Mehmet İkbal ATAK

Mehmet İkbal ATAK

Irak Kürdistanı: İkinci israil mi; İkinci Yavru Vatan mı?!

Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’ye yapılan ziyaretlerin çetelesini tutan var mı bilinmez, ama bu ziyaretlerin ‘Cicim aylarında’ Şam – Ankara hattındaki yoğun ziyaret trafiğini anımsattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ziyaretler genellikle Irak Kürdistanı’ndan üst düzey yetkililerce gerçekleştirilirken, Irak’la yaşanan problemler, Türk tarafının ziyaretlerinin diplomatik misyonlarla sınırlı kalmasına yol açıyor.

Başkan Barzani’nin ziyareti bir tarafa bırakılırsa Başbakan Neçirvan Barzani’nin yaklaşık son 20 gün içerisinde ikinci Ankara ziyareti gerçekleşti.

 

Ziyaretlerle pekişen Ankara-Erbil dostluğunun başlıca şu hususlar etrafında cereyan ettiği söylenebilir:

Ankara açısından;

Bir: Genel olarak Kürt sorunu, özel olarak da PKK ile mücadele meselesi.

İki: Merkezi Irak hükümetini temsil eden Maliki yönetiminin lağvedilmesine dönük bölgesel Türk politikasının Kürt yönetimini de etkileme çabası.

Üç: Bir Amerikan projesi olarak tezahür eden ve bölgesel bir güce dönüştürülmesi düşünülen Türk-Kürt ortaklığının oluşturulması çabaları.

 

Elbette Kürdistan yönetiminin de bazı beklentilerinin olduğu muhakkaktır. Irak’ta henüz taşlar yerine oturmuş değil. Kurulan siyasi ittifakların hiç biri kalıcılığa dönüşmüyor. Tüm siyasi/dini/mezhebi/etnik gruplar arasındaki güvensizlik çatlağı her geçen gün giderek genişliyor. Irak içerisindeki kazanımlarını muhafaza etmenin tek yolu, merkezi hükümete rağmen bir çıkış kapısı olarak görülen Türkiye ile ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve gerektiğinde merkezi hükümete rağmen varlığın idame ettirilmesi olarak bu beklentiler sıralanabilir.

 

Kurulan dostluk köprüsünde her iki tarafın da kendi ulusal hedefleri mevcut iken bölgeyi yeniden şekillendirmeyi esas alan derinlikli küresel politikaların bu ilişkilerin geleceğini hangi yöne savuracağı konusu belki de üzerinde dikkatle durulması gereken önemli bir boyuttur.

 

Irak işgalini müteakip Türk dış politikasının Kürt bölgesinin olası bir özerk statüye kavuşma ihtimalini savaş gerekçesine indirgeyip kırmızı çizgi diye tarif ettiği dönemde Kürt yönetimine dönük siyaset ve medya lincinin boyutlarını hatırlarsınız. Bir devlet politikasına dönüşen siyasi lincin odağındaki Irak Kürdistanı “İkinci israil” muamelesine tabi tutulmuştu. O dönem akredite medya ısrarla Kürt-israil ilişkisini gündemde tutar, Barzani ailesinin israil’le ilişkisinden tutun da Barzanilerin aslında Yahudi kökenli olduğu şeklindeki iddialara kadar hiçbir laf esirgenmiyordu. Kürt peşmergelerin israil komandolarınca eğitildiği, İsraillilerin Kürdistan’a yerleştiği, var olduğu söylenen ticari maskeli israil güvenlik şirketlerinin listeleri, ne olduğu belirsiz kamp görüntüleri eşliğinde verilmekteydi. Sözün özü şu olmuştu: Kürdistan, ikinci israil oldu!

 

Amerika’nın bölgeye bakış açısındaki ciddi paradigma değişikliği sonrası Türk-Kürt ilişkilerindeki olumlu havanın esmesinden sonra Kürt bölgesini ikinci israil ilan eden aynı çevrenin bileşenleri, bugün Irak Kürdistanı’yla yaşanan dostluğun dozajını artırma yarışına girişmiş bulunuyor. Kürdistan hassasiyeti, deyim yerindeyse “Yavru vatan Kıbrıs” üzerine oturtulan kadim hassasiyete dönüşmüş gibi duruyor.

O dönem “yavru vatan” hassasiyeti gören Suriye, bugün “ikinci israil”e evrilirken; Irak Kürdistanı’nın “ikinci israil”den “Yavru vatana” terfi ettirilmesi hayli ilginç olsa gerek.

Yahudi kökenine dayandırılan Barzanilerin aile bağları mı koptu? Kürdistan’daki israil varlığı nereye gitti? İsimleri sıralanan Mossad bağlantılı güvenlik şirketlerine ne oldu? Peşmergelere eğitim veren israil komandoları nereye uçtu? Yoksa hepsi hayal miydi? O dönem belirlenen “Kırmızıçizgiler” oluşturulan milli hayaller üzerine mi oturtulmuştu?

 

İlişkinin diğer bir boyutu ise, Türkiye’nin Kürt sorununa bakış açısına edeceği etki olacaktır. PKK’nin, Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki yakınlaşmadan ciddi rahatsızlık duyduğunu belirtmeye bile gerek yoktur. Çünkü ilişkinin bir boyutu da, PKK’nin Kürdistan’da manevra alanını törpülemeyi içermektedir.

Ancak Türkiye içerisinde çok fazla sesleri çıkmasa da diasporada yaşayan ve tüm umutlarını Irak Kürdistanı’na bağlayan belli bazı kesimlerin bu aşamada Kürt sorununa bakış açısının ne derecede şekilleneceği de merak konusu.

Irak Kürdistanı’na dönük toz kondurtmama yönündeki eğilimleri, gelişen ilişkilere rağmen Türkiye’deki Kürt sorununu dillendirmeleriyle çelişecek bir duruma dönüşecektir. Türkiye’nin Kürt sorununda geldiği nokta, Başbakan’ın da ifade ettiği üzere “Kürt sorunu yoktur; Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” olmuştur. Bu yeni tanımlama durumu, PKK/BDP’nin Kürt sorunu etrafındaki söylemlerini Irak Kürdistanı üzerinden çevreleme harekatının bir sonucu olarak pekala düşünülebilir. Irak Kürdistanı yöneticileri de AKP hükümetinin icraatlarına dönük övgü dolu sözleri hatırlandığında PKK/BDP dışında kalıp yerine göre mangalda kül bırakmayan bilhassa diaspora Kürtlerini belli bir tercihe yöneltmek durumunda bırakacaktır. Kürt yönetimine kayıtsız şartsız sadakat göstermekle bilinen bu kesimlere göre Kürt sorunu hala can yakıcı haliyle devam ediyorsa o halde Türk-Kürt ittifakının getirdiği bir sonuç olarak Kürt yönetiminin politikalarını eleştirecek bir çift sözleri olmalıdır.

Eğer yoksa edecekleri bir çift sözleri, o zaman “Kürt sorunu bitmiştir; Kürt kardeşlerimin sorunları kalmıştır” prensibine binaen “Anavatan”a bir özür borçları beliriverecektir.

Doğruhaber Gazetesi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.