Koçgiri Katliamı (1921)
Kürdler, ya tarih kitaplarından tamamen silinmiş ya da tarihleri düşmanları tarafından yazılmıştır.
Necat ÖZDEMİR
Tarih boyunca Kürd halkına yapılan katliamlar silsilesinin bir halkasının adı da Koçgiri’dir. Ancak diğer katliamlar gibi bu katliam da sonraki nesiller tarafından gereği gibi öğrenilememiş ve analize tabi tutulmamıştır. Çünkü Kürdler, ya tarih kitaplarından tamamen silinmiş ya da tarihleri düşmanları tarafından yazılmıştır. Dünyaca ünlü tarihçi Arnold Toynbee’nin “Bir millet için en büyük felaket, tarihinin düşmanları tarafından yazılmasıdır” sözünde vurguladığı üzere, Kürdler maddi katliamların yanında düşmanları eliyle tarihlerinin saptırılması felaketine de maruz kalmışlardır.
Güney-batı Dêrsim olarak da bilinen Koçgiri, 1920’li yıllarda 135 köy ve kırk bini aşkın nüfustan oluşmaktaydı. Bu bölge 18. yüzyıl sonlarında, Osmanlı Sadrazamı Kör Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın, Kürdistan’daki tenkil harekâtı sırasında ilk darbeyi yemiştir. Birçok çatışmanın yaşandığı bu harekâtta Sadrazam ve Serdar Kör Yusuf Ziyaeddin Paşa, eski Osmanlı yöneticileri gibi Alevi Kürdleri olan bölge halkından bir gecede hileyle 150 aşiret reisinin başını keserek, aşiretleri cezalandırma yoluna gitmişlerdir.
Katliamlarla dolu acı bir mirası devralan Kürd büyükleri, bu mazlum halkın birlik ve dirliğini sağlamak için yirminci yüzyılda daha sistematik ve kurumsal siyasi çalışmalarda bulunmuş, İstanbul merkezli birçok hareket ve cemiyet açıkça faaliyete başlamıştır. Bunların en önemli ve kitlesel olanı Seyyid Abdulkadir liderliğindeki Kürdistan Teali Cemiyeti olmuştur. Dini ve milli meziyetleriyle her bakımdan Kürd toplumunu temsil eden bu cemiyet, Kürdistan şehirlerindeki etkinliği ve siyasi çalışmalarıyla da nam salmıştı.
İttihad ve Terakki’den sonra ikinci büyük güç olup iktidara geçen Hürriyet ve İtilaf Fırkası doğrudan Kürdistan Teali Cemiyeti ile ilişkiye geçerek, Kürdler’e özerklik verilmesi temelinde bir anlaşma yapmıştı. Kürdistan Teali Cemiyeti ile Ferid Paşa kabinesi arasında imzalanan bu anlaşmada şöyle denilmekteydi:
“Programında esasen mahalli yönetim biçimini kabul eden Hürriyet ve İtilaf Fırkası Genel Merkezi ile Kürdistan Cemiyeti arasında, aşağıdaki madde üzerinde tam anlaşma sağlanarak, her iki taraf Allah’ın yardımına dayanarak ülkenin kurtuluşu ve halifeliğin haklarının korunması için ortak çalışmaya söz verirler.
Madde: Çoğunlukla Kürd halkının oturduğu memleketler siyaset olarak İslâm halifeliğine ve Osmanlı saltanatına bağlı olmak şartıyla, toplam halkın çoğunluğu tarafından seçilecek bir Emirin başkanlığı altında özerk yönetime sahip olacaktır. 20 Aralık 1918”
Kürdlerin tarihi lideri Seyyid Abdülkadir başkanlığındaki Kürdistan Teali Cemiyeti Kürdistan’da hızlı bir şekilde şubelerini oluşturmuş, bu kapsamda Alişan Bey’i cemiyetin Dêrsim şubesini kurmak üzere görevlendirmiş, o da Baytar Nuri ile beraber şubeyi açmıştır. Ayrıca Koçgiri (Zara), Divriği, Kangal, Hafik, İmraniye, Beypazar, Celalli, Sincan, Hamo, Zınara ve Domura’da da cemiyet adına çalışmalarda bulunmuşlardır.
M. Kemal Erzurum Kongresi zamanında Alişan Bey ve Baytar Nuri’ye kongre kararlarının Kürdleri de kapsadığı söylemiyle milletvekilliği teklifinde bulunmuş; ancak onlar bu teklifi reddetmişlerdir.
Kürd cemiyetleri içindeki gençlik kesimi ve Bedirhanlar öncülüğündeki Kürd Teşkilat-ı İctimaiye Cemiyeti bağımsızlığı dillendirmekte; Seyyid Abdülkadir liderliğindeki Kürdistan Teali Cemiyeti ise, “Türkler’in bu düşkün zamanında onlara darbe vurulmasının Kürdlük şiarına yakışmadığı” gerekçesiyle ve Osmanlı hükümetinin Kürdistan’a muhtariyet vermeyi kabul ettiğini söyleyerek beklenmesi gerektiğini savunmaktaydı.
Koçgirililer, bu ikilem içinde harekete geçmişlerdi. Bir yandan, Kürdistan Teali Cemiyeti ile İstanbul Hükümeti arasında yapılan gizli anlaşmada öngörülen statüyü ve Sevr Antlaşması’nın 62/64. maddelerinde öngörülen “özerklik” statüsünü gündeme getiriyor, diğer yandan Koçgirililer’in yoğun olarak yaşadıkları Zara, Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah kazalarının bağlı bulunacağı bir vilayet oluşturulması ve yönetimine yerli Kürdler’den birinin atanması isteniyordu.
1920 yılının başlarında Baytar Nuri, Yellice nahiyesinde Hüseyin Abdal tekkesinde Cangaben ve Kurmeşan gibi aşiretlerin liderleriyle bir toplantı düzenlemiş, 25 Kasım 1920′de de “Batı Dersim Aşiret Reisleri”, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Sevr Antlaşması’nın uygulanması gerektiğini ve aksi halde silah zoruyla bu hakkı elde etmeye mecbur kalacaklarını bildirmişlerdi.
Türkiye Büyük Meclis Hükümeti Koçgiri aşireti reisi Alişan Bey’i Refahiye kaymakam vekilliğine, kardeşi Haydar Bey’i de İmraniye bucak müdürlüğüne atayarak çatışmayı önlemeye çalışmış, başkaldırı, bölgedeki 6. Süvari Alayı’nın bir grup asker kaçağını yakalamak isterken çıkan çatışmalarla 6 Mart 1921’de başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti Sakallı Nurettin Paşanın Merkez Ordusu’nun emrinde Topal Osman Ağanın bizzat komuta ettiği 42. ve 47. Giresun Alaylarını isyanı bastırmakla görevlendirmiştir.
6 Mart 1921 tarihinde Sivas’ın Koçgiri (Zara) ilçesinde Kürdler’e yapılacak yeni katliamın fişekleri artık patlamış, katliam sonrası Sivas’a vali olarak atanan Ebubekir Hazım Tepeyran Koçgiri katliamının Nurettin Paşa adlı komutanın vahşiliğinin bir sonucu olduğunu itiraf etmiştir.
Nurettin Paşa 14 Mart 1921 tarihli “ayaktakımı Kürdler” ifadesini içeren bildirisinde gelişmeleri şöyle anlatmaktaydı: “Sivas iline bağlı Zara ilçesi (bu ilçeye ‘Koçkiri’ de denir) sınırları içinde yerleşik bulunan Koçkiri aşiretleri arasına sokulan bazı arabulucu kötü amaçlı kişilerin kandırdığı bu aşiret reislerinden çoğunun rıza ve muvafakatları dışında bir kısım ayaktakımı Kürdler, Ümraniye’deki askeri müfrezeye saldırmış ve bazı subaylarla Ümraniye’de bulunan Zara ilçesi kaymakamını tutuklamışlardır. Bu ayaklanmacılar, davranışlarının nedeni olarak, hükümetin sözde Kürtleri vuracağını söylemesiyle korku ve kaygıya kapılmış olduklarını yaymışlar…” (Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı, Gürer yayınları, s.211)
Nisan’da harekâtın birinci evresi sona erdiğinde başkaldıran Kürdler küçük gruplar halinde dağılarak kuzey ve kuzeydoğu yönündeki bölgelere çekilmişlerdir. Yoğunlaşan harekâtlar neticesinde 17 Haziran 1921 tarihinde Haydar Bey’in kardeşi Alişan ve 32 ileri gelen ile 500’den fazla kişi teslim olmuş, bunlar mahkeme için Sivas’a gönderilmiş, başkaldırı böylece kanlı bir şekilde tamamen bastırılmıştır.
Başkaldırı sonunda Sivas valisi şu itiraflarda bulunmuştur: “Böylelikle Ümraniye bucağına ve Zara ilçesinin merkezine bağlı köylerden 76 ve Divriki ilçesinde 57 toplam 132, savaştaki düşman istihkamları gibi yakılmış, yıkılmış ve yüzlerce nüfus öldürülmüştür. Ayrıca bütün mal, eşya, zahire ve hayvanları yağmalanmıştır. Binlerce nüfus da dağlarda, kırlarda açlıktan ve sefaletten ölüme mahkûm edilmiştir…
Nurettin Paşa, hükümetin güvenip kendisine verdiği yetkiyi pek kötü kullanarak yarattığı facialarla yetinmemiş, Koçkiri ileri gelenlerinden öldürülen ya da can korkusuyla dağlarda saklanan kişilerin ailelerini de Sivas’a sürmüştü” (Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı, Gürer yayınları, s. 216, 218)
Yüzlerce kişinin hunharca öldürüldüğü, tecavüzlerin yaşandığı, mal ve hayvanların yağmalandığı, köylerin yakıldığı, binlerce kişinin dağlarda ölüme mahkum edildiği Koçgiri başkaldırısının önemli isimlerinden olan Alîşêr ve karısı Zarîfe ise, 9 Temmuz 1937 Cuma günü, Kafat köyü yakınlarında barındıkları bir mağarada, Zeynel, Rehber ve Efendi adlı kişiler tarafından öldürülmüşlerdir. Zeynel tarafından Alişêr’in kafası kesilerek Albay Nazmi Sevgen’e teslim edilmiştir.
Koçgiri Katliamı Osmanlı sonrası kurulan idarenin Kürdler’e yönelik ilk icraatı olarak, adeta ardından gelecek vahşi uygulama ve katliamların habercisi olmuştur. Bu katliamı 1925, Zilan, Dêrsim ve diğer katliamlar izlemiştir.
Kaynaklar
Mehmet Bayrak, Koçgiri İsyanı Ve Alişêr İle Zarife
Oral Çalışlar, Dersim’den Önce Koçgiri Katliamı
Koçgiri İsyanı, Vikipedi
(ramanaronak.wordpress.com)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.