Mehmet GÖKTAŞ
İmam Humeyni gibi gelmek mi, Şah Rıza gibi gitmek mi?
İçinde bulunduğumuz Şubat ayı İmam Humeyni'nin İran'a dönüşünün yani İran İslam Devrimi'nin yıldönümüdür.
İran İslam Devrimi ne kadar önemliyse, İmam Humeyni'nin İran'a dönüşü de devrim içinde bir o kadar muhteşemdir.
Akranlarının bunama çağına girdiği, kendilerini torunlarının kollarına bırakıp hayattan bütün beklentilerini kesip bir kenara çekildiği bir dönemde bir ihtiyar çıkıyor orta yere, başta ABD olmak üzere emperyalist dünyayı balkondan bir halı silkeler gibi silkeleyiveriyor.
Dünya emperyalizmi neye uğradığını bilemiyor, kendi tarihi içerisinde hiç bu kadar sarsılıp sersemlemiyor.
“İmam Humeyni gibi dönmek” daha sonraları ezilen toplumlar için hep bir özlem ve ideal oluyor. Bu fotoğraf, özellikle İslam adına mücadele veren her seviyedeki lider için bir hedef oluyor.
Halkı Müslüman olan ülkelerin despot yöneticiler bugün hâlâ rakiplerinin bir gün İmam Humeyni gibi döneceğinden korkuyorlar.
Durum böyle olunca birilerinin İmam Humeyni gibi dönme arzuları bizim için hiç de kınanacak kötü bir şey değildir. Böyle birilerini gördükçe, duydukça seviniriz biz.
Hocaefendinin böyle bir idealinin olup olmadığını bilemiyoruz, en azından kesin konuşmuyoruz. Fakat bu konu kendisine sorulmuş olmalı ki reddediyor ve internet sitelerinde rahatlıkla bulunan konuşmasının bir bölümünde şunları söylüyor:
“…Bu açıdan, Humeyni gibi dönecek iddiaları fevkalade sevimsiz. Beni Humeyni'ye benzetenler bir gün çok utanacaklar!.. Ülkemin birçok yerlerinden gelmiş toprak parçaları var odamda, ben onları koklayıp teselli buluyorum. Ben kendi ülkemin çocuğuyum; dıştan ithal edilmiş ve milletin başına musallat olmuş tufeylilerden değilim. O ülkenin çocuğuyum ben…”
Şimdilik buraya aldığımız ve almadığımız bu sözlerin tartışmasını bir tarafa bırakıyoruz.
Fakat biz bir başka şey daha biliyoruz; İmam Humeyni Türkiye'deki sürgün yıllarındayken Hocaefendi onunla görüşmüştür, hem de sadece bir defa değil. Bu arada hacılar vasıtasıyla bir birlerine birçok defa selam gönderdiklerine şahit olanlar var.
Hocaefendinin günlük olayları titizlikte takip ettiği herkesçe malumdur. Bütün dünyanın gözü üzerinde gerçekleşmekte olan bir devrimi ve onu yapanı izlemesi ve iletişim kurması hiç de yadırganacak bir şey değildir. Ve aynı zamanda güzel bir şeydir.
Bizler âlimlerin dünyadan haberdar olanını, olup biten her şeyi titizlikle takip edenini, daha önemlisi siyasi olanını severiz ve takdir ederiz.
Zaten seksen öncesi sohbetlerini dinlediğinizde başta tesettür olmak üzere birçok konuda tevhîdî ve radikal düşüncelere sahip olduğunu rahatlıkla görürsünüz ve İmam Humeyni ile böyle bir yakınlığı çok iyi anlarsınız.
Fakat bugün gelinen son noktaya baktığımızda ister istemez soruyoruz;
Hocaefendi İmam Humeyni'yi tersinden mi okudu acaba? Onun yaptıklarının tam tersini yapacak fakat onun gibi muhteşem dönecek öyle mi?
ABD emperyalizmi ve onun İran temsilcisi zalim Şah'a karşı mazlumların sesi olarak kıyam eden İmam Humeyni'yi Tahran'da milyonlarca mazlum karşılamıştı.
Hocaefendi başarılı olsaydı nasıl bir dönüş yapacaktı ve kimler karşılayacaktı?
“israil namına teslim olun! Amerika namına sesleniyorum, kıpırdamayın! Mossad ve CIA adına eller yukarı!” diye mi gelecekti?
Peki, İmam Humeyni gibi döndüğünde kimler karşılayacaktı kendisini?
Yıkmak için uğraştığı bugünkü yönetimi iktidara getiren çevreler mi karşılayacaktı?
Savaş açmadıkları, düşmanlık yapmadıkları bir tek İslamî kesim bilmiyoruz, gerçekten merak ediyoruz, kimler karşılayacaktı, İmam Humeyni'nin dönüşündeki o muhteşem tablo Türkiye'de kimlerden oluşacaktı?
Bürokraside inim inim inlettikleri Nurcuların okuyucularından mı, yazıcılarından mı, Tahşiyecilerinden mi, Aczimendilerinden mi oluşacaktı bu muhteşem kalabalık?
Süleyman Efendi'nin talebeleri mi dizilecekti Hocaefendinin yollarına?
Nakşiler mi, Kadiriler mi hazır bekliyorlardı? İsmailağa cemaati mi, İskenderpaşa cemaati mi, Erenköy cemaati mi? Yoksa Menzil cemaati mi?
Mavi Marmara yolcuları mı dört gözle bekliyordu Hocaefendinin muhteşem dönüşünü?
Yoksa Peygamber Sevdalıları mı, Diyarbakır meydanlarını dolduran müminler mi karşılayacaktı?
Paralel polislerin sayısız kumpaslarına, yüzlerce Müslümanı cezaevlerinde çürüttüklerine karşılık bir teşekkür borcu olarak mı Hocaefendinin yollarına dizileceklerdi?
Elazığ İhya Der mensupları Hocaefendiye şükran borcunu böyle mi ödeyecekler acaba?
Başta Kürtler olmak üzere Paralel medyanın iğrenç dizilerinde iftiralara uğrayan, horlanan, hakir görülen cemaatler mi hazır bulunacaklardı?
Paralel polislerin boynunu kırılarak katlettiği Cevzet Soysal'ın yakınları mı karşılayacaktı?
Anlaşılan o ki, İmam Humeyni gibi dönme şansı bulunmayan Hocaefendi için geriye bir tek ihtimal kalmaktadır; Şah Rıza Pehlevi gibi gitmek.
Bilindiği üzere daha İmam Humeyni İran'a dönmeden önce 1 Şubat 1979 tarihinde Şah Rıza Pehlevi ülkesini terk etmek zorunda kalmış, başta Amerika olmak üzere birçok ülkede dolaştıktan sonra Firavun Enver Sedat'ın Mısır'ında ölmüştü.
Allah bilir ki biz bu işin bu şekilde bitmesini istemeyiz, böyle biterse sevinmeyiz. Henüz yaşadığını göre bu işin bir dönüşü olmalı, bu işin daha güzel bitmesi için yollar tükenmemiştir.
Fakat üzüldüğümüz bir şey vardır ki, bu ümmetin bu kadar potansiyeli ve bunca alın teri böylesine heba olmamalı, bu kadar emeğin sonucu bu olmamalıydı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.