Selahaddin YILDIRIM
Kritik bir süreç
Ülkemiz ve bölgemiz gayet kritik bir süreçten geçiyor. Bölgenin emperyalistler tarafından yeniden şekillendirilmek istendiği artık sır değil. ABD'nin Irak'a müdahalesi ve işgaliyle başlayan sürecin bölgeyi bu noktaya getireceğini kestiren olmamıştı. O yıllarda hemen hemen bütün bölge ülkeleri ABD'nin müdahale ve işgaline destek vermişti. ABD hiçbir dirençle karşılaşmadan Afganistan ve Irak'ı talan edip yağmaladı; üç milyona yakın müslümanı katletti. Çekip giderken de geriye sorunlar üreten bir yapı bıraktı. İşte bugün yaşadıklarımız ,o günlerde yapılmış yanlışların tabii bir sonucundan başka bir şey değildir.
Dün ABD'nin işgal ve talanına destek verenler bugün de benzer yanlışlarına devam etmekteler. Büyük oyunu fark edip birleşme, kaynaşma adımları atacaklarına, bencil iktidar ve dar ülke menfaatlerini gerekçe gösterip her biri bir süper gücün gölgesinde miskince duruyor.
Suriye meselesinde başından beri doğru bir çizgi tutturulamadı. Rejimi devirecekler hesabıyla muhaliflere yardım edildi. Her ülkenin bir gurubu oldu. Bu guruplar hiçbir zaman bir araya gelip bir güç de oluşturamadılar. Birlik olamadıkları için rejim Rusya ve İran'ın desteğiyle ayakta kalmayı başardı. Şimdi gelinen noktada muhalifler dağılmak ve önemli mevzilerini terk etmek durumuna düşürüldüler. Halep düştükten sonra büyük moral kaybı yaşayan muhalif savaşçıların tekrar toparlanması uzak bir ihtimal. Rusya, Suriye'de kalıcı olarak yerleşirse – ki vaziyet onu gösteriyor- muhaliflerin işi daha da zorlaşacak. Suriye'nin Rusya için ikinci bir Afganistan olacağı ihtimali de zayıf görünüyor. Çünkü Afganistan'ın o dönemdeki şartları ile bugünkü Suriye'nin şartları bir birinden çok farklı.
Türkiye, Suriye meselesinde tek başına bazı şeyler yapabilirim diye teşebbüslerde bulundu, ama buna müsaade edilmedi, edilmeyecek de. Bir şey yapılamadığı gibi başta İran,Irak,Suriye ve Mısır ile ilişkiler de kötüleşti. Rusya ile kötüleşen ilişkilerin yeniden iyileşmesinin faturası da ağır oldu. Rusya artık bölgede kalıcı bir güç haline geldi. Muhaliflerin en büyük kalesi Halep düşerken Türkiye hiçbir şey yapamadı. Yarın diğer yerlerde de aynı durum olacak ve yine bir şey yapılamayacak. Türkiye, İran ve diğer Arap ülkelerinin tek başlarına bir şey yapamayacaklarını anlamaları gerekir artık. ABD veya Rusya ile beraber yapılacak işlerin de nasıl sonuçlandığı belli. Tek çare bölgedeki birliğin,ümmetin gerçek gücünün tesis edilmesidir. Bu yönde adımlar atılmazsa her geçen gün ihtilaflar derinleşecek çok kanlı bir mezhep savaşına doğru yol alınacaktır. Bölgemizdeki yabancı müdahalesini sonlandırmanın tek yolu birliktir. Bugün bu hakikat anlaşılmaz ve gereği yapılmazsa yarın karşılaşacağımız şeyler bugünkünden çok daha vahim olacaktır.
Emperyalistlerin paylaşım planına direnen Türkiye susturulmak isteniyor. Son dönemlerde tırmandırılan terör saldırılarıyla verilmek istenen mesaj şudur: ‘Bölgedeki paylaşım ve yeniden şekillendirme planına ya boyun eğeceksin, ya da gideceksin'. Erdoğan bu dayatmaya karşı durmaya çalışıyor ama nereye kadar dayanabilir? Dışarıda tek başına bırakılmış bir ülkenin başındaki Erdoğan'ın, içeride de yalnız kaldığını görünce endişelenmemek elden değildir.
15 Temmuz darbe girişiminin hedefi Erdoğan'dı. O halledilseydi işler kendi denetimleri altına girmiş olacaktı. Şimdi bu hedeften vazgeçmiş olamazlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı saf dışı etmenin planları durmuş olamaz. Direk veya dolaylı bir şekilde onu ortadan kaldırmanın hesabı devam ediyor. Terör hiç bu kadar azdırılmamıştı çünkü. Ülkeyi istikrarsızlaştırmak ve peşinden Erdoğan'ı itibarsızlaştırıp düşürmek hedefleniyor.
Erdoğan'ın bu yoğun baskılar altında verdiği kararların ne derece sağlıklı olup olmadığı da tartışılıyor. Kimisi onu diktatörlükle itham ederken, kimileri de sorgusuz sualsiz her dediğini doğru bilip alkış tutuyor. Bu şakşakçı güruhun, ona diktatör diyenlerden daha tehlikeli olduğunu söylemeye gerek var mı? Şakşakçı zihniyet büyük misyon sahibi bir lider için felaketlerin en büyüğüdür.
Bence bazı işler yanlış gidiyor. Hem dışarda, hem de içerde önemli bazı konuların MHP'nin ve diğer ulusalcı kanadın arzusu istikametinde şekillendiği malum. Bu ulusalcı milliyetçi tayfanın şu hengamede karar mekanizmalarında etkin duruma gelmesinin ne ülkeye ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hayır sağlamayacağı kanaatindeyim
Dış politikada Rusya, iç politikada ise ulusalcılarla ortaklık yapma durumuna Cumhurbaşkan Erdoğan'ı kim düşürdü? 15 Temmuz askeri darbesinin başarısız kalmasından sonra ABD'nin uyguladığ (B) planı budur bence. Bu her iki ortak güvenilir değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunlara mecbur değildir. Ülke her gün kan kaybederken belli odaklardan da korku ve panik havası estirilmeye çalışılıyor. Sistemli ve sinsice uygulanan psikolojik savaş oyunlarına da dikkat etmek lazım. Allah bu ülkeyi ve bu ümmeti düşmanlarının tuzaklarından korusun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.