İhsan GÜZELER
İnsana Lazım Olan Toprak-2
BÖLÜM 2
Merkez camisinin dört yola bakan kavisli siyah beyaz taşlar ile örülmüş
duvarının hemen önünde ahşap banklarda oturan üç arkadaşın gürültüleri yoldan geçenlerin
dönüp kendilerine bakmalarına sebep olmaktaydı..Yolun öbür yanında kaldırımın kenarında
yatmakta olan köpeğin bile gürültülerden huzuru kaçmıştı.. Beyaz postu kirden simsiyah olan
kulağı kesik köpek, arada bir ayağa kalkıp havlayarak tepkisini dile getiriyor ardından eski
yerine uzanarak gözlerini kapatıyordu.. Ama kim ne yaparsa yapsın köpek ne kadar havlarsa
havlasın üç arkadaşın umursadığı yoktu. Bağıra bağıra konuşup yükses ses ile gülüyor, arada
biri kalkıp diğerini bir iki adım kovalayıp tekrar eski yerine oturuyordu.
Bu üç arkadaşı buluşturup aynı yerde vakit geçirmelerine sebep olan şey aynı işi
yapıyor olmalarıydı... Üçünün de tek sermaye ve iş makinası, geniş parlak ağızlı tahıl yükleme
kürekleriydi. Sabahın ilk ışıkları ile buraya gelir, kısmetlerine bir iş düşerse yapar, düşmez ise
söylene söylene avuçları boş başları önlerinde evlerine dönerlerdi.. Yaptıkları iş yalın bir ifade
ile hamallıktı.
Fehmi 30 yaşında iri kemikli neredeyse kara denilecek kadar esmer, orta boylu
normal kilolu sıradan suratlı fakat işleri organize etme konusunda maharetli ve zeki
biriydi. Hesap ve diyalogu iyi olduğu için ekibin koordinatörü sayılırdı.
Fehmiden 3 yaş küçük olan Nusret ise, uzun boylu bayağı büyük göbekliydi. Buğday
yanığı teni, tombik yanakları ve sarı mı yeşil mi ne olduğu tam belli olmayan renkli küçük
gözleri ile sevimli bir çocuk gibiydi. Yüzünden eksik olmayan gülüşü ve esprileri onu ekibin
neşesi haline getirmişti.. Bunların yanısıra gürültücü ve ve kulakları sağır edecek kadar da gür
sesliydi.
Ekibin son ve en suskun üyesi ise Devrandı. Devran otuz dört yaşında orta
boylu, hafif kilolu ve dev kadar güçlüydü. Tek derdi fakirliğiydi. Para kazanıp bir an önce
zengin olmak ve yaşadığı hamallık hayatından kurtulmak istiyordu. Kanaatsizlik ve zengin
olma isteği onu mutsuz etmekte mutsuzluğu söz ve hareketlerine yansımaktaydı.
Üç arkadaşın halihazırda gürültü yapıp ve şamata etmelerinin sebebi; dün bir arabaya buğday yüklemesi yaparken yaşadıkları tatsız ama komik bir olaydı. Daha doğrusu
Nusretin başına gelenlerdi..
Nusret buğday yüklenen kamyonun üzerinde çalışmakta, buğdayı arabanın kasasına
eşit şekilde dağıtmaktaydı. İşin bitmesine doğru buğdayın içine gömülen ayağını kurtarmaya
çalışırken dengesini kaybederek kamyondan sırt üstü düşmüştü. Düştüğü yerde buğday
kümesinin olması onu ciddi bir yaralanma veya daha kötüsünden muhafaza etmişti. Aksi
halde kendisi için korkunça olabilirdi. Buğdayın üstüne sırt üstü düşen Nusret kalkar kalkmaz
‘küreğim nerede’ diyerek sağa sola bakınmış, sonrasında az ötede yarısı buğdaylara gömülmüş
küreğini görünce evladına kavuşan babanın sevinci ile küreğine sarılıp neşelenmişti. Ama
hemen ardından ‘ah belim vah belim’ diyerek kendini yerlere atmıştı. Kendisini hayretle
izleyen iki arkadaşı önce şaşırmış, ardından gülmekten krizlere girmişti. Nusret gülmelerine
sinirlenip ikisine de küfrederek bir gölgede istirahate çekilmişti.
Gülmekten uzun süre küreği tutacak mecal bulamayan Devran ve Fehmi mal
sahibinin gelmesiyle işe koyulup zorda olsa yüklemeyi bitirmişti. Dün günboyu bu konuyu
konuşup gülmeleri az gelmiş olacak ki bugün de devam etmekteydiler. Konu ile ilgili her söz
Nusreti sinirdendirmekteydi.
Nusret kendisine gülen iki arkadaşına,
-Siz gülün bakayım, bir gün sizin de başınıza öyle bir şey gelir. Bakın o zaman ben nasıl gülüp
eğleneceğim sizinle diyerek parmağını sallayarak tehdit etti.
Devran kahkaha atarak;
-Oğlum biz senin düşmene değil yerden kalktığın gibi küreğim nerede demene
gülüyoruz. Neredeyse ölecektin sen ise küreğim nerede diye küreğini arıyordun.
-Hadi lan sende, diyen Nusret yanında oturan arkadaşının sırtına omuzu ile vurdu.
Devran acıyan sırtına elini atıp gülmeye devam etti.
Selam sesi onları kendilerine getirdi.
-Selamun aleykum
Selamı veren Mustafaydı.
Aleykum selam dediler bir ağızdan. Ayağa kalkıp selam veren adama hürmet gösterdiler.
-Oturun rahatsız olmayın dedi Mustafa eli ile oturmalarını işaret ederek.
-Gel otur abi dedi Fehmi yer göstererek.
-Oturmayacağım yukarı çarşıya gitmem gerekiyor. Siz oturun...
Devran ve Nusret oturdu Fehmi ise ayakta bekledi.
-Hayırdır neden bu kadar gülüyorsunuz? Sesiniz elli metreden duyuluyor. Mustafa soruyu
gülerek sormuştu?
Fehmi ciddileşerek;
-Yok bir şey abi... herzaman ki halimiz işte...
Mustafa;
-Allah ağlatmasın dedi
Amin dediler bir ağızdan.
-Fehmi baban nasıl diye sordu mustafa...
-İyi abi Allah razı olsun siz nasılsınız? Diyerek karşılık verdi.
-İyiyiz Allah razı olsun. Hayırdır iş yok mu?
Fehmi mutsuzca ellerini yana açarak;
-İş var, var olmasınada işçi çok abi...
Devran;
-Abi bütün tüccarlar çocuk ve yeğenlerinin eline kürek vermiş işi bedavaya getiriyor. Bizi
çağıran yok dedi şekva edrcesine...
Fehmi başı ile onaylayarak;
-Doğru abi, bize bu işte ekmek kalmadı.
Mustafa esefle nıç nıç ederek;
-Allah yardımcınız olsun dedi..
Allah razı olsun dediler hep beraber..
Fehmi;
-Sen nereye abi?
-Yukarı çarşıya gidiyorum, biraz işim var.
-Tamam abi seni tutmayalım.
-Varmı bir isteğiniz, yapabileceğim birşey olursa çekinmeyin söyleyin.
-Bir ricamız yok abi... Allah senden razı olsun dedi Fehmi saygıyla...
-Allah sizden de razı olsun, hadi Allah’a emanet olun.
Mustafa elini ile selam vererek yanlarından ayrıldı.
Sen de Allah’a emanet ol dediler hep bir ağızdan.
Fehmi oturup bir süre arkasında bakakaldı...
Nusret merakla Fehmiye sordu;
-Bu adam senin akraban mı?
-Komşumuz ama akraba gibiyiz. Mustafa abi çok iyi insan çok dürüst bir adam...
Devran;
-Babası öldü mü? Bunun bir ara öyle bir şey duydum sanki...
-Yok ölmemiş. Bir süre önce ameliyat olmuştu şu an durumu normal diye cevap verdi Fehmi.
Cami hoparlörlerinden önce cihaz sesi ardından ezan sesinin gelmesi ile
konuşmalar kesildi.
-Ya Allah diyerek ayağa kalktı Nusret eli belinde olduğu halde..
-Ahh! belim daha da ağrıyor dedi, iç çekerek...
Fehmi elinin ayası ile sırtının ağrıyan yerini sıvazlayarak;
-Geçer inşallaah dedi sonra Devrana döndü;
-Haydi namaza...
Devran cebinden tütün tabakasını çıkarmıştı. Tütün den ziyade hayvan gübresine benzeyen
kalitesiz toz şeklindeki tütünü, nasırlaşmış ve uçları çatlamış parmakları ile sigara yaprağına
serpip sigara sarıyordu. Gözlerini ellerinden ayırmadan cevap verdi;
-Sen git ben gelmeyeceğim dedi isteksiz bir tavırla...
Fehmi;
-Namaz kılmayacak mısın? Diye sordu.
Devran dili ile yaprağı ıslatıp, ağzındaki kağıt atıklarını dışarı tükürerek;
-Allah kimlere mal mülk vermişse onlar namaz kılsın dedi...
Fehmi;
-Tövbe tövbe... de bu sözler seni dinden çıkarır. Ne demek zenginler kılsın, biz O nun kulu
değilmiyiz?
Devran sigarasını yakıp derin bir nefes aldı. Dumanı havay üfleyerek;
-Olsaydık bizim de üç beş dönüm arsamız olurdu herhalde!
Fehmi cevap vermek için ağzını açmıştı ki...
Selamun aleykum gençler dedi yanlarına gelen yaşlı bir adam
-Aleykum selam dedi iki arkadaş..
-Namaza gelmeyecek misiniz?
-Geliyoruz hacı amca...
-Hadi buyrun öyleyse...
Yaşlı adam ağır adımlarla cami kapısına yöneldi.
Fehmi son defa Devran’a gelmesi için talepte bulunsa da Devran hiç oralı olmadı.
Fehmi ‘sen bilirsin’ diyerek camiye girdi. Devran ise istifini bozmadan sigarasını içiyor
atrafını seyrediyordu...
Şeytan yolun karşısında durmuş onu izliyordu... Sinsice güldü...
Devam edecek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.