İslam'da Ticaret Ahlakı
Ahlak; huy, tabiat, seciye, insanın manevi nitelikleri, hal ve hareketleri, tutum ve davranışları gibi manaları içermektedir.
Hamd, şükür ve sena; her şeyi yoktan var eden ve hükmünü icra eden Zat-ı Akdes’e
Salat ve selam; hidayet güneşi ve bütün ahlaki faziletlerin kendisinde toplandığı Muhammed Mustafa’ya, pak ehl-i beytine, sadık ashabına ve bu güneş ile aydınlanan temiz yürekli azizlere olsun.
Ahlak; huy, tabiat, seciye, insanın manevi nitelikleri, hal ve hareketleri, tutum ve davranışları gibi manaları içermektedir. İnsan beden ve ruh üzerine inşaa edilmiştir. Beden için ‘suret’, ruh için ise ‘siret’ kavramları kullanılmaktadır. Biz burada meseleyi yaratılış açısından ele almaya çalıştığımız için, bedenin yaratılışını ‘halk’, ruhun yaratılışını ise, ‘hulk’ olarak tabir ediyoruz. Bu kavramlardan terkip olunan, Hüsn-ü siret (temiz ve pak ruh) veya hüsn-ü hulk ( iyi ve güzel ahlak) terkipleri kullanılan kişi için manevi dünyasının güzelliğini ve mükemmeliğini ifade etmektedirler. Yaratılış açısından insan, suret olarak güzel ve mükemmel olduğu gibi, siret olarak da güzel ve mükemmeldir. Hidayet rehberi efendimizin bir hadis-i şerifleri bize bu gerçeği daha güzel bir şekilde göstermektedir. “ Ey Allah’ım suretimi (bedenimi) güzel kıldığın gibi, hulkumu (ahlakımı) da güzel kıl.”(1) Cenab-ı Allah’ın yaratılıştan verdiği suret güzelliğini bozan unsurlar olduğu gibi, yaratılıştan gelen ahlak güzelliğini de bozan unsurlar vardır. Mesela; bedene sirayet eden ölümcül ve tehlikeli bir hastalık, bir bıçak darbesi veya bir trafik kazası sureti bozduğu gibi, hırs, tamah, ihanet, aldatma, hilekarlık, düzenbazlık, ikiyüzlülük gibi darbeler de ahlakı bozmaktadır. Bu hadis bağlamında acaba Efendimiz (sav), bu mübarek yakarışlarında bizlere, bu gerçeği göstermek istemiyor mu? Ahlakımıza inen darbeler gerçeğini. Gösteriyor diyorsak, o zaman bütün hayatımızı olduğu gibi ticari hayatımızı da gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Bundan kaçmakla asla kurtuluşa bir yol bulamayız.
Ahlak, sosyal hayatı ilgilendiren ilişkilerin tamamında iyi–kötü, doğru–yanlış şeklinde tabir edilen değer yargılarından oluşan bir sistem bütünüdür. İslam dininde esas olan iyi ve doğru olanı elde etmeye çalışmak, kötü ve yanlış olandan ise, uzaklaşmak ve korunmaktır. Bundan dolayı İslam dini, mensuplarını bu hedefe ulaştırmak için kesin ve açık kurallar koymuştur. Bu kurallara gösterilen itaat ve riayet Müslümanı kolay bir şekilde hedefe götürmektedir. Aksini yapmak ise kişiyi hedeften saptırmakla bırakmadığı gibi, dibi görünmeyen dehlizlere de atmaktadır. Hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim’i incelediğimizde birey ahlakı, toplum ahlakı, aile ahlakı, ticaret ahlakı ve siyaset ahlakı ile ilgili bir çok kural ve kaide görebiliriz. Bütün bunlar çok geniş araştırma konuları olduğu için etraflı bir açıklama yapmak kudretine sahip değiliz. Ancak yeri ve zamanı geldiğinde konumuzla ilgili olan kural ve kaideleri bir bir vermeye gayret edeceğiz, inşaallah
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (2) İslam dininin temel dinamiklerinden olan ve Resulullah (SAV) Efendimizin “beni ihtiyarlattı” dediği şu ayet-i kerime, aynı zamanda İslam’da da ticaret ahlakının temel dinamiklerinden biridir. Evet! Emrolunduğu gibi dosdoğru olmak. Yaşamın her alanında, her katmanında ve her aşamasında dosdoğru olmak, hem de emrolunan şekilde. Konumuz itibarıyla bu ayet-i kerimeyi şu anlık sadece ticari hayatımıza ayna olarak tutalım ve o aynada kendimizi izleyelim. Acaba neyi nasıl görüyoruz? Bu ayet-i kerime Resul-i Zişan efendimizi ihtiyarlatmışsa, ne olacak bizim halimiz? Bakın başka bir ayet-i kerimede Yüce Allah bu minval üzere hem de iman edenleri direk muhatap tutarak nasıl ferman buyuruyor: “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla bir olun.”(3) Evet! Her hususta olduğu gibi ticaret hususunda da doğruluk ve dürüstlük kesinlikle her Müslümanın ahlakı olmalıdır. Ticaret ile uğraştığımızda veya buna niyet edip yola revan olduğumuzda şayet doğruluk sermayesi yanımızda yok ise kesinlikle maddi sermayemizle yola revan olmayalım. Öncellikle doğruluk sermayesi edinelim. Edinelim ki, hem dünyevi hayatımızı hem de uhrevi hayatımızı mamur edelim. Allah (cc) doğrularla beraberdir.
Ticaret ile uğraşan Müslümanın bu doğruluk değeri yanında, ahlaki açıdan kimi sorumlulukları şu şekilde izah edilmiştir. “En temiz kazanç, o ticaret ehlinin kazancıdır ki; konuştuğunda yalan söylemez, müşterilerine hainlik etmez, vaadlerini yerine getirir, sözünden dönmez, satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülemez, satarken daha pahalıya satayım diye de malını övmez, borçlarını zamanında öder, bekletmez; alacakları hususunda ise, borçlusunu sıkıştırıp zora sokmaz.”(4) Bu ve benzeri diğer kural ve kaideler (önceki konularımıza bakılabilir) ister olumlu olarak kişide kendini göstersin, isterse olumsuz olarak kendini göstersin, ferdin iç dünyasını dışarıya yansıtır. Yani ferdin iç alemi nasılsa ticareti de öyledir. Unutmayalım ki, büyük hesap günü olan mahşer alanında, üzerinde en çok durulacak konulardan biri de beşeri münasebetlerimiz olacak ve bu beşeri münasebetlerimiz içerisinde de üzerinde en çok durulacak konu da ticaretimiz ve kazancımız olacaktır. Büyük bir İslam düşünürünün ifadesiyle, akıllı olan o kimsedir ki, kendini o güne, yani mahşere hazırlar. Şunu da hiçbir zaman hatırdan çıkarmamak lazım; kıyamet gününde Arş-ı Ala’nın gölgesinde gölgelenen sekiz zümreden birini teşkil eden zümre, doğru ve dürüst davranan ticaret erbablarından teşekkül eden zümredir. Aynı zamanda şehidler ve sıdıklarla da haşrolunacak olan o zümredir. O zümre ki, doğruluğun ve dürüstlüğün simgesidir. Hayatının her kademesini Muhammed-ül Emin’e benzettiği gibi, ticaret hayatını da Muhammed-ül Emin’e benzeten bahtiyar zümre.
Ticaret ahlakını zir-ü zeber ettiği gibi, hayatın akışını dahi tar-u mar eden hırs (ihtiras) ve tamah konusunda bir Müslümanın olduğundan daha fazlasıyla dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü, ticaretteki para kazanma hırs ve ihtirası, nefsin ve şeytanın korkunç tuzağı olup, insanın basiretini bağlar. Bu konuda Hayat Rehberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Ademoğlunun iki vadi dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister. Ademoğlunun gözünü topraktan başka bir şey doldurmaz.” (5) İnsanoğlunun bu düşkünlüğünden dolayı ticarette yaptığı hile ve düzenbazlıkların haddi ve hesabı yoktur. Hırs ve ihtiras ile dünyaya bağlanan kişi (muhteris), bir testiye benzer ki, karnı dolsa da ağzı kapanmaz. Ancak deryalar dahi o testiye boşaltılsa kendi kabından fazlasını alamaz. Bunun için ticaret erbabı olan bir Müslüman hırs ve tamah noktasında nefsin istek ve arzularını dizginleyebilmeli her konuda olduğu gibi, bu konuda da Allah ve Resul’ünün öğretilerine büyük bir gayret ile kulak vermeli ve gereğini yerine getirmelidir. İslam dünyasının bugünkü içinde bulunmuş olduğu korkunç durumun nedenlerinden biridir. Bediüzzamanın ifadesiyle hırs olduğunu unutmamamız gerekmektedir.
Bu noktada kısaca şuna da değinmeden geçemeyeceğiz. Bizden beklenen ticaret hayatını sergilememiz daha evden çıkıp işyerine doğru yol alırken başlar. Yol boyunca karşılaşılan esnaf dost ve arkadaşlarımıza iyi niyet temennilerimizle işe başlarsak o günün daha bereketli ve hayırla geçmesi umulur. Karşılıklı Allah (cc)’tan niyazlar mutlaka beraberinde güzellikler getirecektir. İşletmemizde faaliyet göstermeye başladığımız anda bağlayıcı olan kimi unsurlar gündeme gelir. Sipariş veren müşterilerle, işletmemizde çalışan emekçilerle olan münasebetlerimizde takınacağımız tavır şüphesiz çok büyük önem arzeder. En önemlisi ticareti yaparken sadece maddi çıkar sağlamak esas alınmamalıdır. Yeni dostluklar kazanma, davayı en iyi şekilde temsil etme gibi asli bir vazifemizin de olduğu unutulmamalıdır.
Bütün konularda olduğu gibi, bu konuda da sözün özü şudur: Hayat ağımızın bütün ipleri Kur’an ahlakıyla örülmelidir. Kur’an ahlakıyla örülmeyen bir hayat sadece ve sadece bir yüktür. Allah Teala ticaret hayatımızı Kur’an-ı Kerim ve Emin Elçisi’nin ahlakı ile ahlaklandırsın. (Amin)
İnzar Dergisi
KAYNAKLAR
1-Buhari-Müslüm
2-Hud süresi:112
3-Tevbe: 119
4-Et-terğib
5-Buhari-Müslüm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.