M. Zülküf YEL
İran Genelkurmay Başkanı'nın Türkiye ziyareti
İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Hulusi Akar'ın davetlisi olarak, üst düzey bir askeri ve siyasi heyetle Türkiye'ye geliyor.
İran heyeti, üç gün sürecek Türkiye'deki temasları kapsamında, yüksek düzeyli askeri ve siyasi Türk yetkilerle görüşmelerde bulunacak.
Bakıri'nin Türkiye ziyaretinde, resmi ifade ile "terörle mücadele, bölgesel gelişmeler, savunma alanındaki ikili ilişkiler ve sınır işbirliği" konularının başlıca konular olarak ele alınacağı belirtiliyor.
Bu ziyaretin, bölgesel düzeyde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde gerçekleşmesi, ziyaretin önemini daha da artırmaktadır. Bu ziyaretin, küresel şer güçlerin dizayn etmeye çalıştığı ve israil'in güvenliğini merkeze alan emperyalist siyasetine karşı bir duruşun zeminini oluşturması umulmaktadır.
Kuzey Suriye'de kurulacak, Kuzey Irak'a da uzanabilecek olan ve resmi sınırları da byypas edecek bir yapının oluşturulmaya çalışıldığı; Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin ilan ettiği bağımsızlık referandumunun tarihinin yaklaştığı; ABD ve müttefiklerinin, İdlib'e operasyon düzenleme ihtimalinin ağırlık kazandığı; Türkiye'nin, Afrin'e operasyon düzenleme niyetinin iyice somutlaştığı bir dönemde bu ziyaretin gerçekleşiyor olması, büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Türkiye ve İran, bölgesel sorun ve krizlerde, aralarındaki sorunları öteleyip ortak bir irade ortaya koymadıkça kaybedeceklerini iyi bilmelidirler. Bu iki güçlü devlet, aralarındaki sorunları müzakere yolu ile çözüp ortak bir strateji ile hareket edecek olurlarsa, küresel şer güçlerin bölgesel krizlere müdahale bahaneleri önemli ölçüde ortadan kalkar. Suriye krizinin başında bu iki devlet birlikte hareket etmiş olsaydı ve sahadaki müttefiklerine sınırsız destek ve hatta çok baskın bir askeri destek vermek yerine, siyasi müzakereye zorlasalardı, küresel güçler, Suriye krizinde bu denli inisiyatif sahibi olamazlardı. Rusya ve Amerika'nın Suriye'de birçok üsleri vardır. Diğer Batılı devletler de DEAŞ bahanesiyle Suriye topraklarını operasyon alanı haline getirmişlerdir. Geç de olsa eğer bu bölgesel işbirliği gerçekleşmeyecek olursa, Türkiye ve Suriye zamanla bölgesel denklemin dışına itilebilirler veya rolleri çok zayıflayabilir. Uğruna binlerce kayıp ve milyar dolarlar harcadıkları kazanımlarını hızlı bir şekilde kaybedebilirler.
Amerika ve Rusya her ne kadar bazı yerlerde restleşseler de saha hakimiyeti konusunda anlaşmalı olarak birbirlerine göz yummaktadırlar. Türkiye ve İran'ın birçok yanlışlarla dolu Suriye politikalarında ısrar etmeleri durumunda, bu meselede bir arpa boyu yol alamayacaklardır. Her geçen gün ABD ve Rusya'nın sahadaki müttefiklerinin konumu daha da güçlenmektedir. ABD, PYD'ye tam destek sunmaktadır. Tüm uyarılara ve NATO müttefiki Türkiye'nin şiddetli karşı çıkışlarına rağmen ABD, PYD ile beraber Rakka işgalini gerçekleştirdi. Bu işbirliği artarak devam etmektedir. Eğer uygun şartlar oluşursa, PYD bu sefer İdlib'e yönlendirilecektir. Ya PYD'ye İdlib'e saldırması emredilecek ya da PYD'nin buraya işgal hareketi düzenleyeceği manipülasyonu yapılarak, bedel ödemeden bu operasyon başkalarına yaptırılacaktır. Rakka'da olduğu gibi bir "oldu bitti"nin yaşanmaması için, Türkiye'nin buraya operasyon düzenlemesi dürtüleri harekete geçirilecektir. Türkiye'nin buraya operasyon düzenlemesi durumunda; bir yandan ABD, Rusya ve Esed rejiminin en büyük düşmanlarının etkisizleştirilmesi süreci başlayacak, diğer yandan Türkiye'nin Suriye'de bataklığa saplanması ihtimali güçlenecektir. Türkiye, Suriye sahasında kazanmış olduğu itibarı kaybedecek ve birçok düşman kazanacak, saldırılara maruz kalacak, yeni bir Fırat kalkanı operasyonu gerçekleştirmek bir yana, kazanmış olduğu nüfuz bölgesini de kaybedecektir. Böyle bir zeminde, başta Afrin olmak üzere, Türkiye'nin bazı yerlere operasyon yapması zorlaşabilir. Türkiye'nin yerel müttefiklerine sunduğu psikolojik ve reel destek zayıflayacaktır. Bu da yeni bir güç dengesi demektir. Yıllardır Türkiye'nin büyük maliyetlerle elde etmeye çalıştığı mevzilerin bir bir elden çıkma olasılığı artacaktır. Suriyeli mültecilerin Suriye'ye zamanla geri yerleştirilmesi ve Türkiye kontrolündeki bölgelerin ihdası planı gerçekleşmeyecektir.
Bu itibarla, Türkiye-İran işbirliği ne kadar önemliyse, bu işbirliğinin zemininin keyfiyeti de en az o kadar önemlidir.
Her şeye rağmen bu ziyaret birçok mesajlar içermekte ve herkes, bölgesel hesaplarda bu yakınlaşma çaba ve niyetini dikkate almak zorundadır.
Son olarak temennimiz şudur: Umulur ki Haleb'in başına gelen İdlib'in başına gelmez. Bu ziyaretin zemini İdlib'in fermanı ise, Türkiye açısından vahim bir hata olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.