Mehmet YAVUZ
Kemalizm M. Kemal, şeriat ise islam`ın ta kendisidir!
Yüce ve aziz Din-i İslam-ı Mübin’i bu topraklardan söküp atmak isteyen kripto dinsizler, masonlar, farmasonlar, Sabetaycılar, ismi Müslümanlık, ruhu ise şeytanlık taşıyan bilumum din düşmanları, deşifre olmama adına sinsi bir proje ve plan çerçevesinde hareket etmişlerdir.
Açıktan hareket ederek İslam’ı yok edemeyeceklerini anlayan bu güruh, “İslam’a değil, Şeriat’a karşıyız(!)” limanına sığınmışlardır.
Sosyal hayattan tecrit edilmiş, “gök tanrıcı” ve vicdanlara hapsedilmiş bir Müslümanlığı öne çıkaran derin tezgâhın sahipleri, Şeriat’ı ise barbarlık ve “kadın düşmanlığı” ile eşdeğer tutmuşlardır.
İnandıkları din ise merhum M.İkbal’in deyimiyle, “İndirilen değil, icat edilen bir İslam”dı.
Her türlü araç, kaynak ve propaganda yöntemi kullanılarak etkinleştirilmeye çalışılan bu projenin toplumsal hayatta ma’kes bulduğunu, maalesef başarılı olduğunu söylemek zorundayız.
“Efendim, ben Müslümanım ama Şeriatçı değilim!” şeklindeki şaklabanlık, bahse konu projenin bir ürünüdür. “Fırıncıyım ama ekmek yapmıyorum” demek gibi…
Yılların verdiği iktidardan uzaklaşmışlık ve eziklik psikolojisi ile malul, bizdeki akl-ı evveller de şimdilerde Kemalist mahallelerde muhtarlık yapma fırsatı yakalamışlardır.
Kerametleri kendilerinden menkul bu bizim cenahın hırslı elitleri, İbn-i Haldun’un, “Mağluplar, galipleri taklit eder” tespitine harfi harfine uyan bir tarzda, icray-ı faaliyette bulunmaktadırlar.
Yeni yeni adım attıkları bu mahallelere yabancı oldukları her hallerinden belli olan bu yeni sakinler, mahallenin eski sakinlerini ürkütmemek için azami gayret göstermekte, korkaklık ve ürkeklik karışımı tuhaf bir ruh hali ile hareket etmektedirler.
Kendilerine ve seleflerine ağır bedeller ödeten Kemalizm’in ilham kaynağı ve kurucusu, ebedi şef(!) Mustafa Kemal’e dokunmaya cesaret edemeyen bu yeni ekip, İslam düşmanı projelerin sahiplerine öykünerek nihayet kendisine sığınacak bir liman buldu.
“Bizler, Mustafa Kemal’e ya da Atatürk’e değil, Kemalizm ve Atatürkçülüğe karşıyız” şeklinde ete ve kemiğe bürünen bir anlayışa yapışıverdiler.
Erkeğin kadınlaştığı, kadının erkekleştiği, Ak Parti’nin CHP’leştiği, CHP’nin de Ak Parti’leştiği, helalin haram, haramın da helalleştiği, kısaca “ezdadın mübadele ettiği(zıtların yer değiştirdiği)” yeni konsepte uyan bir söylemdir bu.
Bunu aslında, neo-liberalizme meftun, dindar muhafazakârlığın(!) revaç bulduğu on yıllık Ak Parti iktidarına borçluyuz.
“Ulu Önder Atatürk” demeyerek ağır bir vebalden kurtulduğunu düşünen mütedeyyin idarecilerimizin, her fırsatta Gazi Mustafa Kemal’e atıf yapmak sureti ile vicdanlarını rahatlatmaya çalıştıkları gözlerden kaçmamaktadır.
10 Kasım törenlerini , “Anıtkabir Fetişizmi” ve bir “lider kültü” etrafında tapınma merasimine indirgeme çabalarına karşılık, “Gazi Paşa” söyleminin öne çıkarılması, “Ulu Önder” in yumuşatılıp toplum için vazgeçilmez bir pozisyonda olduğunun kanıksanması ve kabulü anlamını taşımaktadır.
CHP’nin temsil ettiği zihniyeti benimsemiş ve özümsemiş birinin Efendimiz(SAV)’e ve kutsal değerlerimize olan “zoraki” yakınlığını, M.Kemal üzerinden tersten icra edenler yanılmışlar, kaybetmişlerdir. Çünkü bu, yenilmişlik psikolojisidir.
Kirli bir geçmişe sahip devletle hesaplaşacağı yerde, devleti ele geçirmiş bir grubu tasfiye ederek devletin sahibi olmayı umanlar, en ufak bir tökezlemede sistemin dönüp ilk olarak kendilerini vuracağını unutmamalıdırlar.
Şeriat’ı İslam’dan ayıran mantık ne kadar tutarsız ve yapmacık ise, Kemalizmi M.Kemal’den ya da Atatürkçülüğü Atatürk’ten ayıran mantık da bir o kadar yapmacık ve tutarsızdır.
Peki, bu hususun bünyesinde barındırdığı tehlikeyi kimler en yüksek perdeden dile getirecek?
“İslam Devleti” idealinden tamamen vazgeçmiş, mevcut iktidarla yaşam standartları yükselmiş, bu standartlara yani konforlu hayatlarına halel gelmemesi adına Ak Parti’yi hedef alan yapıcı eleştirilere dahi tahammül göstermeyen ve Batı uygarlığı müktesebatına ait, “demokrasi, insan hakları, dine saygılı laiklik(!)…” gibi argümanlara sıkı sıkıya bağlı, “kabuk değiştirmiş” nevzuhur “siyasal İslamcı kuşağı” mı?
Bir dönemin hızlı tüfek Marksistlerinin hayatın gerçeklerini görerek(!) neo-liberal bir yapıya ihtida etmeleri gibi…
Bu aşamalardan geçmiş her bir hizip, şimdi Tayyip Erdoğan’dan kendilerine yakılacak yeni ışıklar beklemektedirler.
Kimdir o halde, bu gidişata “Dur!” diyecek birileri?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.