Aynur SÜLÜN
Kocasını yönetme sevdası kadını bitiriyor
Hayatın her alanında, her kurumda bir başkan, müdür, yani kısaca yönetici olmak zorundadır. Çünkü yöneticisi olmayan bir kurumda her kafadan bir ses çıkacak ve işler asla istenildiği gibi yürümeyecektir. Arkadaşlık ilişkilerinde bile reislik yapan, toparlayan, kararların çoğunu alan biri mutlaka vardır. Allah Resulü (sav) “Üç kişi yola çıktığında mutlaka aralarından birisini reis seçsin” buyurarak yöneticinin yolculukta bile ne kadar gerekli olduğunu belirtmiştir.
Toplumun en tabiî kurumu¬ olan ailenin de ayakta kalabilmesi için bir yöneticiye ihtiyacı vardır. Bugün maalesef eşitlik iddialarıyla ailesinin üzerinde kayyum olarak yaratılan erkek yöneticilikten soyutlanmaya çalışılıyor. Kadın hakları örgütlerinin, feminist medyanın baskılarıyla birçok dindar geçinen yazar bile çağdışı sayılmamak için ailede yönetimin kimin elinde olması gerektiği gerçeğini tersyüz ediyor.
Ailede yönetim söz konusu olduğunda her alanda olması gereken yönetici kavramı yıkılıp yerine “aile içi demokrasi” ilkesi dayatılıyor. Aslında ailede hiç kimsenin öne çıkmaması, herkesin eşit söz hakkına sahip olması mümkün değildir. İdare mutlaka birinin eline geçmiştir ve diğerleri de ona tabi olmuştur.
Ailede kimin reis olması gerektiğini Yüce Rabbimiz Nisa suresi 34. Ayeti kerimede belirtmiş ve “Erkekler kadınlar üzerine kayyumdur(yönetici ve koruyucudur)” buyurmuştur.
Aile içinde yöneticilik güç ve iradeye dayanan bir vazife olduğundan şefkat ve teslimiyet üzere yaratılan kadının bu görevi üstlenmesi onun fıtratını bozar. İktidarlık otoriteyi gerektirdiği için muktedir olan kadının kocasına karşı saygısını, yumuşaklığını, nezaketini ve teslimiyetini yok eder. Kadınlar her ne kadar iktidarlığa talip olsalar da hükmettikleri erkeğe karşı saygı duymazlar ve erkekleşirler. Bilakis fıtratları gereği kendilerini yöneten erkeğe saygı duyarlar. Üstelik iktidarlık evladına karşı şefkat kahramanı olarak yaratılan kadının şefkat duygularını yok ettiğinden; kadın çocuğuna babalık yapmaya başlar. Erkekleşmiş bir kadına hiçbir erkek tahammül edemezken; sevgisiz, şefkatsiz, ruhsuz bir annenin elinde de ruh sağlığı bozuk çocuklar yetişir.
Erkeği liderlik vasıflarıyla donatan Rabbimiz ona yönetim görevini vererek aslında kadının fıtri özelliklerini; yani kadınlığını, anneliğini, o hassas ruhunu korumayı dilemiştir. Ailenin korunması da ancak kadının bu özelliklerinin korunmasıyla mümkündür.
Toplum olarak her ne kadar ataerkil bir yapıya sahip olduğumuz söylense de aslında evle alakalı birçok kararın kadına bırakıldığı; yani kadının “içişleri müdürü” olduğu bir toplumuz. Fakat önceden kadınlar kocasıyla iktidar mücadelesi yapmaz, her işini ona danışır, son kararın ondan çıkması gerektiğine inanır, kocasını alttan almayı, saygı duymayı, elindekiyle yetinmeyi bilirken; şimdilerde, feminist cereyanın kışkırtmalarıyla kocaları üzerinde otorite kurma haklarının olduğuna inandılar.
Kışkırtılan kadınlar hakları için mücadele ettiklerini zannetseler de aslında kocalarının tüm haklarını elinden almak, onun alıp verdiği nefesi kontrol etmek, son sözü söylemek, her dediğini yaptırmak için mücadele ediyorlar.
Halbuki yöneticilik bir karar verme mekanizmasıdır. Yapılan araştırmalar kadınların erkeklerden çok düşündükleri halde karar vermekte zorlandıklarını; erkeklerin de daha az düşünüp daha hızlı ve isabetli karar verebildiğini ortaya koymuştur. Ayrıca kadınlar erkeklere oranla daha aceleci ve sabırsız olduklarından bu vasıflar bir yöneticilik için uygun değildir.
Yöneticiliğin ilk şartı adalet ve merhamettir. Kadınlar her ne kadar merhametli olsalar da duygusal oldukları için adaletli olmak hususunda bazen zaafiyet sergileyebilirler. Haklıdan yana değil, sevdiklerinden ve acıdıklarından yana olurlar.
Üstelik kadın yönetici olduğunda aslında kendi ruhunun ihtiyacı olan bağları kopartmış olur. Kadında yaradılışındaki teslimiyet duygusundan dolayı sevme ve bağlanma arzusu vardır. Bağlanmak için de güvenmek gereklidir. Kadın hükmettiği erkeğe saygı duymaz; saygı duymadığına güvenmez, bağlanmaz. Böylece ihtiyacı olduğu bağlardan kopar ve yalnızlaşır.
Muktedir kadın, kocasıyla muhabbet etme hakkından vazgeçmiş demektir. Çünkü sertleştiğinden kocasında “Senin ilgi ve alakana ihtiyacım var” hissi uyandırmaz. Erkek de erkekleşen kadının korunup kollanma, ilgi duyulmayı isteme gibi ihtiyaçlarını görmezden gelir; hatta bunlara ihtiyacının olmadığını düşünür ve olan yine kadına olur.
Feminist kışkırtmaların hücumuna maruz kaldığı için asli rollerinden sıyrılan kadınların yeniden fıtratına dönmesini sağlayacak çalışmalar yapmalı; eşrefi mahlûk olarak yaratılan insanın fıtratını bozan yayın ve çalışmalara karşı ciddi tedbirler alınmalıdır. Aksi takdirde cinnetlerin, aile içi cinayetlerin, şiddetin ve boşanmaların önüne geçilemeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.