hadiseleri gözleriyle görmüş; belki bunların da etkisiyle siyasetin çirkin ve çetrefilli yollarından uzaklaşarak Hakk’a ulaştıran yolda insanlara kılavuzluk edip bütünüyle ilim ve marifetle uğraşmış ve vefat ettiği H.148 tarihine kadar de hep bu istikamette süluk etmiştir.

Babasının hikmet dolu “Fasıkla arkadaşlık etme, çünkü fasık seni, arzulayıp ulaşamadığı bir lokmacığa değişir. Cimriyle de arkadaşlık etme, o da en çok muhtaç olduğun anda, malım gider korkusuyla seni terk eder. Yalancı ile de arkadaşlık etme; yalancı, serap gibidir. Sana uzağı yakın, yakını da uzak gösterir. Ahmak ile de arkadaşlık etme; çünkü ahmak sana iyilik edeyim derken kötülük eder. Sılayı kesenlerle de arkadaşlık etme. Böylelerinin Allah’ın kitabında lanetlendiğini gördüm” nasihatine sarılıp hep faziletli kişilerle beraber olan İmam Ca'fer−i Sadık’ın o yüce ilim, ahlak ve hikmetinden, onu ziyaret edenler istifade etmiş; onu ve ilmini ta’zim etmişlerdir.

Ondan iki yıl kadar ders alan İmam Ebu Hanife’nin “O iki yıl olmasaydı Nu’man (kendisini kastediyor) helak olurdu” diyerek övdüğü İmam Ca'fer için İmam Malik b. Enes de “… Ona gidip ders alırdım… Hz. Peygamber (sav)’in adı anıldığında sararırdı… O’nu her gördüğümde üç şeyden birisiyle meşgul idi. Ya namaz kılar, ya Kur’an okur veya oruçlu bulunurdu. Abdestsiz olarak Hz. Peygamber (sav)’den hadis rivayet ettiğini hiç görmedim. Asla boş yere konuşmazdı. O, Allah’tan korkan zahit ve abit âlimlerden idi. Ona her gittiğimde altındaki minderi alıp bana vermeye çalışırdı…” demiştir.

Hz. Peygamber (sav)’in “Allah−u Teala şüpheleri basiretleri ile ve şehvetleri de olgun akıllarıyla def’eden kullarını sever” hadisini şiar edinip şüpheli şeylerden hep uzak duran Ca'fer−i Sadık’a, takvası, kendini ibadete ve ilme vererek dünyevi arzulardan yüz çevirmesi ve her hareket ve davranışında Allah’tan başka hiç kimseyi hesaba katmaksızın sadece onun rızasını esas alması eşsiz bir ihlâs kazandırmış, çağdaşlarının tümüne rehberlik edecek bir şahsiyet olmasına vesile olmuştur.

Dünyaya karşı bütünüyle zahid olmakla beraber zühdünün kimsece bilinmemesine azami dikkat gösterip tüm kurtuluşun takvada ve Allah’a itaatte olduğunu vurgulamış; “Her kim kavmi ve aşireti olmadan izzet isterse, saltanat ve hükümet olmadan büyüklük ve heybet isterse, mal olmadan sermaye ve zenginlik isterse, masiyetin (günahın) zilletinden Allah’a itaat izzetine geçmelidir” demiştir.

“İyilik ancak üç şeyle tamamlanır: Biran önce yapmakla, yapılan iyiliği çok görmemekle ve onu gizli tutmakla” deyip bu düsturla muhtaçlara bolca ihsanda bulunan İmam, dedesi Zeynelabidin gibi bazen ekmek, et ve parayla doldurduğu bir torbayı omuzlayarak geceleyin Medine’deki fakirlere dağıtmıştır.

“Affetmek insanı küçük düşürmez” hadisi mucibince çok affedici ve hoşgörülü olan ve arkasından kötü konuşulduğunu duyduğunda abdest alarak namaz kılıp gıybette bulunanların affı için Allah’a dua eden İmam Sadık “Eğer kardeşinin sevgisinin sana sefa, berrak ve doğal kalmasını istiyorsan onunla şaka, cedel, rekabet, çekişme ve keşmekeşe girme” diyerek muamelelerde yakalanması gerekli ölçüyü göstermiş; abidliği, boş konuşmaktan kaçınması, herkesin hırsla rağbet ettiğiklerinden yüz çevirmesi, hadiselere karşı sabır ve metaneti vb. özellikleriyle olağanüstü bir heybet kazanmıştır.

“Kalplerin i’rabı dörttür: Ref’, fethe, cerre, vakf… Kalbin ref’i (yücelmesi) Allah’ın zikrindedir. Kalbin fethi (açılması) Allah’ın rızasına razı olmaktır. Kalbin cerri (inişi) Allah’tan gayrisiyle meşgul olmaktır. Kalbin vakfı (durgunluğu) da Allah’tan gafil olmaktır” şeklindeki manidar sözüyle kalp ve nefsin ıslah yollarını gösteren ve “Güzel ahlakın ölçüsü nedir?” sorusuna “Ahlakını yumuşatman, sözlerini temiz söylemen ve din kardeşlerinle açık ve güler bir yüzle yüzleşmendir” diye cevaplayan İmam, mü’minlerin birbirlerinin haklarını karşılıklı ifa ve birlikte hareket etmeleri ve İslam birliğini parçalamaya yönelik fitnelerden uzak durmak noktalarında çok hassasiyet göstermiş ve bu hususta “Mü’minlerin hakkını eda etmekten daha güzel bir ibadet Allah−u Teala’ya yapılmamıştır” demiştir.

Henüz küçükken babası Muhammad Bakır’dan dinlediği “Yavrucuğum, tembellik ve bezginlikten sakın. Çünkü bunlar her kötülüğün anahtarıdır. Tembellik edersen hakkı yerine getiremezsin. Bezginlik gösterirsen hak üzere sabredemezsin” nasihati ışığında ilim ve irfanla dolu bir hayat yaşayan ve hakkı ifa edip sebat etmede numune−i imtisal teşkil etmiş bulunan bu eşsiz şahsiyetin hayatının her anı istifade edilecek yüceliktedir. Allah−u Teala O’ndan razı olsun.

İnzar Dergisi

KAYNAKLAR:

− Mezhepler Tarihi, Muhammed Ebu Zehra

− Şamil İslam Ansiklopedisi

− Ahlak−ı Muaşeret, Cevat Muhaddisi
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.