İslamsız atılacak bir adım geri tepecek ve yarım kalacaktır
Diyarbakır’da yapılacak olan "Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı" ile ilgili değerlendirmelerde bulunan akademisyenlerden, Yrd. Doç. Dr. Abdulcebbar Kavak, süreçte bütün oluşumların ve topluma hizmet eden güç odaklarının dikkate alınması
Diyarbakırda 7-8 Mart tarihlerinde düzenlenecek olan "Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı" ve çözüm süreciyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Abdulcebbar Kavak, Halkın dinamiklerini yansıtan bütün oluşumların, topluma hizmet eden güç odaklarının dikkate alınması gerektiğini belirterek aksi takdirde yapılacak olan girişimlerin başarıya ulaşmasının mümkün olamayacağının altını çizidi.
İlke Haber Ajansı’na (İLKHA) değerlendirmelerde bulunan Kavak, İslam için canını, malını veren Müslüman Kürt toplumu için yapılacak çözümün odağında İslam’ın olması gerektiğini vurguladı. İslami kesimi dikkate almadan atılacak olan adımların geri tepeceğini ifade ederek alınacak kararların tekrar gözden geçirilmesi gerekeceğini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Abdulcebbar Kavak ile yapılan röportajın tamamı.
İslami sivil toplum kuruluşları tarafından Diyarbakır’da 7-8 Mart 2015 tarihlerinde "Kürdistan ve Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı" düzenlenecek. Bu çalıştayın Türkiye’deki 300’ün üzerinde STK’nın katımıyla yapılacak olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sivil toplum kuruluşlarının toplumsal hadiselere duyarlı olmaları ve çözüm üretmeleri gerçekten hayırlı bir iştir. Çözüm Süreci kapsamında yapılan, İslami Çözüm için 300 STK’nın bir araya gelebilecek olması çok ciddi bir şey. Bu kadar STK’nın bir araya gelmesi inşallah geniş bir mutabakatın oluşmasına ve ülkemizdeki bu kanayan yara, sıkıntı ve problemin çözümüne bir katkı sağlayacağı kanaatindeyim. İstişare ve danışma kurulları ne kadar geniş tutulursa, toplumun tüm katmanlarının, kurumlarının geniş katılımıyla sosyal problemler ele alınırsa çözüm o kadar kolay, rahat ve kabulü de daha erken olur. Bu yönü ile müspet bir sonuç verir.
Hükümet ve HDP heyeti ortak açıklaması ve yapılan çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplumsal hadiselerde malumunuz, Devletin farklı kurumlarının, STK ve partilerin bir araya gelmesi, ortak çağrılarda bulunması doğal karşılanması lazım. Yaşadığımız toplumda eğer bir sorun halledilecekse bu toplumdaki müesseseler, kurumlar, siyasi veya sosyal yapılar buna el atacaktır. Bu yönü ile inşallah akan kanın durması ve her kesimden vatandaşın kucaklaşması için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu konu ile ilgili yapılan çağrının inşallah olumlu bir karşılık bulup toplumsal sıkıntının giderilmesine katkı sunmasını temenni ediyor ve olumlu değerlendiriyorum.
Çözüm Süreci “PKK’nin silah bırakmasına” endekslendiği için silahlı unsurlar ile Kürt halkının taleplerinin bir birine karıştığı söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şimdi tabi bunlar büyümüş toplumsal sorunlar. Toplumlar insani ve masum taleplerde bulunabilirler. Toplumların masum taleplerde bulunması doğaldır, güzeldir. Bu taleplerin karşılanması da gereklidir. Ama talepte bulunurken insan unsurunun iyi ele alınıp ve bir şekilde kan akıtılmasına engel olunması gerekir. Dünyada bunun çok örneği mevcuttur. Tarafların bir birini dinleyip topluma kulak vermesi önemlidir. Burada ayırt edeceğimiz masum talepler ile insan ve ölümün bir arada bulunmaması gerektiğidir. Zorlu bir süreç, İnşallah aklıselim hareket ederek insanlarımızın faydasına olacak girişimler de bulunulur.
1923’ten günümüze kadar Kürt halkına yönelik uygulanan politikalara nasıl bakıyorsunuz?
Tabi 1923’ten bu yana çok ciddi sıkıntılar çekildi. Toplum ve Devlet bakımından atılan hayırlı adımların yanında çok derin acılar ve izler bırakan kararlar da verildi. Bu toplumun her kesimine sirayet etti. Bu acı ve hatalardan en çok etkilenen kesimlerin başında da Kürtler gelmektedir. Ama alınan hatalı kararlar sadece Kürtleri değil Türkiye’nin birçok kesimini etkilediğini kabul etmek lazım. Burada yapılması gereken bu acı tecrübelerden ders almak. Milletin talep ve isteklerini Osmanlı dönemi ve sonrasını; devlet, siyaset tecrübelerini dikkate alarak aynı hataya düşmeden, yüzyıllarca yıl beraber yaşamış bu toplumu yine beraber yaşatabilecek imkânları oluşturmak, yapmamız gereken burdur. İnsani ve İslami olarak bu bizim görevimizdir. Yani bizim en büyük görevimiz insanları ayırmak değil birleştirmek, insanların haklarını ellerinden almak değil haklarını vermek, mutlu etmek ve birliktelik ruhunu sağlamak ve güç oluşturmak. Bugün bütün Dünya bir şekilde farklı platformlarda birleşmeye çalışıyor. Gücünü arttırmaya çalışıyor. Bizlerinde bu toplumda mümkün olduğunca toplumun her kesimini mutlu edebilecek adımlara destek olmamız lazım. 1923’ten beri yapılan hatalara düşmemek, yanlış kararlar vermemek için gayret göstermemiz lazım.
Bölgedeki İslami yapıların 6-7 Ekim olaylarından sonra hükümet tarafından çözüm sürecine dâhil edileceği ve bütün bölgesel dinamiklerle temas kurulacağı açıklanmıştı. Bu konuda bir gelişme oldu mu?
Toplumları canlı tutan dinamikler vardır. Günümüzde STK’lar bu dinamiklerin başında gelir. Her toplumun coğrafya ve kültüründen, inancından beslenen yapılanmalar, dernekler, vakıflar ve hareketler vardır. Halkı temsil eden, aslında o toplumda maddi ve manevi hizmet eden bu güç odaklarıdır. Bunları göz önüne almadan atılan adımlar ve yapılan hareketler çok kalıcı olmuyor. Bundan dolayı verilen karar doğrudur. Bölgedeki STK’ları da işin içine katarak çalışmaların yapılması gerekir. Çünkü bunlar da bölgenin dinamiğidir. Toplumun her kesimini dinlemek, doğru olanı bulabilmek için geniş bir istişare alanı oluşturmak lazım. Verilen karar doğru olduğu gibi, son dönemlerde yapılan toplantı ve çalışmalar da böyle faaliyetlerin başladığını, bölgesel dinamiklerinde bu işin içerisine yavaş yavaş girmeye başladığını gösteriyor.
Çözüm Sürecinde İslam nerede olmalı. İslam’ın çözüm Sürecinde olması ya da olmaması ne tür sonuçlar doğuruyor.
Türkiye’nin yüzde 99’u Müslüman diyoruz. Özellikle bu bölgemiz İslam Medeniyeti, İslam Kültürü ile iç içe yoğrulmuş. Canını ve malını İslam için yüzyıllarca Anadolu toprakları içerisinde vermiş bir toplum. Bunun göz önüne alınması lazım. İslam nerede olmalı? İslam bence bu işin tam odağında, kalbindedir. Yani İslamsız Müslümanların kültür ve geleneklerini, özü ve inancını göz önüne almadan atılacak bir adım geri tepecek ve yarım kalacaktır. Çünkü Müslümanların rızasını almadan inançlarına veya kültürlerine aykırı alınacak bir karar tekrar gözden geçirilmeyi gerektirecektir. Bundan dolayı aynı hatalara düşmemek için Bölge halkının inancını, kültürünü, yüzyıllara dayalı medeniyetini mutlaka düşünmek ve buna göre hareket etmek ve buradaki çözümlerde İslam’ı çözümün odağına oturtmak lazımdır.
(Ömer Adıgüzel - İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.