İslam Şeriatında Hadisin / Sünnetin Yeri
Sünnet ve hadis, İslam hukuk metodolojisinde çok önemli bir yere sahiptir.
Hadis: Sıfat, takrir, fiil ve söz gibi Peygamber (sav)’den varid olan her şeydir.
Hadis usulü âlimleri hadis ve sünneti aynı anlamda kullanır. Çünkü usulcüler, sünneti de Peygamberin söz, fiil ve takrirleri diye tanımlar. Ancak burada dikkat edilirse hadis tanımından farklı olarak sünnetin tanımında “sıfat maddesi” zikredilmez. Buna mukabil fıkıhçılar hadis âlimlerinden farklı olarak sünnet ile hadisi birbirinden ayırır.
Fakihler sünneti; “Kanun koyucunun hayır ve güzellik açısından yapılmasını istediği ve fakat mükelleflere farz kılmadığı emirleridir.” Başka bir yerde de sünnet;“Yapanın sevap kazandığı, terk edenin günah kesp etmediği sorumluluklar” diye tanımlamışlardır. Fıkıhçıların yanında sünnet; “farz, mendub, sünnet, mekruh, haram ve mubah” olarak sıralanan en önemli beş hükümden birisidir.
Biz burada hadis ile sünnet arasındaki ayrıntıya girmeden hadis ile aynı anlamda olan sünneti ele alacağız.
Sünnet ve hadis, İslam hukuk metodolojisinde çok önemli bir yere sahiptir. Bundan mahrum olmak büyük bir sorundur ve bu durumda Allah’ın murad buyurduğu şekilde İslam ahkâmından istinbat-çıkarım yapmak mümkün değildir.
Sünnet, kök itibariyle tamamen Kuran-ı Kerim’e dayanır. Dolayısıyla Sünnet; İslam ahkâmının çıkarımının yapılması konusunda Kur’an’dan neşet eden tali bir kaynaktır. Ama Kuran ve Sünnet birlikte kaynakların kaynağıdır. Asılların aslıdır. Diğer bütün deliller bunlara dayanır. Bu ikisi birlikte ümmetin anayasasıdır. Ümmetin hayat metodudur. İbni Abbas’tan rivayet edildiğine göre Peygamber(sav), Veda Haccında şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Size iki şey bıraktım. Onlara tutunursanız ebediyen sapmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Resulünün sünnetidir.”
Kur’an da sünnet de Allah (cc)’ın vahyidir. Şu farkla ki, Kur’an hem lafzen hem manen; sünnet ise sadece mana itibarıyla vahiydir. Çünkü Peygamber (sav)’in her sözünün doğruluğu Kur’an ile sabittir. Allah(c.c), Peygamberi için: “O hevasından konuşmaz, konuştuğu her şey ancak ona vahiy olunan vahiydir.” (Necm: 3-4)
Kuran ve sünnetin durumu Kelime-i Şehadet içerisindeki iki şehadete benzer. Nasıl ki, Peygamberin risaletine şahitlik etmeyip sadece tevhide şehadet eden kimse Müslüman olmuyorsa aynı şekilde sünnete iman etmeden sadece Kur’an’a iman etmek itikadi bir sorunudur. Bunu yapanın imanı kâmil olmaz.
Hadis-i şerif Kur’an’la farklı münasebetlere sahiptir. Bazen Kur’an-ı Kerim’deki bir hükmü teyit eder. Böylece ümmete bu hükümlerin önemini göstermiş olur. Namaz, zekât, oruç, zina, hırsızlık ve içki hakkındaki hadisleri buna örnek gösterebiliriz.
Hadis-i şerif, bazen Kur’an’da mücmel olan bir hükmün açıklanması vazifesini üstlenir. Namazın nasıl kılınacağı, haccın nasıl eda edileceği, zekâtın nasıl verileceği konusundaki hadisler buna örnek gösterilebilir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de bu hükümler mücmeldir. Yani sadece çerçevesi belirtilmiştir. Eğer sünnet olmazsa bunların ayrıntısı bilinmez
Yine Hadis-i nebevi, Kur’an’da mutlak olarak gelen bir hükmü izah etmek ve takyid (sınırlandırmak/kayıtlandırmak) etmek suretiyle çerçevesini belirler. Örneğin Kur’an’da mutlak bir hak olan mirasçının vasiyet etme hakkını sünnet, üçte bir ile sınırlandırmıştır. Yani mirasçı malının sadece üçte birini vasiyet edebilir. Hepsini vasiyet edemez.
Hadis, Kur’an’da genel olan bir hükmü tahsis etmek suretiyle özel hale getirebilir. Peygamber(sav); “Biz peygamberler miras bırakmayız. Bıraktığımız her şey sadakadır.” buyurmuştur. ( Buharî – Müslim) Bu hadisinde Peygamber(sav), Kur’an’da genel bir hüküm olan miras hükmünü kendisi için kaldırmıştır. Yani bu hadisin genel olan hükmünü tahsis etmiştir.
Bütün bunların ötesinde sünnet, Kur’an’da bulunmayan hükümler de getirir. Çünkü Allah(c.c): “Peygamber size neyi emrederse yapın, neyi yasaklarsa ondan uzak durun” (haşır.7) buyurmuştur. Bu ayet, Resulullah(sav)’a bu yetkiyi vermiştir. İki kız kardeşin aynı nikâhta birleştirilmesi Kur’an’da yasaklanmıştır. Sünnet buna kız ile halasını, kız ile teyzesini de dâhil etmiştir. Yani Nebevî sünnet, aynı adamın nikâhı altında bulunması yasak olan iki kız kardeş hükmüne; kız ile halasını veya kız ile teyzesini de dâhil etmiştir. Yine Kur’an’da hakkında hüküm bulunmayan erkeklerin ipek giymesi, evcil eşeklerin ve yırtıcı hayvanların etlerinin yenilmesi konusu sünnet ile yasaklanmıştır.
Buradan hareketle sünnete uymanın gerekliliğini ve zaruretini tekrar vurgulamak istiyoruz. Çünkü “Resul size neyi verirse onu alın sizi neyden men ederse ondan sakının” (haşir:7) ayeti bunu zorunlu kılıyor. Ayrıca Allah (cc) başka bir ayette de şöyle buyurmuştur. “Kim resule itaat ederse Allah’a itaat etmiştir.” (Nisa: 80)
“Ey İnananlar! Allah`a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah`a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah`a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.”(Nisa: 59)
Son olarak Peygamber(sav); yerinde oturarak yiyip içen, sonra da; “Bize Allahın kitabı yeter” deyip, sünnete dil uzatan kimseler hakkında bizi uyararak şöyle buyurmaktadır: “Haberiniz olsun ki, Bana kitap ve onun misli verilmiştir. Tok bir şekilde diz üstü oturup, “size Kuran yeter orda bulduğunuz helali alın, bulduğunuz haramdan da kaçının” diyen adam hakkında sizi uyarıyorum.”(Ebu Davut)
Dr. Nevvaf Tekruri / İnzar Dergisi – Ekim 2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.