Menderes YILDIRIM

Menderes YILDIRIM

israilden önce Kürd(istan) demek

Orta Doğu’da özellikle de Kürt bölgesinde çok önemli ve hızlı değişimler olmaktadır. Bu değişimler; tüm ümmeti, yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin; Asya ve Afrika ile mevcut, ticarî ve siyasî çıkar alanlarına ulaşmasının da tek yolu; “ırk-mezhep tabularının fanatize ettiği” bu güzergâh üzerindedir. Esir alma kültürünü pek geliştirememiş İŞİD’ten kaçan Arap, Kürt ve Türkmenlerin sığınağı olan ve bağımsızlığa doğru giden Irak Kürdistan’ı da aynı bölgede, bir yerlere doğru gitmektedir.

Dünya egemenlerinin ilgilendiği Diyar-ı Ekrad (Kürdistan)’daki hadiseleri acilen görmeliyiz. Peki, oralarda neler oluyor? “Hiç canım, kedidir kedi...” mi diyeceğiz, dünyanın gördüğünü mü göreceğiz? Cümlemizin görmezden geldiği bölgeye, dünya nasıl bakıyor görelim:
İran İslam Cumhuriyeti, öteden beri ‘Kürdistan eyaleti’ dediği kendi sınırları dâhilinde ve hariçteki Kürtlerle, korkularını yenerek ikili ilişkiler geliştiriyor.

Suriye, mecburen de olsa kuzeydeki Kürdistan’ı “Self Determination’a” (bağımsızlık) teşvik ediyor(!).
İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres, ABD’deki veda ziyaretinde “Artık Şiiler, Sünnîler ve Kürtler bir arada olamaz...(!)” diyor. Mahlûkatın, ne istediği malum; en az üçe bölünmüş bir Irak.

ABD dışişleri bakanı John Kerry, Bağdat ziyaretinden sonra, Irak Kürdistan Bölgesini ziyaretinin akabinde gittiği İsrail’de dışişleri bakanı Lieberman ile de manidar bir görüşme yaptı. Liberman: “Bir Yahudi devleti olan İsrail, bir Kürt devletini mümkün olan en kısa zamanda kabul edecektir” der.

İsrail’de yayınlanan Hearetz gazetesinde Şimon Peres’e atfen; “Kürtler, şimdiden Türkiye’nin desteklediği demokratik ve bağımsız bir devlet kurdu” söylemleri öne çıkarılıyor.

Bu söze inanmak zor olsa da; Türkiye Cumhuriyeti veya onun başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan böyle bir çaba içinde ise, öylesi bir liderin ferasetine yakışır; tebrik ederiz doğrusu. Çünkü Sayın Başbakanın soyunduğu Osmanlı Misyonu, böyle bir davranışı gerektiriyor. ‘Büyük balık, büyük denizde yaşar.’ Ayrıca ‘büyük insanlar, büyük; küçükler de küçük hesaplar peşinde’ olur.

Maalesef bu dünyanın kendi elitleri, beyazları, zencileri mevcuttur. Sömürücülere göre Kürdistan çoktan kuruldu; tek tartıştıkları ise, yarının ilişkilerinin zeminidir. AB, işin arkasında; ABD, resmî ziyaretler ve sonraki dönemlerde yapılacak ekonomik işbirliklerinin hesaplarını yapadurmaktadır. İsrail ise “Kürdistan’ı ilk tanıma” şerefine erme hesabındadır. Bütün bunlar; dünyanın gördüğü ‘söz’ ve ‘stratejilerden’ birkaçıdır.

Türk-Kürt kardeşliğinden neşet edecek bir “İslam birliğinin” ilk adımları atılamaz mı? Niçin olmasın, çok mu hayal? Genelde tüm Müslümanlar; özelde de Türk ve Kürtler, âşık olmak ve nihayetinde de kenetlenmek için çok enstrümana sahiptir, Vallahi! Nerden mi bilirim? Kendimden.

Batı, Barzanî’nin; “Irak’ta artık birlikten söz edilemez, bağımsızlık için referanduma gideriz...” tezini tam desteklerken; Türkiye’nin, geçmişin te’dip, sindirme ve inkâr uygulamalarını; Soranî, Zaza, Kurmanc, Goran kavramları üzerinde siyasî mühendislikten medet umma politikalarını bir yana bırakarak ezber bozması; dostları sevindirmesi, düşmanı kahretmesi kabilindendir.

Kürt sonunu; ümmet tarafından Hakça teşhis edildiğinde, “ümmet tevhidinin dermanını,” ulusal hesaplarla teşhis edildiğinde de “ümmetin zehrini barındıran bir iksirdir” biline! Bu sorun, yerli BİR ÇEVRENİN(!) kıt kaynaklarıyla “ümmetçi söylemi” işlemesi ile felaha ermez. Zaten Kürdistan’daki “tevhidi çevre(ler);” global paralel, yatay-dikey statükoların silleleriyle sersemleyerek yol almaktadır. Malum, ABD, Saddam’ın Bağdat’ından önce, Irak Kürdistan’ındaki “İslamî çevrelerin kamplarını” bombalamıştı.

Korkular üzerine hesap yapanlar, ‘korkunun ecele faydasının olmadığını’ pişmanlıkla anlarlar.

Şu veya bu şekilde, kendini suya düşmüş hisseden Kürt halkının ABD, AB, İsrail’in köpüğüne mecbur bırakılması başta Kürt halkı olmak üzere çevre ülkelere de yarar sağlamaz. Şaibeli de olsa Demirel’in yıllar önce dediği; “Kürdistan kurulacaksa onu da biz kurarız” sözü manidardır. Müslümanların, “bir hilafet şahs-ı manevisi” çevresinde tek devlet bütünlüğüne gitmeleri, İslamî ve arzulanan bir söylem ama bu da şimdilik ümmet nezdinde komada ise; “Müslümanların, birbirlerinin haklarına saygı göstererek; ekonomik, sosyal hatta askerî alanlarda bir İTTİHAD’a” gitmeleri imkân dâhilindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.