İslam'da Aile Ve Çocuk Eğitimi
Beşikten mezara, tüm aşamaları birer eğitim süreci olan hayatın, öğrenim silsilesindeki ilk ayağı aile okuludur. Bireylerin şahsiyetlerinin ve istikballerinin ana iskeleti aile ortamında şekillenir.
“EĞİTİM AİLEDE BAŞLAR”
Her vesilede doğruluğu kanıtlanan bir söz vardır: “Eğitim ailede başlar.” Ve yine bir diğer realite: Beşikten mezara, tüm aşamaları birer eğitim süreci olan hayatın, öğrenim silsilesindeki ilk ayağı aile okuludur. Bireylerin şahsiyetlerinin ve istikballerinin ana iskeleti aile ortamında şekillenir. İstikbalden kastımız; salt dünya hayatı değil, aynı zamanda dar-ı beka olan ahireti de kuşatmaktadır. Hayatın aile ortamını aşan diğer aşamalar olan okullar ve hayat tecrübeleri, söz konusu iskelete sadece et giydirmekte, köklü bir karakteristik değişiklik getirememektedir.
Hepimiz aile içinde çocuğumuza gereken beceri ve ahlaki yetileri kazandırmaya çalışıyoruz. Ama ne kadarını ve nasıl? Zaten önemli olan da “nasıl” sorusunun cevabıdır. Her ebeveyn, başarılı çocuklar yetiştirmek ister. Çoğunlukla ebeveynler, tüm varlarını, yoklarını ortaya koyarak çocuklarını en iyi okullarda okutmaya çalışmakta ve bu şekilde onları istikbale hazırlamaktadırlar. Ancak çocuğun yetişmesine/yetiştirilmesine yönelik bu endişe ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. Bu kifayetsizlik, her geçen gün kendini daha fazla hissettirmektedir. Çünkü her yeni kuşak, bir öncekinden kıyaslanamayacak derecede kötü yetişmektedir. İdealsizlik, benliğinden uzak olma, akamet, dar ufukluluk, hayatı tanıyamama, istikbali birkaç günlük dünya hayatına dair hedefler olarak kanıksama, manevi çöküntü, savurganlık gibi hassalar yeni neslin tiplemesi olarak önümüzde durmaktadır. Bu tabloyu doğru bir şekilde okuyabilirsek, aile kurumunda çok ciddi sorunların bulunduğunu rahatlıkla görebiliriz.
Başarılı yetişkin çocuk tiplemesi kişiden kişiye farklı bir manada algılandığından göreceli bir kavram halini almıştır. Bu da toplumda değer yargılarının ne kadar alt üst olduğunun bir diğer ifadesidir. Nasıl ki toplumsal yaşamda inanç, maneviyat, erdem kavramları anlamını yitirmişse, çocuk yetiştirme anlayışında da aynı şekilde bu kavramlardan ziyade artık maddiyat, makam, maişet olguları temel alınmaktadır. Dolayısıyla ebeveynler birer mürebbi olmaktan ziyade bir patron, bir işveren işlevinde olup çocukları ile üretim makinelerini birbirine karıştırmaktadır. Yetiştirmekten ziyade, üretimi artırma endişesi, temel saik halini almaktadır. Şüphesiz her anne baba çocuğunu kendisine, ailesine, toplumuna faydalı bir evlat haline getirmeye gayret sarf etmektedir. Ancak dikkat çekmek istediğimiz husus, burada eğitimle beraber çocuğun öz benliğinden kopmaması, asli olan değerlerini muhafaza hususunda verilen yetersiz veya yanlış eğitimdir.
Çocuk yetiştirme, maddi ölçülerle tanımlanamayacak kadar büyük ve hassas bir vazifedir. Sonuçları dünya hayatı ile sınırlı olmadığı gibi çocuğun yaşamı ile de mahdut değildir. Ebeveyn için Allah’a yakınlaşma, dünya ve ahiret saadetine erme vesilesi olduğu gibi, Allah’ın gazab ve ikabı ile yüzleşme, sıkıntı, ızdırap ve dertlerin de müsebbibi olan, insanın hayat sürecinde karşılaşacağı en büyük, en ciddi, en önemli realitedir. Böyle ciddi bir meselede, ebeveynlerin vakaya bakışlarında maddi endişeler, en son dikkate alınacak tali unsurlar olmaktan öteye gitmemelidir.
Çocuklarımıza vereceğimiz eğitime, ebeveyn olmanın doğurduğu yükümlülük ile yaklaşmaktan çok; onu ilahi bir vazife, namaz, oruç gibi bir ibadet, bir kulluk vecibesi, sevap kazanma, Allah’a yakınlaşma vesilesi olarak algılamak zorunluluğu vardır; ancak böyle bir duyarlılıkla böyle uzun soluklu ve ağır bir eğitim sürecinin hakkından gelinir.
Bu noktadan hareketle ebeveynlerin şu iki soruya geniş bir perspektifle bakmaları, bütün boyutlarını görerek, sağlıklı cevaplar bularak, çocuk eğitimine kendi anlayışlarını düzelterek başlamaları gerekir:
1- Çocuğumu niçin eğiteceğim? Onu dünya hayatında yüksek bir standarda ulaştırmak için mi? Şahsiyet kazandırmak için mi, hem dünya hayatını hem de ahiretini kazanacağı bir birikime kavuşturmak için mi? Allah’ın rızasını esas alan, dinine, milletine, ailesine hayırlı salih bir evlat yetiştirmek için mi? Yoksa tüm bunları havi bir maksatla mı?
2- Çocuğumu nasıl yetiştireceğim? Hangi kıstaslarla, neye ve kime göre, hangi metotla yetiştireceğim?
Yine her ebeveynin bilmesi ve özümsemesi gereken bir diğer hakikat da çocuk eğitiminin kesinlikle göreceli olmadığıdır. Bu noktada doğru, birdir. En azından iman sahibine, kendisinin ve iyalinin dünya ve ahiret akıbeti için endişeli, İslami hassasiyet sahibi Müslümanlar açısından böyle olmalıdır. Bu hassasiyetleri taşımayan insanlar için zaten çocuk eğitiminin bir anlamı olamaz. Yöreden yöreye insanlar arasında kültür, gelenek ve yaşam tarzı noktasında varolan farklılıkların aile eğitimine yansıması elbette ki olacaktır. Ancak bu yansıma temel eğitimden ziyade şekilsel düzeyde kalmak zorundadır.
Bu noktada ölçüleri Şari (kanun koyucu-Allah) bizzat koymuş, metodunu ve pratiğini de Resulünün hayatında yaşatmakla bizlere göstermiştir.
Allah−u Teala bu konuda çok şiddetli bir ikaz yaparak: “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun”[1] buyurmaktadır. Hz. Ali (ra) bu ayeti tefsir ederken: “Çoluk çocuğunuzu terbiye edin. Onlara ilim öğretin” demektedir. Allah-u Teala’nın koyduğu bu ölçüyü iyi kavramak, doğru okumak çok önemlidir. Buna göre şu neticeleri çıkarmak durumundayız:
-Öngörülen, bütünlük içerisinde baba-anne-çocuk bir aile kurumudur. Yani bir riyaset merciinin çatısında, sorumluluk ve bağlılığın bina ettiği aile yapısı…
-Koruma ve kollama yükümlülüğü esas olarak babaya, baba yoksa anaya verilmiştir. Her ne kadar aile bütünlüğü içerisinde diğer bireylerin de yüklendiği kimi vazifeler varsa da asıl sorumluluk, tamamen reise aittir. Ebeveynlerin bu hususu iyi idrak etmeleri gerekir.
-Kastedilen koruma; ev halkına Allah’ın sınırı olan haram ve helali, iyiyi ve kötüyü tanıtıp bu hududu gözetmelerine vesile olacak iman ve anlayışı onlara kazandırmak, onları İslam terbiyesi ile yetiştirerek Allah’ın ve insanların hukukunu bilen bireyler olarak büyütmektir.
-Kötü akibetten Allah’a sığınırız. Allah’a isyan sarmalında bulunan günümüz dünyasında kişi, kendisi ve ailesi için söz konusu korumayı sağlayamaz, çocuklarını İslam terbiyesi ve ahlakıyla hayata hazırlayamazsa sonu hüsrandır; ebedi azap ve ikabdır. Çocuklarının tüm günah ve hatalarının sorumluluğuna ortak olacak, iyali ile beraber cehennem vadilerinde, sakar çukurlarında yakıt olmaktan kurtulamayacaktır.
- Görüldüğü gibi aile riyaseti, Allah’ın katında büyük bir sorumluluk olarak yazılmıştır. Bir tarafı lütuf ve ikram, diğer tarafı da azap ve ikaptır. Allah’ın Resulü de bu konuya işareten: “Hepiniz çobansınız. Ve hepiniz maiyyetinizden sorumlusunuz”[2] buyurmuştur.
Yine Resul-i Ekrem’in konuya ilişkin bir hadisi ile gelecek sayıda devam etmek üzere bu ayki yazımızı bitirelim.
“En hayırlınız, ehline karşı hayırlı olanınızdır.”[3]
İnzar Dergisi
[1] Tahrim: 6
[2] Buhari, Müslim, E.Davut
[3] İbn-i Mace-Darimi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.