Mehmet İkbal ATAK
Kobani’deki film nasıl sonuçlanacak?
Yaklaşık iki aydır hem bölgesel hem küresel ölçekte ana gündem Kobani’ye kilitlenmiş durumda.
Kobani’nin bu denli dünya gündemine oturması, IŞİD’in önce Musul’u alması, ardından da Bağdat’a yönelmesi beklenirken aniden Erbil’e yönelmesi stratejisiyle gerçekleşti. Kobani küçücük bir kasaba. İran-Suriye aklının Türkiye’nin Suriye politikasına karşılık PKK’ye bahşettiği üç kantondan birisinin başkenti. Kobani’yi PKK açısından önemli kılan saikleri anlamak mümkündür. Ama şu anda olduğu gibi harabeye dönen bu küçücük kasabaya başta Amerika olmak üzere kelli felli dünya devletlerinin bu denli ilgisini izah etmeye çalışmak oldukça zahmetli bir iş haline gelmiştir.
Kobani öncesi var olan güç dengelerini gözünüzde şöyle bir canlandırın:
ABD ile İran birbirlerinin kuyusunu kazan iki amansız düşman. Türkiye ile Suriye zaten birbirleriyle kanlı bıçaklı. Suriye politikaları yüzünden Türkiye ile İran birbirleriyle küs. Esad’ı devirme politikasından vazgeçen ABD ile Esad’ı devirmeye ayarlı Türkiye ilişkileri oldukça soğuk. Güney Kürdistan ile Türkiye arasında sıcak ilişkiler sürerken Türkiye ile Bağdat yönetimi arasındaki ilişkiler tamamen kopuk.
Yine Kobani’ye dönelim. IŞİD’in Erbil’den sonra Kobani’ye yönelmesi güçler dengesini alt üst etti. Kobani’den bakınca bölgede ve dünyada IŞİD dışında düşman yok, herkes dost olmuş durumda. Bu aşamadan sonra ilginç bir tablo oluşmaya başladı:
ABD ile İran, IŞİD karşıtlığı üzerinden Kobani’de ilginç bir yanaşık düzen sergilemeye başladı. Birbirlerinin kuyusunu kazan iki amansız düşman, hâlihazırda Kobani üzerinden fiili bir ortaklık görüntüsü vermeye başladılar. Yan yana gelmeleri bile hayal addedilen tüm yerel-bölgesel-küresel güçler Kobani ortak paydasında buluştular. Devasa şehirler ya da ülkeler üzerinden asla ittifak görüntüsü çizemeyecek olan onlarca farklı kutup, küçücük bir kasaba olan Kobani üzerinden bir araya gelebiliyorlarsa, o halde Kobani sadece Kobani değildir, demektir. Bakmayın siz Apologların içerde Kobani üzerinden kimi zaman dramatik mersiyelerle, kimi zaman zafer naralarıyla boy gösterdiklerine. Kobani küçücük olsa da ifade ettiği anlam, müdahil çevrelerin devasa Ortadoğu planlarının simgesi olmuş durumda.
Ayrıca Kobani üzerinden oluşmuş görüntüsü veren uzlaşmaz düşmanların ittifak görüntülerine de aldanmayın. Amerika’nın başını çektiği dünya emperyalizminin Ortadoğu için öngördüğü dizayn çabaları kapsamında Irak işgalinin ifade ettiği anlam ne ise; Suriye olayları üzerinden güttüğü politikanın anlamı ne ise Kobani üzerinden de bölgeye yaptığı yeni müdahalenin amacı bunlardan başka bir şey değildir.
Küresel emperyalizmin kadim bir geleneği vardır. Müdahale ettiği yerlerin belli özellikler taşımasına özen gösterir. Evvela müdahale edeceği yerlerin stratejik öneminin maximum düzeyde olması gerekir. Ya da önemli bir maddi getirisinin olması gerekiyor ki, burada da ya önemli yer altı kaynaklarına sahip olması ya da önemli derecede enerji koridoru işlevini görmesi gerekir. Bu doğrultuda Kobani’ye bakarsanız, belki de bu küçücük kasaba çok da işlevsel görünmeyebilir. O halde Kobani benzeri yeni stratejilerle yeni Kobanilerin devamının geleceğini öngörmek mümkündür.
Hep şu strateji dillendirilir; Irak ve Güney Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e ulaştırılması için Akdeniz ile Güney Kürdistan arasında güvenli bir enerji koridoru açılmaya çalışılıyor. Bunun için de koridor boyunca yol temizliği çalışmaları yürütülüyor.
Bu stratejinin anlamı, Kobani’yi de içine alan ve diğer kantonların da içerisinde bulunduğu tüm güzergâhın Kobanileştirilmesi. Yani çatışma alanlarının diğer kantonları ve kantonlar arasında kalan bağlantılı bölgeleri içine alacak şekilde genişletilerek koridor planının tamamlanmasına çalışılması.
Bu strateji, Kobani’den sonra şimdilik tehlike çanlarının çalmaya başladığı Afrin ve yakın gelecekte Cezire kantonlarının da bir şekilde çatışma alanlarına dönüştürülmesini gerektiriyor. Hâl böyle olunca ilginçlikler de peş peşe gün yüzüne çıkıyor. İran ve Suriye, yaptıkları kanton bağışıyla PKK/PYD’nin gönlünde taht kurmuşken, Kobani kuşatmasında öne geçen Amerika, PKK/PYD’nin gönlündeki İran-Suriye tahtına oturmak için bomba üstüne bomba yağdırıyor. İran ile ABD, Kobani’yi birbirlerine kaptırmamak için her türlü manevraları sergileyip sahte ittifak görüntüleri bile çizerken, bunu özgürlük arayışı olarak algılayan PKK/PYD “Bıji Esad” ile “Bıji Obama” sloganları arasında şaşkınları oynuyor.
İşin esası, koridor güzergâhında yer alan Kürtlerin, daha doğrusu Kürtlere silah zoruyla istikamet tayin eden PKK/PYD’nin nihayette hangi tarafta karar kılacağı üzerinden manevralar yürütülüyor. Kobani üzerinden ABD kadar İran da öne çıkmaya çalışsa da şimdilik PKK/PYD’nin gönlü Amerikan sevgisiyle dolup taşmış durumda. İleride diğer kantonlara yönelik IŞİD ya da Nusra saldırıları olursa, ki kuvvetle muhtemel, olası uçak sortileriyle Amerikan sevdasının sözde “Anti Emperyalist” PKK/PYD’nin gönlüne sığmayacağı kesindir. Zaten Amerika kendi aşkını enjekte etme metodu olarak bu yöntemi genelde hep kullanıyor. Önce terbiye metodunu devreye sokuyor, ardından da kurtarıcı rolüne bürünerek devreye giriyor. Önce Türkiye ile iş tutan KDP’ye karşı bu yöntemi kullandı, hemen sonrasında Kobani’de aynı yöntemi devreye soktu. Sırada ise Afrin ve Cezire kantonları var. Burada da aynı yönteme yöneleceği kuvvetle muhtemel.
Şu anda “ittifak” görüntüsü veren ABD-İran ikilisinin ayrışacağı, hatta örtülü mücadeleden açık mücadeleye geçeceği nokta da bu aşamada baş gösterecektir.
Şayet Amerika bu yönteminde başarılı olursa, PKK/PYD bir yönüyle Amerikan aşkına meftun olup gebe kalacak, diğer yönüyle de kantonların velinimeti olan İran-Suriye ile karşı karşıya kalacak.
Elbette bu planlamalar yapılırken ne Amerika ne de İran, IŞİD faktörünü çok da göz önüne almamaktadırlar. Neticede önemsemediklerinden midir, yoksa bir şeyler bildiklerinden midir ikisi de IŞİD’i şimdilik kalıcı bir faktör olarak görmemektedir. Yavaş yavaş Amerikan aşkına aldanıp Kandil’den ahkâm kesen PKK yönetimi bu aşamada Amerikan aşkı ile İran baskısı arasında nasıl bir tercih yapacak? İran-Suriye politikalarına karşı ABD’den yana saf tutarsa Kandil tehlikeye gireceği gibi kanton güzergâhı da PKK/PYD için güvenli bölge olmaktan çıkar.
Şayet PKK/PYD, İran-Suriye ittifakından kopartılamazsa koridor planı başarıya ulaşmaz. Bu durumda Amerika yeniden kördüğüme dönüşen Suriye politikasına kaldığı yerden devam etmeye karar verebilir. Bu durumda Amerika, eski geleneksel müttefikleriyle şimdilik silah akışını minimize ettiği silahlı muhalif gruplara yeniden yönelerek muhaliflerle Suriye rejimi arasındaki güç dengesini istediği boyutta ayarlamaya yönelecektir. Bu kez kantonları düşman belleyecek olan sadece IŞİD olmaz. Amerikan desteğini alacak her grup aynı zamanda kantonları da hedefine koyacaktır.
Kısacası şu anda bölgesel ve küresel aktörlerin güç mücadelesinden “kanton özgürlüğü” devşirmeyi hayal eden PKK/PYD’nin geldiği nokta, “Biz olmadan Ortadoğu’da yaprak bile kımıldamaz” diyen Türkiye’nin birkaç yıl önceki abartılı durumunu akıllara getirmektedir. Suriye politikasında en yakın müttefikleri Türkiye’yi bile harcayan güç odaklarının kucaktan kucağa atlayan bir örgütü harcamaları herhalde zor olmasa gerek. Kaldı ki düne kadar en gelişmiş silahlarla desteklenen örgütlerin Suriye sahasında nasıl da bir çırpıda harcandığını, en ılımlılarının bile nasıl çırılçıplak ortada bırakıldıklarını, kendilerine geleceğin devlet başkanı, başbakanı vs payesi biçen nicelerinin bugün mecburen katılmak için IŞİD’in kapılarında kuyruğa geçtiklerini herkes bilmektedir.
Suriye öyle bir durumdadır ki, uzlaşıdan hariç, çatışmaya dayalı her türlü atraksiyonların eninde sonunda başarısızlıkla sonuçlandığı bir laboratuar haline gelmiştir. Yenişememe durumu neredeyse bir kural haline gelmiştir. Başarısızlıkla sonuçlanan her bir çatışmacı atılım ise dönüp müdahil/muharip unsurların başını yemiştir.
diyarbakırhaber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.