Edip AKAR
İnadına çukur siyaseti, inadına yıkım
Ortam halkın memnun olmadığı dolayısıyla bizim de memnun olmadığımız bir ortam. Halka rağmen halka zulmederek; sözde halk için bir mücadele yürütülüyor. Halka olmadık eziyetler çektiriliyor. İnsanların söz söyleme hakkı olsa; belki, bizzat parti içinden bile aykırı sesler çıkacak. Ancak direk “hain” damgası yememek; “Erdoğan sevdalısı” yaftasına mahkûm olmamak için yanlışlar dile getirilemiyor. Bölgede siyaset çukura saplandı. “İnadına HDP” der gibi inadına hendek, inadına özyönetim diyorlar. Sanki yetkili oldukları belediyeleri halkın yararına kullanabilmişler de yeni yetkiler istiyorlar.
Millet perişan bir durumda. “Çiğnenen hürmetler, talan edilmiş yurtlar” tabirinin aynısını yaşıyoruz şu anda. Olaylar yoksul halkın yaşadığı yerlerde oluyor çoğunlukla. Bu insanlar zaten zar zor geçinen insanlar. Nice zorluklarla bir ev edinmiş ama evi harap edilmiş. Zar zor bir araba almış, arabasının kontağı elinden alınarak barikata çevriliyor; sonra ateşin ortasında bırakılıyor. Riskleri göze alıp bir işyeri açmış, düzenini kurmuş ama iş yapamıyor. Hatta sadece sokağa çıkma yasakları yaşanan yerlerde değil diğer merkezlerde de ikide bir kepenk kapattırma ile esnaf mağdur ediliyor. Zaten kepenklerin kapalı olduğu günlerde insanlar büyük alışveriş merkezlerine kayıyor. AVM'lere kayan müşteri de ancak veresiye hatırına dönüyor.
İnsanlar en azından canını kurtarmak için kaçıyor. Öz yönetim ilanından sonra kaçan halk aslında neyi istemediğini de gösteriyor. Köylerden 20 yıl önce ilçe ve kent merkezlerine göç etmiş bu halk bir daha mülteci durumuna düşüyor. Bu aslında bir neslin heba olmasıdır. Birkaç aile ile beraber yaşamak zorunda kalan veya varoşlarda sefil bir hayata mahkûm nesillerin ilerde nasıl travmalara sebep olacağını da ülkenin akillerinin düşünmesi gerekir.
Beri tarafta kamu düzeni için yapılan bir mücadele de kamunun memnun olacağı bir tarzda değil. Çünkü kamu zarar görüyor ve bir sonuç elde edilmiyor. Etrafı ablukaya alınmış yerleşim yerlerinde halk örgütün boyunduruğuna mahkûm ediliyor. Bu alanlar örgütün doğal kampları halinde. Bazı yerlerde sokağa çıkma yasağı sadece devlet güçleri ve çekinen halk için var. Militanlar boş meydanda cirit atıyor.
Devlet sadece güvenlik politikaları ile işi yürütmeye çalışıyor. Süreç boyunca “sadece siyaset, güvenlik sıfır” politikası vardı. Şimdi ise “sadece operasyon, siyaset sıfır” durumda... Bölgenin onlarca milletvekili var. Sadece HDP'nin değil AK Partinin de onlarca milletvekili var ama bunların bölgenin geleceği ile ilgili en ufak olumlu bir katkılarını göremiyoruz. Hatta ne düşündüklerini dahi bilemiyoruz. HDP milletvekilleri eylemcilik, AK Parti milletvekilleri ise seyircilik yapıyor. Siyasi olarak bir müdahaleleri yok. Eğer siyaset çözüm üretemeyecekse neden siyasetçiler var?
Devletin farklı düşünenlere diz çöktürmek kabilinden uygulamaları ile velev ki, bir kısım halk itaate mecbur kalsa da bu itaat gönülden olmayacak ve ilerde başka kırılmaların tohumunu oluşturacak. Onun için sorunlardan hem devleti hem de örgütü sorumlu tutan kesimin dikkate alınması lazım. Ki bu kesim halkın geniş tabanını oluşturuyor.
Bölge halkının örgütün elinde rehine olduğunu hem devlet hem de batıdaki insanlar görmelidir. Rehine kurtarılırken rehinenin can güvenliğinin esas olması lazımdır. Amaç halkı buradan kaçırtmaksa güvenlik kimin için sağlanacak. Örgütün zaten böyle bir kaygısı yok. Onlar “kurtaralım da Kobani gibi harap olsa da sorun değil” diye düşünüyorlar. Kaldı ki burası Suriye değil. Maalesef burası Alan Kurdi'lerin kaçtıkları Kobani gibi bile olmaz.
Allah bu yıkımı hedefleyenlere akıl-fikir versin. Olmadı insaf o da olmadı müstehakını versin inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.