Dr. Bekir TANK
Korona virüsünü de küresel bir gücün insana karşı küresel bir saldırısı olarak görmek yanlış mı olur?
Bu iddiayı bir komplo teorisi gibi değerlendirmeden hep birlikte bir beyin fırtınası estirmeye; aklımızı, basiretimizi ve ferasetimizi de seferber ederek birlikte bu virüsün izini sürmeye ne dersiniz?
Mesela, korona virüsü üretilebilen, taşınabilen veya üretilemiyorsa dahi istenen yerlere nokta atışı ile taşınabilen bir hastalık mıdır? Eğer böyle ise, bunu kimler ve niçin yapmaktadırlar? Bu virüsün bu kadar kısa bir zamanda bu kadar ölüme yol açması neyse de, bir müdahale olmadan bu kadar ülkeye bu kadar hızla yayılması mümkün mü? Korona virüsü üzerinden dünyaya panik ve ölümlü korku salanlar ile onu üretenler ve yayanlar aynı odak mı veya aralarında bir bağ ve bir işbirliği mi var? Dünya medyasını da bu amaç için tek bir merkezden sevk ve idare ettikleri izlenimi veren bu güç, korona korkusu ile teslim aldığı milyarlarca insanı neye-nereye yönlendiriyor? Korkuya kapılan bu insanlar canlarını kurtarmak için ne yapmakta, kime-neye sığınmaktadır?
Sormaya devam edelim… Canını kurtarma derdine düşen bu milyarlarca insanın kulağına bir kurtarıcı ve bir mehdi olarak fısıldanan bir ilaç veya bir aşı var mı? Yahut böyle bir ilacın yolda olduğu müjdesini insanların kulaklarına fısıldıyorlar mı?
En büyük ilaç şirketlerinin Amerika’da oldukları ve Amerika’daki -en azından bazı- sağlık alanında hizmet veren üniversitelerin müfredatlarının da bu ilaç şirketleri tarafından hazırlanıyor olması tabii midir?
Sizleri bilmem, ama bana göre, Avrupa’da İslamofobia ve ırkçılığın artan bir dozda devam etmesi ve Türkler başta olmak üzere en fazla da Müslümanları hedef alıyor olması doğal değildir. Çin rejiminin Uygur Türklerine yönelik uygulamaya başladığı malum vahşetler doğal değildir. İsrail’in onlarca yıldır işgal ettiği Golan Tepelerini ilhak etmesi olağan değildir. Kendi güvenliğini dışarıdan gelecek olası saldırılara karşı korumak amacıyla Suriye’ye giren Türkiye’yi Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duymaya çağıran ülkelerin israil’in Golan Tepelerini işgalini desteklemeleri olağan değildir. Hindistan’ın bir süre önce Özerk Keşmir’i ilhak etmesi ve bugünlerde de Müslümanlara karşı topyekûn bir saldırıya geçmesi olağan değildir. İŞİD gibi örgütlerin güya İslam adına ortaya çıkmaları ama sadece Müslümanları öldürmeleri ve girdikleri şehirleri yerle bir etmeleri olağan değildir. Afganistan’dan Yemen’e, Filistin’den Sudan’a, Irak, Suriye ve Mısır’dan Libya’ya kadar bütün bir İslam dünyasında işgal ve savaş halinin yaşatılması olağan değildir. Bu savaşta emperyalistlerin bir askerinin dahi burnunun kanamaması, ölenlerin Müslüman olmaları ve giderlerin de BAE ve Suudi gibi teslim alınmış rejimlere ödetiliyor olması olağan değildir.
İçeriden ve dışarıdan yapılagelen onca saldırılara rağmen hala ayakta kalmayı ve iç düzenini korumayı başaran Türkiye’nin Suriye’de bir sıcak savaşın içine çekilmesi olağan değildir.
Eğer adını koymak gerekirse, bütün bu kötülüklerin faili Siyonistler midir veya başka bir güç mü yahut Siyonistlerin başını çektikleri bir yapı mı, kesin bir cevabım olmaz. Bana öyle geliyor ki, onlar bu kötülüklerin faili olmasına failidir, ama yalnız değiller. Yani bir Kötüler Koalisyonu ile karşı karşıyayız dünyalılar olarak. Dünyalılar diyorum, çünkü bu kötülerin kötülüğü diğer canlılara ve hatta tabiata da dokunuyor. Bu koalisyonun içinde Amerika’sından İngiltere’sine, Mısır’ından israil’ine, Hristiyanlarından Hindularına, liberallerinden Müslümanlarına kadar ne ararsanız var. Çok isterdim ki, bunların içinde Müslümanları saymayayım. Ama ne yazık ki, bazı Müslümanlar da kimi söz ve eylemleriyle bu Kötüler Koalisyonunun kötülüklerine alet oluyorlar. Peki, ya bu Müslümanlardan biri bizzat kendimiz ise! Hayır, irkilmeyelim, paniklemeyelim, ama bu Kötüler Koalisyonunun karşısında mı yoksa kıyısından da olsa yakınında mı olduğumuzu gözden geçirelim. Çünkü insanız ve her daim bir yanımızdan yaklaşarak iyiden uzaklaştırmaya ve kötülere katmaya çalışan şeytan ve dostları vardır.
Günümüz dünyasının büyük kötülüklerinin failinin adı ve sanı her dönem ayrı olabilir, ama özellikleri hep aynı olagelmiştir. Kur’an’da o failler şöyle tanımlanıyor: “Kendilerine, ‘yeryüzünde fesat çıkarmayınız’ denildiğinde, ‘biz sadece halkı -ahlakı ve toplum nizamını düzeltip iyileştirmek isteyen-ıslah edicileriz’ derler.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.