Kafkas Dağlarını Titreten Destan: Cevher Dudayev 1
“Üzerimdeki üniformam kefenim, şehadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım.” (Cevher Dudayev)
“Üzerimdeki üniformam kefenim, şehadete talibim. Şehitliği rütbe ve şeref kabul ediyorum. Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım.” (Cevher Dudayev)
Kafkasya, ümmetin son iki asırda cihad aşkını diri tutan ve kahramanlık destanlarıyla örneklik arz eden bir coğrafyadır. Rus zulmü, vahşeti, buz kesen sürgünlerine rağmen Kafkasya izzetli ve şehadet coşkulu bir direnişin, kavganın adresidir. Bir yandan var olma ve İslam dinini ayakta tutma mücadelesi veren bu velud coğrafya bir yandan da ‘adalet, hak, tasavvuf, medrese, talim, şecaat ve tavizsizlik’ örnekleriyle önemli bir pratik olmuştur. Son yıllarda Kafkas/Çeçen Cihadı olarak bildiğimiz ve övünç tarihimize gıptayla işlediğimiz mücadele 19. yüzyılda Şeyh Şamil’le başlamış değildir. Bu şanlı mücadele ve destansı kavga 16. yüzyıla kadar gider.
Çeçen Cihadı, bilinçli bir şekilde ufku ve sınırları daraltılmış, Batılı aklın bilerek oluşturduğu ‘böl, yut’ bağlamındaki tuzak bir isimlendirmedir. Bu isimlendirme ile İnguş’u, Balkar’ı, Abaz’ı, Oset’i, Laz’ı u Çerkez’i bu işin dışında tutmaktır. Birileri bu arzuyla yatıp kalksa da bu tuzaklar işlese de hak ve hakikat nazarında 16. Yüzyılda başlayıp 19. Yüzyılda zirveye ulaşan ve Cevher Dudayev’lerle aşka bürünen cihad ve mücadele sadece Çeçenistan’n değil koca Kafkasya coğrafyasının cihadı ve mücadelesidir.
Ruslar, 1800’li yılların başına kadar prensliklerle yönetiliyordu. Rusya da sömürge ve hammadde kaynaklarına ulaşmak noktasında Batı ülkelerinden geri kalmak istemiyordu. Prenslikler, bu güdüyle birleşip Moskova merkezli bir birlik oluştururlar. Gasıbane bir şekilde kısa sürede topraklarını genişleten Rusya’nın önünde iki engel vardır: Kırım ve Kafkasya. Kırım’ı Osmanlı’yla savaşarak alan Ruslar, Kafkasya’da umduğunu bulamaz; aksine hiç aksamayan bir direniş hattıyla karşı karşıya gelirler. İmam Şamil gibi âlim, amil ve mücahit bir rehber Karadeniz’den Hazar’a kadar tüm Kafkas halkları arasında din birliği sağlar. Bu bağlamda İmam Mansur, Şeyh Şamil, İmam Gazi Muhammed ve Hamzat Bek gibi öncü imamlar da Kafkas cihadının birer izzetli öncüleri olarak önümüze çıkarlar. Bu ilk öncüler hem samimi birer arkadaştı hem de Molla Said Harekâni’nin tedris halkası oluşturmaktaydı.
Kafkasları, Kafkasların yiğit öncülerini ve Kafkas cihadını anlatırken bu mücadelenin ‘gazavat’ yönünü unutmamak lazımdır. Rusların Müridizm olarak isimlendirdiği ‘Gazavat’ hareketi bir yönüyle mürşidin dizi dibinde dergâh terbiyesi çerçevesinde tasavvufi bir harekettir. Tasavvufi çalışmalar, çoğunlukla eylemliliğin olmadığı pasif bir metot üzerinden nefsin tezkiyesini esas alır. Dergâhtan devşirdiği müritlerle ilk kez Ruslara karşı bir eylemlilik ve aksiyon ortaya koyan İmam Gazi Muhammed’tir. Gazi Muhammed ve arkadaşları ilk önce 20 bin kişilik bir ordu kurduğu ve Anapa Kalesi’ni kuşattığı halde İmam Mansur’un neden başarısız olduğunu mütalaa etmiştir. İmam Mansur iyi bir vaizdi; ama teşkilat ve kadrolaşma yönü zayıftı. Gazi Muhammed, bu açığı kapatmış; kadrolaşmaya ve teşkilatlanmaya önem vermiştir. Hamzat Bek’in naibi olarak cihad bayrağını ve imamet sarığını kuşanan İmam Şamil de naiplik sistemini oluşturur. İmam Şamil, sadece Çeçenistan’ın değil tüm Kafkasya’nın emiri ve imamıydı.
İmam Şamil’den sonra Ruslar Kafkas halklarını kıyımdan geçirirler, sürgünlere maruz bırakırlar. Sibirya sürgünleri Kafkasya müminlerinin yaşadığı en vahşi felaketlerden biridir. Dini ve dini değerleri yasaklama, Allah demeye bile tahammül etmeme, insanları zorla komünist yapma Rus vahşetinin karakteristik bir yönü olarak on yıllar sürdü. Ruslar, Şeyh Şamil’den sonra uyguladıkları baskı ve zulümlerle Kafkasların gönlünden iman ve cihad duygusunu aldıklarını ve yok ettiklerini sanıyordu. Oysa Kafkasların mümin anneleri karanlık dehlizlerde çocuklarının yüreklerine imanı, Allah sevgisini, bağımsızlık arzusunu ve cihad aşkını ekiyorlardı. 1991’de SSCB’nin dağılıp tarihin zulüm çöplüğünde yerini almasıyla birçok toplum, millet ve devletin Ruslarla yolunu ayırdıklarına tüm Dünya şahitlik etti. Kafkas halkları da hakları olan bağımsızlığı elde etmek için yeniden cihadı kuşandılar. 90’lı yılların bu cihad ocağında nice mücahidin cihad aşkı yeniden alevlendi. Dünün İmam Muhammedleri, İmam Mansurları ve Şeyh Şamillerinin yerini Cevher Dudayev, Aslan Mashadov, Şamil Basayev, Abdulhalim Sadullayev, Zelimhan Yandarbiyev gibi yeni naipler aldı.
Kafkas dağları artık yeni direnişlere ve direnişçilere kucak açıyordu. Cevher Dudayev, yeniden tutuşan cihad meşalesinin ilk öncüsü olarak gönüllere taht kurmuş; yeislere umut, cihad arzusuna tercüman ve şehidliğe namzet olmuştu.
…
Sene 1944, ay Şubat… Yalho(Yelhoroy), köyünde gönüllere muştu bir bebek ağlaması yankılanır. Musa ve Rabia Dudayev çiftinin 13. çocuğu olarak dünyaya gelen bu çocuk yarınların henüz bilinmeyen kahramanı, umudu ve rehberi Cevher Dudayev’di. Cevher Dudayev’in doğumu aynı zamanda II. Dünya Savaşı’nın bitimi günlerine denk geliyordu. Kırım ve Kafkasya Almanlar tarafından işgal edilmişti. Ruslar, adeta kendi yenilgilerine suçlu arıyordu. Aranan suçlu bulunmuştu; çünkü imamın keçisi çalınsa da ertesi sabah manşetlerde keçiyi çalan imam olarak yazılır, siyahi biri beyaz bir çocuğu ısırmaya çalışan köpekten kurtarsa da ertesi sabah manşetlerde köpeği ısıran olarak gösterilir. Masumlar, mazlumlar ve müminler bu şeytan üflemesine yabancı değiller. Yurtları işgal edilen, özgürlükleri elinden alınan, maneviyatlarının önüne küfür barikatları kurulan Çeçen’i, Kırım’ı Tatar’ı, Karaçay’ı ve Balkar’ı ile tüm Kafkasya; ama Almanlara yardım etmek ve destek sunmakla suçlanan da onlar… Vaesefa ne hikmetse Şeyh Said’in İngiliz ajanı olduğuna dair bulunamayan delil(!) Kafkas halklarının Almanlarla işbirliğine dair de hiçbir zaman bulunamadı. Rus vahşetinin yıllardır aradığı fırsat ayağına gelmişti. Ruslar, yüzlerce yıldır kin beslediği Kafkas-Çeçen halkını, fırsat bu fırsattır diyerek tarih ve coğrafya sahnesinden silmeye teşebbüs eder ve Çeçen halkına sürgün yolu açılır. 24 saat içinde 850 bin Çeçen elverişsiz şartlar altında ülkelerini terk etmeye zorlanır.
Dudayev, tarihin gördüğü en vahşi sürgünlerden biri ile henüz 15 günlük(kundakta) iken tanışır. Zulmün soğuk ve çirkin yüzü onun kundağına kadar sinmişti. 500 bin insanla birlikte Yalho’lu küçük Cevher’e de Kazakistan’ın uçsuz bucaksız Sibirya çöllerine sürgün yolu gözükür. Sürgün yolu, aynı zamanda binlerce insana mezar olur. Küçük Dudayev Allah’ın takdiriyle hayatta kalır; çünkü Musa’lar zulüm saraylarında büyür, İsa’lar karanlık dehlizlerde yetişir ve Muhammed’ler şirkin kalbinde tevhid bayrağını yüceltir. Bu garip, tuhaf ve bilinmeyen bir şey değildir. Rusların sürgün yolları da yakın geleceğin şanlı bir liderini ve mübarek bir şehidini bağrında yıllarca taşıdı
Çocukluk yılları Kazakistan’ın Çimkent şehrinde sürgün olarak geçen Dudayev, aynı zamanda büyük bir kıtlık ve yokluğu da iliklerine kadar hisseder. Sürgün, kıtlık, yokluk ve Rus mezalimi… Mümin annelere vız gelir, tırıs gider; çünkü ayakları altına cennet serilen bu anneler yarınların âlim, amil ve mücahidlerini yetiştirenlerdir. Dini düşüncelerin yasaklandığı bir karanlıkta Kafkaslı ailelerin evleri manevi bir atmosferle ışıl ışıldı. Dudayev’in annesi de omuzlarına binen yükün, sorumluluğun idrakindeydi. O bu zor şartlara aldırmadan hazine emsal oğlu Cevher’i, Kafkasya direniş anlatıları ile büyüttü ve onu iyi bir Müslüman olarak yetiştirdi.
Dudayev Kazakistan’ın Çimkent şehrinde 13 yaşına kadar kalır. O, anne ve babasının övgü ve özlemle anlattığı Çeçenistan`ı rüyasında görerek büyür. Diktatör Stalin`in ölümünden sonra 1957 yılında yeni SSCB yönetimi, bu sürgünden dolayı Çeçenlerin haksızlığa uğradığını kabul edip geri dönüşleri için karar verir. Dudayev ve ailesi de bu izinle vatanlarına geri döner; ama manzara en az sürgün yılları kadar korkunç ve kahredicidir. Köyleri Yalho’nun yerinde yeller esmektedir. Köy, Sovyet askerlerince tamamen yakılıp yıkılmış ve yerleşime kapatılmıştır. Dudayev ailesi mecbur kalır ve Grozni’ye yerleşir. Cevher’in hayatının tamamında Grozni artık bir merkez, çok şey ve hatta her şey olur. Dudayev, zeki ve başarılı bir çocuktur. Bir müddet elektronik alanında eğitim görür, ardından yine bu alanda çalıştıktan sonra 1962’de Sovyet Ordusu’nda Tambov Hava Harp Okulu’na girmeyi başarır. 1966’da Uzun Mesafe Uçak Pilotluğu ve Mühendisliği Okulunu, 1974’te de Gagarin Hava Harp Akademisi’ni bitirir. Ve aynı yıllarda bir Rus subayının kızı olan Alla Fyodorovna Dudayeva ile hayatını birleştirir. Cevher ve Alla çiftinin semeresi iki oğlu ve bir kızı olur… (Devam edecek!)
İbrahim Dağılma
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.