Kim Haramı Terk Ederse Helale Nail Olur

Kim Haramı Terk Ederse Helale Nail Olur

Asinin biri haramı terk etmeye karar verdi. Mescide gitti. Hz. Resulullah (sav) orada insanlara namaz kıldırıyordu.

Asinin biri haramı terk etmeye karar verdi. Mescide gitti. Hz. Resulullah (sav) orada insanlara namaz kıldırıyordu. O da arkasında namaza durdu. Namazdan sonra Allah Resulü (sav), hazır bulunanlara sohbet etti. “Kim haramı terk ederse helale nail olur” sözü Hz. Resulullah (sav)’ın söyledikleri arasındaydı. Sohbetten sonra insanlar ayrıldı. Adam da mescidden çıkıp gitti.

Gece olunca bu adama kötülük yapma duygusu tekrar geldi. Hırsızlık yapmak niyetiyle kocası ölmüş tek başına yaşayan bir kadının evine girdi. Kadın o esnada uyuyordu. Adam evi aramaya başladı. Yemek buldu. Açlık hissediyordu. Elini yemeğe uzattı ve ağzına doğru kaldırdı. Ancak o an Hz. Resulullah (sav)’ın; “Kim haramı terk ederse helale nail olur” sözünü düşündü ve yemekten vazgeçti.

Başka bir odaya girdi. Kadına ait altın ve paralar buldu. Onları aldı. Tam yanında getirdiği keseye koyacakken Hz. Resulullah (sav)’ın; “Kim haramı terk ederse helale nail olur” sözünü hatırladı ve altınları yerine bıraktı. Sonra arkasına baktı, kadının yatağında tek başına olduğunu gördü… İçinde harama meyil arzusu belirdi. Ancak Hz. Resulullah (sav)’ın; “Kim haramı terk ederse helale nail olur” sözünü hatırlayarak bundan da vaz geçti ve oradan hızla uzaklaşıp gitti. O artık mutluydu.

Sabah olunca adam namaz kılmak için mescide gitti. Namazdan sonra tek başına camide oturdu. Dün geceki hadiseyi düşündü. Ruhunu dolduran bir huzur hissetti. Çünkü o, amelin kötüsünü bırakmış, hayır yolunu seçmişti. O sırada o evdeki kadının mescide girdiğini gördü. Kadın Hz. Resulullah (sav)’a, garip bir şahsın evine girdiğini ve bir şey almadan çıktığını haber verdi. Adam da oturmuş kadının Allah Resulü (sav)’ne anlattıklarını dinliyordu. Kadın ayrıca tek başına olduğunu, bu adamın ikinci kez gelmesinden korktuğunu söyledi. Hz. Resulullah (sav), kadından tek başına yaşamasının nedenini sordu. O da kocasının ölmüş olduğunu söyledi. Hz. Resulullah (sav) etrafına baktı. Mescitte tek başına oturan adamı gördü. Onu çağırdı ve durumunu sordu. Tek başına yaşayan biri olduğunu öğrenince ikisine birbirleriyle evlenmelerini teklif etti. İkisi de buna razı oldular ve Hz. Resulullah (sav) bizzat kendisi onların nikâhını kıydı.

Bu arada adam da dün geceki meselesini anlattı. Ardından kadın, artık zevcesi olan bu adamla beraber evine gitti. Adam yeni bir hayata başladı. Haramı terk etme neticesinde helale kavuşmuş oldu. Haram olarak yemek istediği yemeği helal olarak yedi. Paraları ticarete koydu ve neşeyle çalışmaya başladı. Haram yolla sahip olmak isteyip de Allah korkusundan vazgeçip ayrıldığı kadına helal bir şekilde zevcesi olarak kavuşmuştu.

 

Halis bir tevbeyle Allah ve Resulüne iltica etmenin ardından gösterilen azim ve kararlılığın bir sonucu olarak Allah’ın yardımıyla kazanılan zaferin portresi olan bu hadise, herkesin kendisine pay çıkarabileceği ibretlerle dolu bir hakikat olarak bizlere örneklik teşkil etmektedir. Bu gün karşı karşıya olduğumuz temel kötülükleri ve onlara karşı takınmamız gereken tavrı belirttiğinden özenle üzerinde durulması gerekmektedir. Hastalık ve tedavi gözlerimizin önüne apaçık bir şekilde serilmiştir.

Hak-Batıl mücadelesinde insanoğlu yolun tam ortasında bulunmaktadır. Bir tarafta şeytani duygular insanı batıla sürüklerken, diğer tarafta Rahmani öğretiler kişiyi hakka yöneltmektedir. Bunun için

“İnsanın iç âleminde Rahmani ordular ile şeytani ordular sürekli bir mücadele halindedir” denilmiştir. Savaşın tabiatı gereği her iki ordu da karşı tarafın zaaf anını kollamaktadır. En küçük bir gaflet anında saldırıya geçerek karşı tarafı mağlup etme peşindedir.

İnsan, fıtrat gereği olarak hayır ve şerri istemeye uygun bir şekilde yaratılmıştır. İmtihanın bir gereği olarak isteyen hakka tabi olur, isteyense şerre. Ayrıca Allahu Teala bu iki yolun gidişatını ve neticesini insanlara bildirmiş, bu yolların her biri için vasıta ve vesileler yaratmıştır. Bunların seçimini ise yine insanın kendisine bırakmıştır.

Durum böyle olduğundan Müslüman olarak her an ve mekânda sürekli uyanık olma zorunluluğumuz ortaya çıkmaktadır. Ölünceye kadar şeytanın peşimizi bırakmayacağını, bıkmadan usanmadan her türlü denemeye girişeceğini bir an olsun aklımızdan çıkarmamalıyız.

İşte bu noktada bize düşen görev her an faaliyette olan bir oto kontrol mekanizması oluşturmak ve işletmektir. Çünkü nefsin heva ve hevesini kontrol altında tutmak zorundayız. İşte bunun belki de en etkili yolu kötülük yapmaktan vazgeçmiş, ancak nefsi kendisini ona zorlamış asi adamın yaptığı gibi Allah’ı ve Resulünü düşünmek olacaktır. Nefsimiz gaflet anımızı yakalayıp bizi kötülük işlemeye sevk edebilir. İşte tam o anda Allah’ı, Hz. Resulullah (sav)’ı ve onların buyruklarını aklımıza getirelim. Şayet kötülük yaparsak Allah’ın bize gazaplanacağını, Hz. Resulullah (sav)’ın bizden yüz çevireceğini, bunun neticesinin ise cehennem ateşinde yanmak olduğunu düşünelim. Böylece içimizdeki Rahmani orduları takviye edip güç ve kuvvet verelim. Hamle yapmasını sağlayalım. O zaman şeytani ordular mağlup olacak ve Rahmani ordular galip gelerek “Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut kalmışlardı”1[1] fermanını dalgalandıracaklardır. İyiliğin kötülüğe galebesi de böylece sağlanmış olacaktır. Zikredilen altın kuralı takip edersek bunun zor olmadığını bizzat görmüş olacağız. Daha açık bir ifadeyle diyelim ki nefsimiz bizi bir kötülüğe sevk etti. İsteyerek veya istemeyerek de olsa ona yöneldik veya içimizden yapmayı geçirdik. “Ben bunu yapıyorum veya yapacağım, belki kimse görmez, zaten kimse de bilmeyecek. Sonra tevbe de ederim. Allah bağışlayandır” diye içimizden geçirebiliriz. İşte tam o anda düsturumuz beynimizde şimşek gibi çakmalı. Unutmamalıyız ki, “Bizi gören Allah var. Ondan hiçbir şey gizli kalmaz. İnsanların görmesinden kaçınıp Allah’ın görmesinden kaçınmıyorsak burada durmamız ve düşünmemiz gerekir. Allah bunun hesabını sormayacak mı? Hz. Resulullah (sav) bizden yüz çevirip şefaatinden mahrum etmeyecek mi? Allah, peygamberler, melekler, salih insanlar bize kızmayacak mı? Bütün bunların cevabı “Evet” olduğuna göre, böylesi kötü durumlara düşmekten Allah’a sığınmalı ve ondan yardım dilemeliyiz.

Şunun da unutulmaması gerekir ki haramı bırakan insanlar mutlaka bir şekilde helal yolla rızıklanacaklardır. Kötülüğü, haramı bırakan insanlar, karşılığında daha hayırlısını bulacaklardır. Bu Hz. Resulullah (sav)’ın hadisiyle sabittir. Bu dünyada bulmasa dahi mükâfatını ziyadesiyle ahirette alacaktır. Bediüzzaman Said Nursi, “Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz”2[2] ve yine “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz”[3] diyerek Müslümanlara bununla ilgili ölçü vermiştir. Dolayısıyla dünya ve ahiret mutluluğumuz yapacağımız tercihle alakalıdır.

“Kim azgınlık etmiş ve dünya hayatını ahirete tercih etmiş ise, onun varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Kim Rabbinin huzurunda hesap vermekten korkmuş ve nefsini kötü arzulardan uzak tutmuşsa, onun varacağı yer de şüphesiz cennettir.”[4]

İnzar Dergisi

-----------------------------------------

[1] Mücadele: 22

[2] Sözler

[3] Sözler

[4] Naziat:37-41

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.