İslami davaya gönül verdiği için hunharca katledilen Şehid Şükrü Bekçi ve Yunus Başeğmez
20 Temmuz 1994'de Diyarbakır'ın Silvan ilçesinin Çardak Mahallesinde (Şıfqet) tarladan evlerine dönerken karanlık güçlerce kaçırıldıktan sonra şehadet şerbetini içen Şehid Şükrü Bekçi ve Yunus Başeğmez'in şehadetlerinin üzerinden 27 yıl geçti.
1990'lı yıllarda bölgede kaos ortamının oluşması için, farklı fikir ve düşüncelere mensup kesimlerin birbirlerine düşmanlık beslemesi ve özellikle İslami davaya gönül vermiş kimselerin öldürülerek toplum üzerinde korku rüzgarlarının esmesi için organize olan derin yapılar, İslami kimlikleriyle tanınan 2 mazlumu daha katletmiş ve kirli tarihlerine Şehid Şükrü Bekçi ve Yunus Başeğmez'in kanlarını sürmüştü.
Bölgede Müslümanlara yaşam hakkı tanımayan karanlık güçler, Diyarbakır'ın Silvan ilçesine bağlı Çardak mahallesinde (Şıfqet) İslami şahsiyet ve çalışmalarıyla tanınan Şükrü Bekçi ve Yunus Başeğmez'i hedefine almış, yola kurduğu pusu neticesinde kaçırarak şehid etmişti.
Şehidlerin şehadetleri öncesi ve sonrasın mahallede yaşananları aktaran Şehid Şükrü Bekçi'nin yeğeni Mehmet Şirin Bekçi, amcası ve arkadaşı Yunus Başeğmez'in İslami ahlakı ve duyarlılığını anlattı.
"O dönemde dindar insanlar hedef halindeydi"
Amcası Şehid Şükrü'nün 1990'lı yılların karanlık döneminde kendi halinde yaşayan bir Müslüman olduğunu belirten Bekçi, "İyilik sever ve yardım etme ruhuna sahipti. O dönemde dindar insanlar hedef halindeydi. Amcam, İslami camia mensuplarını yakından sevip izliyordu. İslami davayla yeni tanışan gençler ailelerin baskısıyla karşı karşıya kalıyordu. Böyle durumlarda şehid, baskı yapan aileleri uyarıyor, 'gençler, İslami davayı benimsemişlerse ve tövbe etmişlerse onları rahat bırakıp üstlerine gitmeyin' diyordu. Amcam, kişilerin hata ve yanlışlarına bakmadan insanlara olumlu yaklaşır ve biz gençleri çok severdi. Sürekli Seyyid Kutub'un Fi Zılâli'l-Kur'ân'ı okuyup üzerinde düşünürdü." dedi.
Aile olarak çiftçilik işiyle meşgul olduklarını dile getiren Bekçi, "O dönemlerde tarla işleriyle uğraşırdık. Bu zamanlara denk gelen biçme döneminde oluşan bir meşguliyetimizden dolayı o gün tarlaya gidememiştik. O günün akşam vakitlerinde karanlık güçler tarafından menfur saldırı gerçekleşti. Amcam ve tarlada diğer çalışanların işleri bittiği saatlerde hainler, onların geliş güzergahına pusu kuruyor, çocuklarının gözü önünde Şehid Şükrü ve Yunus' u yanlarına alarak götürüyorlar. Aradan 3-4 saat geçtikten sonra silah sesleri duyulmuştu." ifadelerini kullandı.
"Onları otomatik silahlarla tarayıp vücutlarını tanınmaz hale getirmişlerdi"
Olay sonrası mahallede yaşananları aktaran Bekçi, "Silvan'a bağlı Çardak (Şıfqet) mahallesinde ikamet ediyorduk. Olaydan yarım saat sonra onları götürdüklerine dair haber geldi. Şehidin babası mahallelilere seslenerek çocukların götürüldüğünü duyurdu. Biz de o esnada hemen peşlerine düştük. Bölge dağlık olduğu için fazla ilerleyemedik. Pusu ihtimalini göz önüne alarak fazla zayiat olmaması için temkinli davrandık. Akşam karanlığında fazla ilerleyemeyince geri geldik, sabah olmasını bekledik." şeklinde konuştu.
Bekçi, "Akraba ve köylüler onları aramaya gittiklerinde cesetleriyle karşılaştılar. Onları otomatik silahlarla tarayıp vücutlarını tanınmaz hale getirmişlerdi. Vahşice ve gaddarca vücutlarını birbirinden ayırmış, hunharca şehid etmişlerdi. Bu duruma onları yıkarken şahit oldum. Yaklaşık 44-45 yaşlarında şehid edilen Şükrü Bekçi, on yetim ve gözü yaşlı bir eş bıraktı." diye belirtti.
"Bölgede korku imparatorluğu kurmak isteniyordu"
Amcasının şehid edilme sebebinin İslami davaya gönül bağlaması olduğuna dikkati çeken Bekçi, "O ve onun gibi niceleri hedefe alınmıştı. Hainler, bölgeye korku imparatorluğu kurmak istiyor, kendileriyle beraber olmayanlar her zaman ve her yerde infaz edilebilir düşüncesiyle hareket ediyorlardı. Onlarda insani bir yönleri yoktu. Vahşi, gaddar ve İslam'a karşı kindar tavırları vardı. Onların ölüm listesinde önemli olan şahıs değil, İslam'a olan yakınlıktı. Amcam ve Şehid Yunus bundan dolayı hedefteydi ve şehit edildiler." ifadelerini kullandı.
Derin yapılara hizmet eden hain çetelerin insanlıktan pay almadığına vurgu yapan Bekçi, "Şehidlerin son hallerini ve yüzlerini görmek için cenazelerin yıkanması esnasında bende yanlarında bulunmak istedim. Onları yıkarken ağır silahlarla tarandıkları için vücutlarının özellikle belden yukarısı tanınamaz hale gelmişti. Bir kurdun kuzuya saldırması gibi göğüs kafesleri açılmış, kolları sanki bıçakla yarılmış gibiydi. Cenazeler, dava arkadaşlarının önerisi üzerine Yolaç Mahallesindeki Susa Şehitliğine defnedildi." dedi.
"Onlar gözlerini kapatmış gibi, bir gülümseme görünüşleri vardı"
Şehidlerin gülümseyen yüzlerine şahid olduğunu söyleyen Bekçi, "Bütün şehidlere baktığımızda sanki karşısındaki insanlara gülümsüyorlar. Onlar gözlerini kapatmış gibi bir gülümseme görünüşleri vardı. Allah'ın, şehadeti hak edene ve layık olana verdiğini o zaman öğrendim." şeklinde konuştu.
Amcasının güzel ahlakına da değinen Bekçi, "Yardımseverliği ile birçok insana yardımda bulunmuştur. Amcamın en güzel ahlakı çocuklarla çocuk, yaşlılarla yaşlı olmasıydı. Esprili, dürüst ve gözü başkasının malında olmayan biriydi. Ticari ahlaklı ve zeki bir insandı. Hiçbir insanı incitmez, rencide etmezdi. Hatamızı gördüğünde güzel dil ile uyarır, ikna ederdi." diye belirtti.
"Biz biliyoruz ki şehidlik kurtuluştur, Allah'a varmaktır"
Yakınlarının şehadetlerinden pişmanlık duymadığının altını çizen Bekçi, "Biz Müslümanız, herhangi bir kardeşimizin şehadetine pişman değiliz. Biz biliyoruz ki şehidlik kurtuluştur, Allah'a varmaktır. Nitekim amcam defalarca rüyama gelip 'yeğenim; sağım, hayattayım, ölmemişim' diyordu." ifadelerini kullandı.
Şehid Yunus Başeğmez'le de yakın arkadaşlığı olan Bekçi, onun güzel ahlakını anlatırken şu ifadeleri kullandı:
Arkadaşım Şehid Yunus Başeğmez ise mütedeyyin bir aileye mensuptu. Kendisi İslami davayla tanışmadan önce de temiz ruhlu ve namazını kılan bir şahsiyetti. Sürekli Kur'an okur, haram olan şeylerden uzak dururdu. Güler yüzlü, halim-selim bir kardeşimizdi. Benden birkaç yaş büyüktü. Beraber arkadaşlık yapıyorduk. 30 yaşlarında, evli, iki kız babasıydı. Tarladan gelirken amcamla beraber şehid edildi.
"Kaçırıldığında dahi tek endişesi namazdı"
Bekçi, "Yunus, namazına çok düşkündü. Hatta onu yakaladıklarında 'beni bırakın namazımı kılayım sonra götürün' demişti. Orada abdestini alıp namazını kıldıktan sonra götürülmüştü. Mahalle sakinleri bu olaya bizzati şahit oluyorlar. Dindar insanları seven, yaşlılara saygı gösteren güzel ahlakı vardı. Şehid olacak belirtileri onlarda mevcuttu." şeklinde konuştu.
Şehid Yunus'un insanlara İslam'ı götürmek, peygamber ahlakını anlatmak için sürekli çaba içerisinde olduğuna vurgu yapan Bekçi, "Tebliğ yapma yapısı vardı ve sürekli İslam'ı kendine dert ederdi. Bize 'falan kişi keşke İslam'la tanışsaydı, herkese İslam'ı anlatabilseydik, insanları kötü ortamlardan muhafaza edebilseydik' derdi ve bunları kendine hep dert edinirdi. Biz ona niye bu kadar düşünüyorsun dediğimizde, 'biz düşünmezsek halimiz nasıl olacak? insanlar kötülük içindeler, Allah'ın yasaklarını göz ardı ediyor, biz bunlara karşı ne yapabiliriz' diyerek endişelerini dile getirirdi." dedi.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.