Abdullah KAVAN
israil-Türkiye yakınlaşması
Ortadoğu da değişen dengeler nedeniyle stratejik devlet ilişkilerinde de değişiklikler görülüyor. Özellikle “Mavi Marmara Gemisi” üzerinden gerilen Türkiye-israil ilişkilerinin son dönemlerde farklı bir boyut kazandığı görülüyor. Her şeyden önce bu yakınlaşma ve ikili ilişkilerin güvene dayalı bir ilişki olmadığını söyleyebiliriz. Mevcut Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “one munite” çıkışı ve israil hakkındaki görüşleri bu ilişkilerin normal bir seviyeye ulaşmayacağının teminatıdır. Ancak gerek israil gerekse Türkiye konjöktürel olarak bazı anlaşmalara gidilebileceğini ön görüyorum. Bu yakınlaşmayı iki temel üzerinden değerlendirebiliriz. Birincisi; Suriye pozisyonudur… İkincisi ise; silah ticareti ve “doğalgaz” olarak değerlendirilebilir. Suriye pozisyonunda, Türkiye kendini yalnız görmeye karşılık israil'le bazı anlaşmalara giderek etrafına bazı mesajlar vermeye çalışıyor. Başta; Rusya, İran, Irak merkezi hükümeti ve Suriye'ye karşı “ittifak” mesajını vermeye çalışıyor. Bu adımı atmasının temelinde bu ülkelerin Suriye'deki politikalarına karşılık bir hamle olarak görülebilir.
Diğeri ise, karşılıklı olan iki tüccarın gözüyle meseleye bakmak gerekir. Tüccarlar dostluklardan ziyade kendi kârlarını ön planda tutma peşindeler. Türkiye, israil'den alacağı “doğalgaz” hesapları peşinde görülüyor. Rus uçağının düşmesiyle Rusya'dan gelen % 55 gaz ticaretinin askıya alınması, Türkiye'yi ciddi arayışlara itti. Önce Azerbaycan, şimdi de israil gazına talip gözüküyor. Geçen günlerde Netenyahu'nun “Türkiye'yle doğalgaz konusunu konuşuyoruz” açıklaması da bunun işaretiydi. Buna karşılık silah üretiminde ciddi bir seviyeye gelen Türkiye'nin silahlarına birçok devlet göz diktiği gibi israil'de göz dikmiştir. Ortadoğu'da gittikçe yalnızlaşan israil'in güçlü bir müttefike ihtiyacı vardır. Kendi gözüne kestirdiği Türkiye'yle ilişkileri iyi tutmak istiyor.
Ancak bu iki devletin ilişkilerinin önünde ciddi bir problem vardır.2010 yılında Mavi Marmara saldırısı sonrası Türkiye'nin israil'e şart koştuğu meseleler. Bunlar; özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması… Bu şartlar Türkiye kamuoyu tarafından desteklenmiş ve bu kararın arkasında kalmasını istemişti. Bu süreçten sonra israil'den 2013 yılında gelen “özür dileme” yeterli görülmemişti. Tazminatın kabul edilmesi de ortalığı yumuşatmaya yönelik olarak değerlendirildi. Fakat kamuoyu tarafından en büyük mesele olarak kabul edilen “Gazze ablukası” ne olacak? Sorusudur. israil bunu kabul edecek mi? Görünen o ki, israil'in ablukayı kaldırması gözükmüyor. Ancak ambargoyu yumuşatma yoluna gidebilir. İnşaat malzemeleri, tıbbi malzemelerin geçişi gibi bir yola gidebilir. Türkiye'nin ise bu yumuşatma politikasını kabul edecek gibi görünüyor. Ambargonun tamamen kaldırılması gibi bir duruştan vaz geçtiği denilebilir. Bunun en büyük nedeni de bugünkü Suriye Pozisyonu ve Türkiye'ye yansımalarıdır.
Sonuç olarak; Türkiye israil ilişkileri tamamıyla stratejik ve etraflarına mesaj vermeye yöneliktir. Bu ilişkilerin güvene dayalı olmadığı ve bu şartlarda birbirlerine dost gözüyle bakmayacakları gerçeği ortadadır. Ancak “çıkar” ve “mesaj” endeksli bazı ilişkilerin ilerletilebileceği ve bazı kırmızıçizgilerinden ödün verebileceği gerçeği de ortadadır. Özellikle Türkiye'de gerçekleşen “İslam işbirliği teşkilatına öncülük etmek” isteyen bir ülkenin israil'de ciddi rahatsızlıklara neden olduğu hakikatidir. Bu teşkilatın “içi doldurulabilse” İslam ümmetinde birçok müspet sonucu doğurabilir. israil böyle bir devlet düşüncesine gerçek manada dost olması düşünülemez. Neticede her iki ülke de güvene dayalı olmayan “çıkara dayalı” bir ilişki peşindeler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.