Dr. Abdulkadir TURAN
İslam dünyasının kendisi Yusuf oldu
İslam dünyasının dört bir yanına bakın, hapishaneleri herhangi bir şekilde İslamî bir mücadele içinde olanlarla dolu bulacaksınız.
Bugün İslam ülkelerinde tutulan İslamî hareket mensuplarının sayısı, gayrimüslim ülkelerin hapishanelerinde tutulan İslamî hareket mensuplarından kat kat fazla…
İslam dünyası, baştan başa hapishane oldu demek içimden gelmiyor, İslam dünyası Yusuf oldu.
Uluslararası güçler, Müslümanlardan kat kat güçlü ve genel bir bütünlük içinde. Müslümanlar ise parçalı…
Herhangi bir Müslümanın lehine görülen en küçük bir değişiklik, uluslararası güçler tarafından engelleniyor. Müslümanlar aleyhindeki her tür insan hakları ihlali ise tabii sayılıyor.
Mahpus olmak, illa dört duvar arasına alınmayı gerektirmez. Mahpus olmak, özgürlüğünden yoksun olmaktır.
İslam dünyası, özgürlüğünden yoksun, baştan başa mahpus. Yusuf olan artık kapısında cezaevi yazan zindanlarda kalan Müslümanlar değil, İslam dünyasının bizzat kendisidir.
Bu noktaya ne yazık ki birbirimize sahip çıkmayarak, birimizin çektiğine diğeri duyarsız kalarak, hatta birbirimize suç bularak geldik.
Mısır'ın zindanları altmış yıl Müslümanlarla dolup taştı. Çok azımız, onların derdiyle dertlendi. Suriye zindanlarında insanlar, birbirinin etini yeme noktasına geldi, bunu gündem dahi etmedik. 1990'lı yıllardan itibaren Türkiye cezaevlerinde İslamî davalardan yatanların sayısı binleri geçti, yönetimlerinde dindar insanların dahi bulunduğu insan hakları kuruluşları hiçbir ihlali takip etme cüretinde bulunamadı, zalime karşı çıkamayınca mazlumu suçladı.
Özbekistan, Tacikistan, Pakistan, Bangladeş, Cezayir… Cezaevleri dolup taştı. Birbirimizi ikna ederek dengelemek yerine tutuklayarak durdurmaya çalıştık. Sonuçta biz birbirimizle uğraşırken başkaları etrafımızı iyice sardı.
Biz, yöneticilerinin bize çektirdikleri acılardan, halklarının bize karşı duyarsızlığından İslam ülkelerine hakaretler yağdırırken, İslam ülkelerini yönetenler hakaretlerimize kızıp bize karşı şiddetlerini artırırken hep beraber esir oluverdik. Zalimler elbette Yusuf olmaz ama onlar da Yusufların yanında mahkûm artık.
Bugün İslam ülkeleri birer hapishane ve yöneticileri uluslararası sistem adına bir gardiyansa artık bizim gardiyanlarımız bizden daha mahkûm…
25 Ocak Devrimi'nin üzerinden altı yıl geçmişken Abdülfettah es-Sisî gibi bir gardiyan Rusya'ya da, Amerika'ya da ilk çağrılanlar arasında yer alabilir. Onun gidişi, idare hesabına çalışan bir mahkûmun cezaevi müdürüne hesap vermek için gitmesinden farksız.
Birkaç yıl önce, göstermelik de olsa uluslararası arenada görünebilen, başlarını dik tutarak fotoğraflarda poz veren şu veya bu Müslüman ülkenin liderinin portresi bile artık yok…
Birkaç yıl önce, bir dizi adam sayardınız İslam dünyasında, zalim de hain de olsalar, isimlerini bilirdiniz. Bir de bugün sayın, İslam aleminden kaç adamın ismini sayabileceksiniz?
Zalimimiz ve mazlumumuzla hepimiz aynı hâldeyiz, hepimiz başkasının mahkûmuyuz. Bu hâl içinde birbirimizle kavga etmemizin bir anlamı yok. Kendi aramızdaki hiçbir kavga, bizden bir tarafa fayda sağlamıyor, hiçbirimizi efendi yapmıyor. Zira mahpusun efendisi olmak, nihayetinde cezaevi idaresi nezdinde gözde mahkûm olmaktır.
Yusuf'larını zindanlardan kurtarmak için el ele vermeyen İslam âleminin kendisi Yusuf oldu. Bazen Obama bazen Putin diye birinden merhamet bekliyor. Hatta Trump'tan!
7 yaşındaki Halepli Bana, Trump'a mektup yazıp “Suriye'nin çocuklarını ve insanlarını kurtarabilir misiniz? Suriye'nin çocukları için bir şeyler yapmaya söz verirseniz, ben sizin yeni arkadaşınız olurum. Suriyeli çocuklar için neler yapacağınızı görmeyi dört gözle bekliyorum” diyebiliyor. Bana, bu mektubu yazmış ya da mektup ona yazdırılmış. Ne fark eder ki? Neticede 7 yaşındaki bir kızımızın Trump gibi birinden yardım dileyeceği bir hâl içindeyiz.
Zalim de olsa bizim derdimiz için umut bağlayacağımız aramızdan biri yok artık.
Kendimize gelmemiz için bu kadarı yetmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.