Bildane KURTARAN
Kibrit kutusu
Modern hayat normlarının çağımız insanını sokmaya çalıştığı kalıp tam olarak neye benziyor ya da neyi çağrıştırıyor diye bir soru sorulsa, farklı ve ilginç sonuçlar çıkar ortaya kuşkusuz.
Ancak nedendir bilinmez, hep bir kibrit kutusu döner durur zihinlerde.
Hayatının en büyük bölümünü, dünya nimetlerinden daha fazla faydalanmak, haz almak, daha güzelini ve lezizini yemek için harcayan insanın ,en nihayetinde tabağında bulduğu; kibrit kutusu ölçüsünde peynir....
Onca yıl ölçülmeyen zamanı, uçup giden sağlığı hizaya getirecek ölçü (!) kibrit kutusu...
Her insanın hayalini kurduğu ev saadetinin, yuva sıcaklığının yıllar sonraki somut hali; kibrit kutusu görünümünde apartman daireleri.
Hayatı ve ölümü Yaradan’ı unutan, hesap gününe her gün biraz daha yaklaştığını fark etmeyen, bir simülasyonun içinde yaşıyormuşcasına hakikatten uzak, kibrit çöpü misali insanlar....
Kibrit kutusu apartman dairelerine hapsolmuş; bakışlarını, ‘kamerden'- ‘şemsten’- ‘necmden' mahrum bırakıp, kendini bulabildiği kibrit kutusu şeklindeki ekranın sahte ve aldatıcı özgürlüğüne mahkûm eden mahpus insanlar...
Yakan, yakılan kibrit çöpü misali...
Sahi, Asra yemin eden Rabbin Ashabı Yemin'leri, şimdilerde bu portrenin neresinde acaba?
Öyle ya, ‘’Zamana yemin olsun ki; Allah'a iman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve bunları yaparken sabrı kuşananlar dışında herkes ziyandaydı, hüsrandaydı...’’
O halde nerede durmalılardı ki bu gaflet çarkının dişlileri onları da çiğnemesin...
Bu hüsran tufanı onları da çepeçevre sarmasın...
Ziyan yangını onları da, kül edip savurmasın...
Elbette durmaları gereken yer, Furkan’ın gölgesi, tutmaları gereken Allah Azze ve Celle'nin ipi olmalıydı.
Ne oldu da şu hakikatleri unuttu Ashabı Yemin olmaya yeminli olan ve bu uğurda ne olursa olsun azimli olan? “Oysa onların tek gerçek kabul ettikleri) bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir; âhiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!” (Ankebut 64)
Ne oldu da doğru olarak kabul edilen, dil ile ikrar/kalp ile tasdik edilen hakikatler ötelenip, fani olana dair aldanmalar, gerçeği oluverdi ehli takvanın...
Sonra gevşedi sözler, gevşedi sımsıkı tutması gereken eller. Sımsıkı sarıldığı dünyalıklara inat(!)
Ve unutuldu unutulmaması gereken şu uyarılar;
Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın. (FATIR/5)
Aldanma bir kez başlamaya görsün; artık gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten. Ancak sökük büyüdükçe yamayacak yama da bulunmayacak.
Hem neyle yamayacak ki aciz insan, o koca aldanış söküğünü. İçinde büyütüp beslediği kocaman dünya sevgisiyle mi?
Kendine bile itiraf etmediği bitip tükenmeyen dünya hırsıyla mı?
Sahi bu sökük nasıl kapatılır ki, samimi ve istikrarlı bir dönüş ve yönelişten başka, ne ile?
Vicdanlar sökülüyor, ahde vefa sökülüyor, sökülüyor ulu çınarlar bile, köküne yabancılaşınca.
Gönül kabının içinde kalan; kibrit kutusu kadar samimiyet!
Yüzlerde kalan kibrit çöpü kadar tebessüm; bir anda yanan ve daha doymadan bir anda sönen alev misali!
Enteresandır, manayı katleden insanın en büyük yanılsaması, ortaya çıkan boşluğu maddeyle doldurmak. Kaybolan insani boşluğu eşyayla doldurmaya çalışan insan ne kadar da acınacak durumdadır oysa. Ya da eşyanın değerine göre değer kazanacağını sanan, eşya kategorisinde anlam bulmaya çalışırken, insan kategorisinden diskalifiye olduğunu fark etmeyen insan ne kadar da körleşmiştir.
Evlerin, arabaların, kantar kantar altınların asıl hakikatler karşısında kibrit çöpü kadar kıymeti yoktur oysa.
Şimdi kalkıp, avangart koltuklarda bedeni hür, ruhu tutsak bir halde kurulan şehadet hayalleriyle, bir parça yırtık kilime mahkûm, elleri bağlı ruhu hür kurulan şehadet hayallerini kıyaslamayacağız elbette.
Ama Andersen masallarında anlatılan kibritçi kızı hatırlatmazsak olmayacak. Günümüz insanının hayatını özetleyen bir hikâye sanki.
Hayata dair hayallerini, emellerini, ukdelerini birer kibrit çöpü misali, kibrit kutusuna dönmüş yaşamına sıkıştırmış insan... Ruhu üşüdükçe bir çöp yakan-biraz oyalanan, sonra tekrar üşüyen- boşluğa düşen ruhunu, hissiyatını yeni bir kibrit çöpüyle ısıtmaya çalışan, fakat bir türlü tatmin olamayan ve nihayetinde yaşamındaki tüm hayallerini ve her şeyini tüketip, son emelinin alevinde son bir çırpınışla aydınlanmaya, ısınmaya çalışırken ecele yakalanan insan. Fakat kibritçi kız kadar masum olmayan tabi.
Nihayetinde kulağa hoş gelmese de, kibrit kutusu misali bir morg çekmecesi veya kabir kaçınılmaz son.
Kibrit kutusu misali yaşamlara hapsolmayan, dünya hayatının sınavını hakkıyla geçen, genişliği yer ile gök kadar olan cennete talip ve varis olan; ilk gün kü kadar ahdine sadık, Rızayı Rahman için, gerekirse modern dünyaya meydan okumaya yeminli Ashab-ı Yemin olanlardan olmak duası ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.