Kâinatı aydınlatan nur, Hira’da doğuyor

Kâinatı aydınlatan nur, Hira’da doğuyor

Gözlerimizin Nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav)’in yaşı kırka ulaşmıştı. Tarihler miladi 610’u gösteriyordu.

Gözlerimizin Nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav)’in yaşı kırka ulaşmıştı. Tarihler miladi 610’u gösteriyordu. Hz İsa’dan sonra insanlık uzun bir zaman ilahi rahmet olan; vahiden mahrum kalmıştı. Bunun neticesi olarak da insanlar şirk ve zulüm bataklığında bocalıyorlardı. İnsani değerlere önem veren, merhamet sahibi zatlar, kurtuluş ümidiyle hep ilahi bir kurtarıcıyı intizar ediyorlardı. Hakeza mazlum ve mustazaflar da kendilerine yardımcı olabilecek bir kurtarıcıyı sabırsızlıkla bekliyorlardı.

Âlemlerin Rabbi olan Allah, insanlığa bir daha lütufta bulunuyor ve Habibim diyeceği zatın aracılığı ile asırlardır kestiği vahyini yeniden insanlara inzal buyuruyor. Böylece göklerin rahmet kapıları bir daha açılıyor ve gerçek kurtuluş reçetesi insanlığa sunuluyor. Bu öyle bir reçetedir ki, artık zaman onu eskitemez ve pürsümez. O hep taze ve insanlığa şifa bahş eden bir reçete olacaktır.

Sevgili Peygamberimiz (sav), şirk toplumunun dağdağasından ve vahşetinden zaman zaman uzaklaşıp tenha yerlere çekilir ve Rabbini, nimetlerini, kâinatı tefekkür eder. Bu hal bazen günler sürer. Bazen de azığını da yanına alarak bir ay kadar inziva ve halvet hali devam eder. Bu aralar günün aydınlığı gibi sadık rüyalar görür. Hatta yanından geçtiği ağaçlar ve taşlar bile ona selam verir. Bu harikulade olaylara karşı Allah Resulü (sav), ilkin ürker, daha sonra da onlara karşı ünsiyet sağlar.

Yine bir Ramazan ayının on yedinci gününde Nur Dağının Hira mağarasındayken Hz. Cibril, Peygamberimiz (sav)’e gelerek Ona: “Oku” der. Buna karşılık Rasûlullah(sav): “Ben okuma bilmem” der. Bunun üzerine Onu alıp takati kesilinceye kadar sıkar. Sonra yine: “Oku” der. O da: “Ben okuma bilmem” der. Bu hal üç kez tekrar eder ve her defasında Hz. Peygamber (sav) aynı cevabı verir. Son bir kez sıkıp bıraktıktan sonra Hz. Cebrail (as): “Yaratan Rabbinin adıyla oku, O insanı bir alakadan yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir. O kalem ile öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti.” Böylece Alak Suresinin ilk ayetleri inmiş oluyordu.

Rasûlullah (sav) bu olayın üzerine yüreği titreyerek eve döner ve Hz. Hadice (r.anha)’ye: “Benim üstümü örtün. Benim üstümü örtün” der. Heyecanı gidinceye dek onu örterler. Sonra Hz. Hadice (r.anha)’ye başından geçenleri anlatır. “Ben başıma bir şey gelmesinden korkuyorum” der. Bunun üzerine Hz. Hadice Radıyallahu anha da: “Asla, Allah seni mahcub etmez, Sen akrabaya iyilik edersin, kimsesizlere bakarsın, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misafire yedirirsin, hak için uğraşanlara yardım edersin” der.

Daha sonra Hz. Hadice (r.anha) kendisini alıp amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e götürür. Bu zat cahiliye döneminde Hıristiyan olmuş biriydi. İbranîce okur yazardı; ama yaşlı ve gözleride kör olmuş bir zattı. Hz. Hadice (r.anha) ona: “Ey amcamın oğlu! Kardeşinin oğlundan dinle” der. Varaka: “Ne görüyorsun, ey kadeşimin oğlu?” der. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kendisine gördüğü şeyleri anlatır. Bunun üzerine Varaka da şu açıklamalarda bulunur: “Bu Musa’ya gelmiş olan Namus’tur. Keşke o zaman (senin insanları dine çağıracağın zaman) genç olsaydım. Kavminin seni memleketinden çıkaracağı gün keşke sağ kalsaydım.” Rasûlullah (sav) cevaben: “Yoksa onlar beni çıkaracaklar mı?” diye sorar. Varaka: “Evet. Her kim senin getirdiğin gibisini getirdiyse mutlaka düşmanları olmuştur. Eğer senin o gününe ulaşırsam sana destek verip yardımcı olurum” der. Rasûlullah (sav ) , artık önemli bir sorumlulukla mükellef kılındığını yakinen anlar.

Dikkat edilecek olursa görülecektir ki, Allah (cc), Habib’inin hayatının tüm merhalelerinde onu risalete hazırlamıştır. Yaşının kırka ulaşmasıyla ömrünün kemale ulaştığı bir dönemde yalnızlığın sevdirilmesi ve tedrici olarak ilkin ağaçların, taşların ona selam vermesi gibi haller Onu risalete hazırladığının göstergesidir. Hatta Hz. Cebrail’in onu sıkması ve onun da bu halden endişe ederek ‘bana neler oluyor’ demesinin derununda ilahi risalete hazırlığın olduğu müşahede edilmektedir. Şüphesiz Allah dileseydi Habibine bu merhalelerinin hiç birini tattırmazdı; ama onun bir beşer olması cihetiyle bunların olması gerekirdi. Yoksa Peygamberimizin (sav) Mü’minlere örnek olmasının bir anlamı olmazdı.

Rasûlullah (sav)’in hayatının tüm merhaleleri Mü’minler için ders ve ibretlerle doludur. Onun risaletten önceki münzevi yaşantısı ve halvet halindeyken vahye mazhar oluşu, inzivanın, halvetin ve tefekkürün önemini arz etmektedir. İnziva ile başlayan tefekkür ve halvet, kişinin ruhuna sükûnet verir ve şahsiyetinin olgunlaşmasını sağlar. Kişi, inziva ile Allah’ı onun varlıklarını ve kâinatı tefekkür eder. Bu tefekkür onda marifeti, marifette muhabbeti oluşturur. Bu muhabbette kişinin imanını zirveye çıkarır. Bundandır ki, tarih boyunca gelen önder ve âlim şahsiyetlerin hayatları incelendiğinde mutlaka yaşantılarının bir bölümünde münzevi bir dönemleri olmuştur. Bunun için her davetçi Mü’minin de bundan istifade etmesi gerekir. Çünkü yalnızlık, kişiye nefsinin basitliklerini ve afetlerini gösterir. Davetçinin uzun yolu için ona azık hazırlar ve ruhuna gıda verir.

Burada önemli bir hususu da izah etmekte fayda vardır. İnziva denince toplumdan ve insanlardan tamamen uzaklaşmak şeklinden anlaşılmamalıdır. Yani ‘Hira mağarasına çekileceğim’ diyen zat hayatı boyunca Hira’da kalmamalıdır. Belli aralıklarla uzlete çekilir, ondan yeterince istifade eder ve sonunda Hz. Peygamber (sav) gibi toplumun içine iner. Onlara nur ve yol gösterici olmalıdır. Toplumdan uzak durmak ve toplumdan kaçmak; sorumluluktan kaçmaktır. Bu ise davetçi bir Mü’minin özelliklerinden değildir.

Rasûlullah (sav )’a inen ilk ayetin emir şeklinde “Oku” olmasında da büyük hikmet ve dersler vardır. Anlaşılıyor ki, ne olursa olsun kişi ilkin okumalıdır. Okuduğu şey de rabbinin adıyla olmalı, yani Rabbi’nin rızasına uygun olmalı ve faydalı bir ilim olmalıdır. Okunan faydalı ilim ile kişinin bilgisi artar, basireti açılır ve hem şahsına hem de toplumuna faydası olur. Kişi okumakla yetinmemelidir. Okuduğunu anlamalı, hazmetmeli, onunla amel etmelidir. Daha sonra örnek bir şahsiyet halinde ilmini toplumun istifadesine sunmalıdır. Herkesten ziyade davetçilerin okumaya önem vermeleri gerekmektedirler. Onlar davet ettikleri davanın ilmini eksiksiz okumalıdırlar. Şüphesiz bu ilmin başında da Allah’ın kitabı gelmektedir. Her davetçi Allah’ın kitabını en güzel okuyan ve anlayan kişi olmalıdır.

Hz. Hadice (ra)’nin de misyonu her davetçi kadına örnek olmalıdır. O başından beri kocasına sadakatle bağlanmış ve en sıkıntılı anında ona yardımcı olmuştur. Hatta onun tesellisi için başka çarelere başvurmuş ve sevgili eşini rahatlatmaya çalışmıştır. Hz. Hadice (ra), vasf edildiği gibi olgun ve akıllı bir kadındır ki, Hira mağarasından endişe içinde dönen kocasını güzellikle karşılar ve onu üstün meziyetleriyle zikrederek teskin eder. Burada davetçi kadın, davetçi eşine karşı Hz. Hadice (ra) gibi olmalıdır. Onun ağır sorumluluğunda onun en büyük destekçisi olmalıdır. Böylece Allah-u Taala belki ikisine de lütfeder ve ikisini ak bir surette huzuruna alır. Allah-u Teala’dan Mümin erkek ve kadınlarımıza Allah ve Resulünün sevdiği amelleri bahşetmesini dileriz.

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

KAYNAKLAR

-İslam Tarihi: M.Asım Köksal

-El Esas Fi Sünne: Said Havva

-Fukhu’s Siyre: Dr.M. S. Ramazan El Buti

-İslam Peygamberi: Prf. Dr. M.Hamidullah

-Peygamberimizin Hayatı: İmam Şibli

-Siret-i İbn-i Hişam

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.