Selahaddin YILDIRIM
İnsan ve hayat
Yaratılmışlar içinde insanın konumu farklıdır. İnsanoğluna verilmiş maddi-manevi donanımlar başka hiçbir canlıya verilmemişti. Akıl ve kalp başta olmak üzere insanın sahip olduğu çok anlamlı ve hassas duyular onun ‘eşrefi mahlukat’ olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Dikkatle düşünüldüğünde insanın sıradan bir canlı olmadığı, yaratılış ağacının meyvesi konumunda olduğu anlaşılır. Diğer bir deyişle bütün âlem onun için yaratılmıştır. Hz. Mevlana insanın sahip olduğu değer hakkında şöyle der: ‘Değer bakımından iki dünyadan da üstünsün; fakat neyleyeyim ki değerini sen bilmiyorsun. Kendini ucuz satma; çünkü değerin pek fazladır senin.’
İnsanın gönderildiği şu kısa dünya hayatı, insanın mahiyetindeki cevherlerin olgunlaşması ve kemale erme sürecidir. İnsan, bu dünya hayatında yaptığı işlerle kendini inşa eder, fıtratına konmuş olan kabiliyetleri burada geliştirir. Bir tohum için tarla ne ise insan için de dünya hayatı odur. Bundan dolayı meşhur hadiste ‘Dünya ahiretin mezrasıdır’ buyrulmuştur. Dünyamız bizdeki istidatların gelişmesini sağlayacak bir şekilde dizayn edilmiştir. Hayat boyu karşılaştığımız iyi veya kötü her şey bizi geliştirmek, kemale ulaştırmak içindir. Şiddetle gürleyen gök gürültüsü toprağa düşecek rahmetin habercisi olduğu gibi, insan hayatındaki acılar ve olumsuzluklar da -sonuç itibariyle- hayır ve rahmettirler. Yaratılış açısından kötü bir şey yoktur. Kötü veya şer denilen şey, insanın olaylar karşısında takındığı yanlış tavrın, olumsuz bakış açısının doğurduğu kötü sonuçlardır.
Ekim mevsiminde tohumunu tarlaya atmayan çiftçi hasat vaktinde bir şey elde edemediği gibi, maddi ve manevi yapısında saklı olan güçleri yaratılış maksadına yönlendirmeyen insan da iyi bir netice elde edemez. Tarlaya atılan tohum çoğalırken, ambarda bırakılan ya çürür veya farelere yem olur
Şu imtihan dünyasında insanoğlu, sahip olduğu özgür iradesiyle yaptığı tercihlerin sonuçlarından bizzat kendisi sorumludur. Tarlaya ne ektiysen onu biçersin. Hasat zamanı karşılaşılan olumsuz tablodan kader veya bir başkası değil, bizzat insanın kendisi sorumludur. İnsandan sadır olan her söz, eylem, tavır, konum ve niyet İlahi yasa gereği bir karşılık bulur. İyi veya kötü hiçbir iş karşılıksız kalmaz. Kur’an’ın ifadesiyle “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzal,7-8)
Hz. Mevlana bu hakikati şöyle bir örnekle dile getirir:
‘Dünya bir dağa benzer. İyi olsun, kötü olsun, ne söylersen onu duyarsın dağdan. Bir güzel söz söyledim, dağ çirkin cevap verdi sanırsan yanılırsın, buna imkan yok. Bülbül dağa karşı şakısın, çilesin de dağdan karga sesi gelsin; yahut insan seslensin de dağ eşek anırışıyla yankılansın; mümkün değil. Şayet eşek anırışı duyuyorsan iyice bil ki sen anırmışsın. Dilerim bu gök kubbe, daima hoş sesli kılsın seni.’
İnsan sahip olduklarını iyiye kullandığında varlık piramidinin en tepesine çıkar. Ancak İlahi bir cevher olan fıtratını ihmal edip kötüye kullandığında ise tepetaklak aşağıların aşağısına yuvarlanır ve hayvandan da daha aşağı bir derekeye düşer. Yaradılış amacı doğrultusunda harcanmayan bir hayat sahibine acıdan başka bir şey kazandırmaz. Şu sınav dünyasındaki zorlukları aşmanın yegane yolu iman ve salih ameldir. Gerçek imana sahip bir kişi zorluklar içinde olsa bile mutludur. Acılar ve zorluklar onu sarsamaz. Karşılaştığı her zorluk ve acının kendisi için sınav olduğunun bilinci, onu ayakta tutar ve sabırla mücadeleye sevk eder. Allah’a tevekkül ve imanın dindiremeyeceği bir acı yoktur. Bu bakış açısıyla dertler derman bulur. ‘Narın da hoş nurun da hoş’ sırrına varılır.
Hz. Mevlana’nın dert ile ilgili bir yorumuyla yazımızı bitirelim:
“Derdim var” diyorsun; dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki; sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.