Mehmet Ali GÖNÜL
Katar, Ortadoğu'ya ne katar?
11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak işgalcisi ABD Başkanı George Bush'un " Ya bizdensin ya da onlardan" diye bir söz söylemişti dünya ülkelerine. Katar krizini düşününce aklıma bu söz geldi.
Malumunuz Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen ve Libya Suudi Arabistan'la beraber hareket ederek Katar'la tüm diplomatik ilişkilerini kestiğini dünyaya duyurdu. Yapılan yorum ve analizlerde binbir görüş ileri sürüldü/sürülüyor.
Bu doğrultuda gelişmelere bakıldığında Mısır'da Sisi'nin darbesine destek verenlerin de Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan olduğunu unutmadık. Elbette Suudi Arabistan bölgede tek güç olduğunu, kendisinden başka bir gücün varlığını kabullenmeyeceğini böylelikle gösterdi. Kendisiyle beraber ya hareket edilmesini veya himayesine girilmesini istemesi bu stratejik incelikte gözden kaçmıyor. Fakat ne onunla beraber hareket eden ne de himayesinde politika geliştiren bir ülke olarak Katar'ın milli politikalar üretmesi, son yıllarda alttan alta Suudi Arabistan ile arasında bir gerginliğin yaşanmasına yol açtı.
Zira Katar, her ne kadar doğalgaz zengini bir ülke olsa da teknoloji, inşaat ve uluslar arası yatırımlar olmadan sırtını sadece doğalgaza vermenin doğru olmadığını yöneticiler bazında anladı. Yeni bir stratejik ilerleme ve dünyayı doğru okuma adına bu alanlarda sürekli yatırımlar yaptı/yapıyor ve ilerleme de kayd ediyor. Hatta Arap ülkelerinde örneğine rastlanmayan bir taht devir durumu dahi şimdiki Emir ve babası arasında oldu. Bu tutum bile Krallık rejimlerinin tepkisini çekmek için yeterli bir tutumdu. Çünkü Krallar ancak ölümle tahtı bırakırlardı.
Belirlenen yeni strateji çerçevesinde Katar, hem Sünni hem Şii dünyasıyla yani Suudi Arabistan ve İran'la mutedil ilişkiler geliştirdi. Daha doğrusu taraf olmayarak kendi milli menfaatlerini devam ettirme adına bir çizgi takip etti. Bu yeni stratejisinde bölgesinde yükselen bir güç olmanın yanısıra kimseye uydu da olmadı. Bu duruma kızılmaz mı? On bin kişilik Katar'daki askeri gücü ve Katar'ın coğrafik ve stratejik açıdan Fars körfezinin seçkin bir yerinde olmasıyla yakaladığı çıkarları elden bırakmak istemeyen ABD, her zamanki gibi maşa varken risk almamanın avantajını konuşturdu.
Böylelikle Şeytan, Suudi Arabistan'ın kulağına üfürdü! "Ortadoğu'ya ziyaretim sırasında, radikal ideolojinin daha fazla fonlanmaması gerektiğini söyledim. Liderler Katar'ı işaret etti." diye uyduruk bir neden ortaya atıverdi. Devamla: ‘Sen bölgen de en büyüksün, ilişkilerini kesersen uyduların da keser, sözün üzerine söz olmamalı, göz dağı vermelisin' dedi mi bilemeyiz. Fakat Trump diye bir rüzgar geçiverdi Suudi Arabistan'dan tüm dünyanın gözü önünde.
Şimdi bu ahvalde doğruyu söylemek gerekirse bu ülkeler içinde sanayi, teknoloji, bilimsel gelişmeler ve uluslar arası yatırımlar açısından halkına bir şey verebilmiş olan kimdir?
Petrole ve ya doğalgaza olan bağımlılık nereye kadar devam edecek?
Yapılan araştırmalarla 20 küsur yıllık rezervlerin olduğunu herkes biliyor. Geleceğe yatırım yapmamanın halkına ihanet olduğunu bu rejimler ne zaman anlayacak?
ABD'nin gölgesinde olmanın nihai noktası nedir?
Eğer Katar bu soruları kendine sormuş ve kalkınma politikalarını bu düzlemde geliştirme girişimleriyle bağımsız ve milli bir politika neticesinde kimseye uydu olmamaya karar vermişse birilerinin dikkatini elbette çekmiştir. Çünkü gelişmişlik Ortadoğu'da söz hakkı almayı da beraberinde getiriyor. Güdümde olmak ise silikliği…
Tüm bu politika ve siyasi gelişmeler içinde Suudi Arabistan, uyduları olan ülkelere ve bölgeye tıpkı Bush'un sözüne paralel bir tavır göstermiş oldu: ‘Ya bizdensin ya onlardan' dedi ve birden tüm diplomatik ilişkeler kesiliverdi. Halbuki ortadoğuda milli menfataler açısından Katar, bu ülkelerce örnek alınsaydı KATAR, ORTADOĞUYA ÇOK ŞEYE KATAR'dı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.