Enver KILIÇARSLAN
İslam dünyasının yeni mecelle kanunlarına ihtiyacı var!
Günümüz müslümanları olarak ibâdi konularla ilgili fıkhi meseleleri eksiksiz bir şekilde işliyor ve amel etmek için çoğu kez en ince detaylara kadar inerek yoğun bir çaba içerisine giriyoruz. El hakk, doğrudur; fıkıh denildiği zaman en fazla bizi ilgilendiren kısmın ibadet olduğu açıktır. Fakat bu ilim sadece ibadetten ibaret olmayıp başta ticari ve ailevi olmak üzere toplum denildiği zaman akla gelen her türlü konuya müdahil olan ve dünya ile ahiret saadeti için insan fıtratına en uygun çözümler sunan bir ilimdir.
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye… Ahmet Cevdet Paşa tarafından kurulan Mecelle Cemiyetine üye âlimler, Batılıların dayattığı ve hayranları olan bir takım paşalar tarafından ısrarla padişaha teklif edilen gayri islami medeni hukuka karşı çıkarak, oluşturdukları ilmi bir komisyonla 1851 maddeden oluşan Mecelle Hükümlerini kaleme aldılar. 100 maddeden oluşan Mukaddime kısmının ilki, genel itibariyle fıkhın tarifiyle ilgili olup geriye kalan doksan dokuz kaide ise aynı ilmin temelini oluşturan ve birçok fıkhi hükmün dayanağı olan kaidelerden müteşekkildir. Mukaddimeden sonra gelen maddeler ise on altı bölümden oluşmuş olup çoğunlukla eşya ve en önemli bileşeni olan mülkiyet hukukunu içermektedir.
Mezhep imamları arasındaki ihtilaflı konulara değinmeksizin, birçoğu Hanefi imamı İbn Nüceym'in El Eşbâh ve'n Nezâir adlı kitabından alınarak telif edilen mecelle, Batı hukukuna alternatif mahiyetinde olduğu için daha çok borçlar, eşya ve yargılama hukukuyla ilgili maddelerden oluşur. Devletin onayını da alarak çok kısa sürede Mısır ve Arap yarımadası hariç Osmanlının bütün vilayetlerinde yürürlüğe giren Mecelle Hükümleri, zamanında şer'iyye mahkemelerinin görev ve yetki alanında bulunan aile ve miras hukukuna ise değinmemektedir.
Mecelle, Hanefi mezhebinin şer'î nassa açıkça muhalefet etmediği sürece muamelatla ilgili meselelerde daha çok kolaycı bir tavır takınması, kitapta yer alan hükümlerin açık bir üslupla kaleme alınması ve Cevdet Paşa'nın bu konudaki başarısı ve kültürü nedeniyle Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra dahi birçok arap ve islam ülkesinin yargıda esas aldığı kaynaklarından olmuştur. Hatta bu kaynak Ürdün ve Filistin'de 1970'lere kadar uygulamada kalmış, terör rejimi israil kendi kanununu oluşturana kadar bu durum böyle devam etmiştir.
Muasır âlimler mecellenin birtakım eksikliklerinden bahsetse de teorik olarak çok iyi bir çalışma olup pratikte de uzun yıllar yargıda Müslümanların büyük bir açığını kapatmıştır. Mecelleyle birlikte ümmetin en zor durumda olduğu ve laikliğin sinsice İslam dünyasına giriş yapmaya çalıştığı bir dönemde Müslümanlar kendi iradelerini ispatlayarak her türlü açıdan kendilerine yabancı olan hükümleri reddetmiştir.
Evet, İslam dünyasının yeni mecelle ahkâmlarına ihtiyacı var. Kastım, içtihat ederek yeni hükümler çıkarmak değil, mevcut hükümleri ya da ihtiyaç halinde ulemanın içtihadını mecelle tarzı çalışmalarla İslam'ın her konuya müdahil olduğunu ve en doğru kararı alabileceğini başta yaşadığımız ülke olmak üzere bütün dünyaya ispatlamaktır. Tabi bunun için öncelikle âlimlerin bir araya gelmesi ve mevcut sorunlara karşı görüş birliği içerisinde çözümler bulmaları gerekir. Daha öncesinde ise islami camialar kendilerini ilmi olarak bu çalışmaya hazırlamalı ve bu konudaki eksikliklerinin farkına varmalıdırlar. Batı, dünyalık olarak her türlü güce sahip olmasına rağmen Müslümanları kendilerine alternatif olarak görüyor. Bu uğurda her türlü tedbiri almaktan da geri durmuyorlar. Peki, bizler kendimizi zulüm dolu mevcut düzenlere karşı alternatif olarak görüyor muyuz? Eğer görüyorsak, yeterli hazırlığa sahip miyiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.