İslami Hareketin Faaliyet Alanını ve Derinliğini Anlamak
İslami hareketin temel amacı İslam toplumlarında İslami değerlerin gerçekliğini yeniden dile getirmek, İslam dünyasında egemen olan ve
İslami hareketin temel amacı İslam toplumlarında İslami değerlerin gerçekliğini yeniden dile getirmek, İslam dünyasında egemen olan ve kendi çıkarlarından başkasına hizmet etmeyen kokuşmuş rejimlerin yerine İslami devletleri ikame etmektir.
Bu kapsamlı amaçları gerçekleştirmesi İslami hareketin çalışmasındaki iki ana faktöre bağlıdır. Birincisi yabancı ülkelerle ilgili olan ve amaçları İslam dünyasını bölmek, zayıf ve kendilerinden kolaylıkla yararlanılabilecek hale getirmeye çalışmak ve İslami yönetimlerin kurulmasını engelleme gayesindeki düşmanları defetmektir. İkincisi ise içsel olan ve İslami değerlerin yeniden dile getirilmesi, İslam devletinin kurulması ve amaçlara ulaşmak için yapılması gerekenleri anlamaktır.
Çoğu Müslüman’ın bu her iki unsurun önemini kavramakta ve bunları dengelemede yetersiz oluşları hareketin halihazırda karşı karşıya olduğu en önemli sorunların başında gelmektedir. Problemlerden biri de hareketteki kesimlerin mücadelenin farklı unsurlarına odaklanmayı seçmelerinden kaynaklanan fikir anlaşmazlıkları ve uyumsuzluktur. Bazıları İslami bir toplum ve devlet kurmayla ilgili herhangi bir entelektüel, sosyal veya siyasal anlayışa sahip olmaksızın yalnızca (saf bir biçimde) dış düşmanlarla savaşmaya yoğunlaşırken diğerleri de düşmanlarımıza karşı direniş göstermenin önemini kavramadan bilhassa kişisel ve sosyal anlamda dindarlığa dayalı İslami değerleri yaşamaya odaklanmaktadırlar. Tabii bu iki ölçüsüz duruş arasında nüans farkı bulunan görüşler de var. Belki de en büyük sorun, kendi yaklaşımlarının öncelenmesi hususu mevzubahis olduğunda bu iki görüş yanlılarının haliyle birbirlerini takviye eden ve anlaşmazlık kaynağı kılan tavırlar olan kibir, aşağılayıcılık ve diğerini yok sayıcı savlarla öne çıkmalarından kaynaklanmaktadır.
Ortaya çıkan bir diğer sorun da İslami hareketlerin Ümmetin bir parçasında özellikle aktivizm ile,-şimdilerde çoğu ulus devlet olarak temayüz ettiği bir dönemde, kendi yerel mücadelelerinin yalnızca bir parçası olduğu daha geniş bir İslami hareketin varlığını görme yetisini kaybetmeleridir. Şüphesiz, küresel İslami hareket, üstesinden gelebildikleri çok yönlülükleri ve anlayış seviyeleri hangi aşamada olursa olsun, kendi alanlarında faaliyet gösteren, kendilerinin seçtikleri önceliklere odaklanan sayısız küçük gruplardan oluşmaktadır. Bunlar ana siyasal örgütlenmeler olan Hizbullah ve İhvan’dan daha küçük cemaat yapılanmalarına doğru gider. Böylelikle gayri İslami ülkelerde Müslüman çocukların eğitimleri için faaliyet gösteren yerel gruplar; gayri Müslimler içinde kendilerinin İslami anlayışını (Sufilik, Selefilik, Şiilik v.b) yaymaya ve yerel olarak yeniden İslam’a dönenleri destekleyen davet grupları; Gazze ve Keşmir gibi yerlerdeki Müslümanlar için fon sağlamaya çalışan hayır kurumları; niqab veya hicap giydiği veya sakallı olduğu için eziyet gören Müslümanların haklarını savunan kampanyacılar; çağdaş fıkıh veya İslam ekonomisi alanında çalışmalar yapan araştırma grupları; hatta Batı egemenliğindeki medyanın nüfuzuna karşı koymaya çalışan İslami gazete ve web siteleri bile, farkında olsunlar veya olmasınlar, İslami hareketin kurucu unsurlarındandır ve yaptıkları çalışmalar hareketin amaçları açısından anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Dahası, bu gruplar hangi aşamada faaliyet gösteriyorlarsa göstersinler, hepsi de aynı zamanda İslam’ın düşmanlarına karşı yürütülen küresel İslami gayretin parçasıdırlar.
Karşı karşıya olduğumuz dış tehditler şu üç unsurla karakterize edilebilir: emperyalizm, otoriter rejimler ve kültürel hegemonya. Her üçü de farklı şekillerle bilinmektedir ama çoğu zaman birbirleriyle bağlantılı değilmiş zannedilirler. Ama işin aslı bu üç tehdidin de ayrılamaz oldukları, kendilerine yönelik herhangi bir girişimin kaçınılmaz olarak diğerlerine yönelme şeklinde anlaşıldığı gerçeğidir. Çünkü emperyalizm, tam olarak sömürgeciliğin (düşmanlarımızın bize sürekli söyledikleri gibi) geçmişe dair olduğu tartışılmaya başlandığı zamanda ortaya çıkmıştır. Müslüman ulus devletlerin ‘bağımsızlaşmayı’ başarmasıyla sömürgecilik şekilsel anlamda bitmiş olabilir ama emperyalizm ondan daha beterdir.
Emperyalizm, başlıca özelliği kontrol ve yararlanma olan belirsiz tarihsel bir fenomendir. Avrupa emperyalizmiyse sadece tarihin belirli bir döneminde aldığı şekildir. Batı emperyalizmi sömürge sonrası dönemde çok farklı formlara büründü ama büründüğü tüm formlar sömürgecilikten mirastı. Kendi değerlerimizi ve özlemlerimizi yansıtan yönetimler değil de baskıcı laik diktatörlüklerin egemen olmasından dolayı Müslümanların karşı karşıya oldukları otoriter rejimler sorunu ülkelerimizde devam eden Batı emperyalizminin façetasını anlamayı gerektirmektedir. Aynı şey dillere, fikirlere, normlara ve değerlere yansıyan Batı’nın kültürel hegemonyası ve ‘modern’, ‘ilerici’ gibi kurumlarımızda ve toplumlarımızda terfi edilmeye çalışılan değerler ve İslam ülkelerinde tanık oluğumuz ve daha açık bir ifadeyle ‘Westoxification’ (Batı Zehirlenmesi)’nin aşikar işaretlerinden de anlaşılmaktadır.
Toplumlarımızdaki birçok kurumun ve görünürde bu hegemonyaya karşı koymaya çalışan İslami hareketin bazı kesitlerinin bile şekil ve görünüş olarak Batılı olmaları Batı nüfuzunun sinsiliğini ve bu sorunun derinliğini göstermektedir.
Hareketin başarısı için tüm bu meselelerin aynı şekilde dile getirilmesi elzemdir. Bunların hiçbirini görmezden gelemeyiz ve bu alanların herhangi birinde çalışanlar hareketin içindeki diğerleri tarafından küçük düşürülmemelidir. İslami hareketin birliği ve kuvveti için hareketin geniş ve kapsayıcı şekilde kavranması esastır. Hareketin içindeki bazılarının diğerlerine karşı gururlu ve hor görücü tutum gösterme eğiliminde olması Ümmetin vahdetine mezhepçilik ve milliyetçilik kadar zarar vermektedir. Bazı grupların çabaları ne kadar sınırlı ve yanlış yönlendirilmiş gibi görünse, yaklaşımları bizce tartışmalı bulunsa ve daha etkili gördüğümüz projelere katılımlarını beklesek de, hepsi bir bütün olarak hareketin yürüyüşünde katkı sahibidir ve saygı duyulmayı hak etmektedir.
Crescent International Nisan sayısından Süleyman Kaylı tarafından İnzar için tercüme edildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.