Hasan SABAZ
Kim Çözüm İstemiyor?
Suriye’de iç savaş can almaya devam ediyor.
Ölü sayısının artık her gün yüzlerle ifade edildiği günlere geldik maalesef.
Amerika’da çekilen İslam’a hakaretlerle dolu rezil filmi protesto etmek için sokaklara dökülenlerin üzerine bile bomba yağdırıldı.
Zulmün, işkencelerin, yıkımın sınır tanımadığı günleri yaşıyoruz.
Sadece savaş çağrıları yapılıyor.
İşte bu keşmekeş içinde önemli bir olay oldu geçenlerde.
Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi`nin Suriye`deki iç savaşa çözüm bulmak için Türkiye, Suudi Arabistan ve İran gibi bölgenin siyasette etkin üç büyük ülkesine yaptığı "Suriye zirvesi" çağrısı, önemli ve üzerinde durulması gereken bir çağrıydı.
Müslüman ülkelerin kendi meselelerini kendilerinin çözmeye çalışması yolunda atılacak önemli bir adımdı. Özellikle bu dört ülke açısından oldukça önemliydi.
Mısır’ın İran’la iyi ilişkileri yoktu. İslam devriminden sonra Şah Pehlevi’inin Mısır’da misafir edilmesi, Sedat ve Mübarek’in Amerikan eksenli politikalarından dolayı ilişkiler kötüleşmiş ve bir daha da düzelmemişti.
İhvan sonrası yeni bir kapı açılabilirdi.
Mısır’ın İslam dünyasında yeniden etkin bir güç olarak ortaya çıkmasına Mısır milliyetçilerinin de bir itirazı olamazdı ve bu zirve bu açıdan da önemli bir adımdı.
İran, Suriye konusunda Esad’tan yana açıkça müdahil olan bir ülke. Onlar açısından da konu büyük önem arz ediyordu. Kendini mezhebin sınırları içerisine hapsetmiş bir İran, devrimin hedeflerinden sapmış gibi duruyordu. En azından dünyada bu yönde bir algı oluşmaya başlıyordu. Bu zirve aynı zamanda batının ambargosuna karşı da bir çıkış yolu olabilirdi.
Türkiye, her ne kadar bu işte öncü pozisyonda gözükmemenin sıkıntısını hissettirse de dış politikadaki tıkanıklığı giderme açısından zirveye olumlu bakıyordu. Suriye konusunda tavrını açıkça ortaya koyan ülkelerden biri Türkiye. Dış politikada ne kadar özgün ne kadar batı hesabına iş yapıyor pek belli değil.
Ve Suudi Arabistan…
Suud Krallığı son anda aldığı bir kararla, Suriye Zirvesi`ne katılmayacaklarını açıkladı. Gerekçe ise; "Suud dışişlerindeki aşırı yoğunluk!" olarak duyuruldu.
İlk anda Suud yönetiminin tutumunu anlamak zordu.
Müslüman Kardeşler`in Mısır`da "Seçimle devleti ele geçirme" sürecini kaygı ile izlemişti Suud Krallık Ailesi. İhvan’ı her zaman tehlike olarak görmüştü. Siyonist rejimle sıkı fıkı olan Mübarek konusunda aynı çekincelere sahip değildi Suudlular. Suud ziyaretinde Mursi`nin `Körfez ülkelerinin güvenliğini kırmızı çizgi` olarak nitelendirmesine rağmen, Suud Krallığı Nur Partisi ve diğer Selefi hareketlere destek vererek İhvan`ı kontrol altında tutma politikasını yürütmeyi tercih ediyor.
“Suud yöneticileri İran’la yan yana görünmek istemediler” iddiasının tutar bir tarafı yok! Daha kısa bir süre önce İran yöneticileriyle sıcak diyalogları yansıdı basına.
O zaman Suudi’nin zirveye katılmasına engel olan gerçek sebep ne idi?
Sebebi görmek için sanırım dört ülkeye değil de Suriye’ye bakmak gerekir.
Dört ülkenin masaya getireceği çözüm büyük ihtimalle beraberinde bölünmeyi getirmeyecek bir çözüm olacaktı. Toplumsal barış için atılacak adımlar değerlendirilecekti belki. Ve çözüm her halükarda israil’in hoşuna gitmeyecekti.
Suriye’deki iç savaşın en büyük müdahillerinden olan Suudi yönetimi konuyu tümüyle mezhep eksenine çekerek ayrışmaları daha da keskinleştirmeye çalışıyor.
Normal bir halk hareketiyle Esad’ın devrilmesi halinde İslam coğrafyasında diktatörlerden sonra sıranın krallara geleceğinden kimsenin kuşkusu yoktu. Büyük ihtimalle de en fazla diken üstünde olan rejim Suudi’dir.
Suriye’de halihazırdaki durum farklılıkları keskinleştirdiği için hem batının hem de Suudi’nin çıkarına görünüyor. Suud rejimi, çözümdense mevcut durumun devamından yana.
Suudi dış işleri çok meşgul.
Amerika ile olan “aşırı yoğunluk”tan dolayı fırsat bulup çözüme zaman ayıramıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.