Abdullah ASLAN
Kör ve sağırlar sadece BDP’liler mi?
Günlerdir İslamî Sivil Toplum Kuruluşlarına yapılan saldırıları konuşuyoruz, bunun ardındaki muhtemel fitneyi haykırıyoruz, sorumluluk sahiplerini iz’ana ve duyarlılığa çağırıyoruz. Ancak birkaç duyarlı sivil toplum kuruluşu ve bir iki şahsiyetin dışında maalesef canları istediğinde medyayı ve ekranları mesken edinenlerin hiçbirinde çıt bile yok. Bu mesele nedir, niye başladı, kim başlattı? diye hiçbir merakları olmadığı gibi bir dertleri de yok gibi.
Sivil toplum kuruluşlarından Özgür-Der, merkez olarak buna tepkisini bir duyarlılık ve sorumluluk bilincinde ortaya koyarken, Mazlum der ve Memur-Sen ile Akıncılar Derneği gibi kuruluşlar da lokal da olsa tepkilerini duyurmaya çalıştılar. Yazarlardan Faruk Köse İle Sıtkı Zilan’ın ortaya koydukları tavır da takdire şayandı. Sorumluluklarının gereğini yapan bu kuruluş ve şahsiyetlere yine sorumluluk sahibi bir insan olarak takdir etmek görevimiz olsa gerek.
Özellikle Sıtkı Zilan’ın son yazısındaki, “PKK, DTK ve BDP’de bir tedirginlik, görmezden gelme, küçük görme, dışlama eğilimi mevcuttur. Bu da yetmezmiş gibi, ferasetten yoksun Apocu gençler sağa sola saldırmakta, halkın huzurunu bozmakta ve şiddet yoluyla alan hâkimiyetini muhafaza etmeye çalışmaktadırlar. PKK’nin gençlik yapılanması ve KCK hukuki, ilmi, Kürdistan halkının maslahatı açısından gayrimeşrudur. Saldırıları da terör eylemi kapsamına girer. Lakin buna rağmen BDP, DTK ve bu yelpazedeki siyasiler suskun kalmakta veya Dicle Üniversitesinde olduğu gibi; bir kısım gençleri yurtsever, bir kısmını da hain ilan etmektedirler” satırların altına imza atmak duyarlı her İslamî ve Kürdî bireylerin takınacağı tavırdır.
Sıtkı Bey’in “Buna karşı HÜDA-PAR çevresi disiplinli, mutedil, bu halkın geleceğinde söz sahibi olabilecek istidada sahiptir. Bunu çekemeyenler vardır. Bence sabretmek en iyisidir…” tespitine de aynen katılıyorum. Fakat mağdur tarafın sabırda sebat etmesi için yardımcı olmak bizim görevimiz olmalı, yoksa sabrı zorlanan tarafı yalınız bırakmak sabrı zorlayan taraftan yana olmak olacaktır.
Bütün bu saldırılar karşısında sus-pus olup üç maymunu oynayan koca bir sözüm ona İslamî medyanın kimden yana olduğunu bir daha insan müşahede ediyor. Bırakın saldırılar karşında suskun kalmayı, gazete köşelerini PKK muhibbi stratejistlere bırakmak ne kadar İslamî ve PKK karşıtlığıdır. Bazen insan, bunların PKK karşıtlığı, İslamî yaşam veya düşünce ekseninde değil, ırkî ve milliyetçi esaslar çerçevesindedir diye düşünmüyor değil. Acaba takınan tavırla alakalı, “Biz şuan PKK’yle müzakeredeyiz ve belki de anlaşırız. Anlaştığımız takdirde de artık PKK’yle başka manada hiçbir sorunumuz kalmayacak ve yeter ki “bizden öldürmesin” başka da kime veya hangi camiaya ne yapıyorsa yapsın” mı? denmek isteniyor.
Duyarlılık sahibi herkesi ama herkesi bu konuda söz söylemeye çağırmak gerek. Özellikle çocukları başkaların oyunlarına gelen ebeveyn ve akrabalara görev düşüyor. Söz konusu şahısları, kime ve neye karşılık bu saldırıları gerçekleştirdiklerini sorgulatır zemine çekmek, bütün Bölge insanının üzerine farzdır. Herkes ama herkesin “SALDIRIYORSUNUZ DA NİYE SALDIRIYORSUNUZ?” diye saldırgan grubu sorgulayıcı tavırlarıyla hesap sandalyesine oturtması Bölge’nin ve hepimizin faydasına olacaktır. Yoksa bu hassas konuda kör ve sağırların sayısı bir hayli fazla olacaktır. Allah-u Teâla bizleri halk ve camia olarak, “sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler….” taifesinden eylemisin!
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.