"Kudüs'ün işgalle İslam'dan alınması asla kabul edilebilir değildir"

"Kudüs'ün işgalle İslam'dan alınması asla kabul edilebilir değildir"

Başbakan Binali Yıldırım, "14 asırdır İslam'ın olan Kudüs'ün, dünyada hiçbir devletin kabul etmediği bir işgalle İslam'dan alınması asla kabul edilebilir değildir." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, Vakıflar Haftası Açılışı ve Uluslararası Kudüs Vakıfları Forumu münasebetiyle verilen akşam yemeğinde konuklara hitap etti.

Yıldırım, İslam medeniyetinin, tarihte en başından beri bir şehir kültürü olarak da hep kendini gösterdiğini belirterek, İslam şehirlerinin maneviyatlarının adeta birer aynası olarak şekillendiğini, tarih boyunca Mekke'de, Medine'de, Kudüs'te, Şam'da, Bağdat'ta, Kahire'de, Buhara'da, Saraybosna'da, İstanbul'da ve daha nice pek çok şehirde, İslam medeniyetinin vakıflar yoluyla en güzel şekilde vücut bularak bugünlere kadar geldiğini söyledi.

İslam şehirlerinde üç büyük dinin ibadethanelerinin bir arada bulunmasının, İslamiyet'in hürriyet ve insaniyet anlayışının en doğal tezahürü olarak ortaya çıktığını aktaran Yıldırım, "Her kesim kendi vakıflarıyla bu şehirlerde yerini almış, Avrupa'da insanlar gettolarda hapsedilirken, İslam şehirlerinde herkes güvence içinde kendi dinini, inancını, ibadetini ve yaşantısını sürdürebilmiştir. Biz işte böyle bir medeniyetin sahibiyiz ve bunu en güzel şekilde devam ettirmekten de aynı zamanda sorumluyuz. Vakıf bir hayır ve hizmet kurumudur. Osmanlı döneminde bilhassa medreseler, aşevleri, şifahaneler, huzurevleri, hastaneler, dul ve yetim evleri, köprüler, yollar, camiler, su kanalları ve bugün bizi hayran bırakan birçok eser, vakıflar marifetiyle yaptırılmıştır." ifadelerini kullandı.

"Kudüs'te hayat, her sabah yeniden başlayan bir mücadeledir"

Başbakan Yıldırım, vakıfların hayatın her alanında etkisini gösteren kurumlar olduğunu, bugün de birçok sosyal, kültürel, hayır ve dini hizmetlerin vakıflar eliyle sürdürüldüğünü aktararak, şunları kaydetti:

"Lakin Kudüs'e geldiğimizde bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Süre giden işgal, Kudüs vakıflarına mutat hizmetlerin çok ötesinde bir görev ve mesuliyet yüklemektedir. Bu vakıflar, Filistin ve Kudüs davasını omuzlamak durumuyla da karşı karşıya kalmışlardır. İslam Halifesi Hz. Ömer'in büyük bir tevazu ile girdiği ve en kıymetli mukaddes emanet olarak teslim aldığı Kudüs, bugün duvarlarla, kontrol noktalarıyla, Filistinli kardeşlerimizden dahi koparılmaya çalışılmaktadır. Bugün Kudüs'te hayat, ecdat emaneti İslam eserlerinin muhafazasından Kudüs halkının maddi ve manevi ayakta kalabilmesine, evini onarabilmesinden kabristanına sahip çıkabilmesine, bin yıllık tarihi çeşmelerin suyunun akmasından gençlerin yanlış yollara sapmak yerine ilim ve irfanla donanmasına, müminlerin Aksa'ya varıp da secde edebilmesine, her sabah yeniden başlayan bir mücadeledir."

Tüm İslam alemi olarak, Kudüs'e omuz vermenin herkesin boynunun borcu olduğunu vurgulayan Yıldırım, "İmkanı olan herkesin gidip Aksa'da Kudüslü kardeşlerimizle saf tutması, esnafından el emeği göz nuru Filistin'in ürünlerinden alması, Filistin otellerinde konaklaması, ümmetçe Kudüs'e sahip çıktığımızın, çıkacağımızın en güzel göstergesi olacaktır." dedi.

Başbakan Yıldırım, Türkiye olarak Kudüs halkına ve vakıflarına destek verebilmek için çalışmaları sürdürdüklerini dile getirerek, "Tüm dünya genelinde gururumuz olan TİKA başta olmak üzere, çeşitli kuruluşlarımızla Kudüs'teki dükkanların restorasyonu, ticaretin kuvvetlendirilmesi, Filistinli kardeşlerimizin meslek bilgilerini artırmaları, hastanelerin ihtiyaçlarının karşılanması, kız öğrenciler için yurt inşası, diğer pek çok projeyi gerçekleştirdik, gerçekleştiriyoruz. Vatandaşlarımız Umre programları dahilinde veya müstakilen Kudüs'ü ziyaret edip, bu muazzam dini, kültürel mirası yaşamaktan hemhal olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorlar. Esasen Filistinli kardeşlerimizin işgal karşısındaki vakarlarını görünce, Kudüs'e karşı o mesuliyetleri kendileri de bir vazife olarak üstlenmiş oluyorlar." diye konuştu.

"Bu kutsal mekanlar sahipsiz bırakılmaz"

Önümüzdeki günlerde Batı Şeria'nın, Gazze'nin, Doğu Kudüs'ün ve dolayısıyla Harem-i Şerif'in, İsrail işgali altına girmesinin 50'nci yılının yaşanacağını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:

"Aradan geçen 50 yıla baktığımızda, Filistin halkının yaşadığı acıyı iliklerimize kadar hissediyoruz. 14 asırdır İslam'ın olan Kudüs'ün, dünyada hiçbir devletin kabul etmediği bir işgalle İslam'dan alınması, insanlığın ortak mirası olmaktan çıkarılması, asla kabul edilebilir değildir. Zihinlerden bu Kudüs sevgisi silinemez. Bu ümmet ilk kıblesini unutmaz. Bu kutsal mekanlar sahipsiz bırakılmaz. Bu ebedi nöbetler bitmez. Miracın vuku bulduğu bu mukaddes topraklar Müslümansız kalmaz. Kudüs'e sahip çıkma, hizmet etme anlayışımız Hz. Ömer'e, Selahaddin Eyyubi'ye, Yavuz Sultan Selim'e layık olmak demektir. Hz. Peygamberimizin ümmetinden olabilmek, kendimize yakışanı yapabilmektir. Kudüs'teki İslam ve Hristiyan mirasının korunması, İsrail'in işgalci güç olarak hukuken de mesuliyetidir. Ancak ne yazık ki UNESCO misyonunun dahi Kudüs'ü ziyareti engellenmektedir. Kudüs'ün tarihi statüsüne halel getirecek her türlü adımdan kaçınmak gerekir. Bunu tüm uluslararası muhataplarımıza söylüyoruz, söyleme de devam edeceğiz. Barış ancak hukuka riayet etmekle mümkündür. Uluslararası hukuku ihlal ederek, barışa ulaşmak asla mümkün olmayacaktır. Hukuk tarihin bir özetidir. Bu dersler tarihten alınmazsa maalesef yaşayarak öğrenilir."

Aynı hassasiyetin, İsrail'in ezan yasağı tasarısı konusunda da gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Yıldırım, "İsrail meclisinin bu taslağı, bu düşünceyi ilerletmeyeceğini bekliyoruz ve bu yöndeki telkinlerimizi sürdürüyoruz." dedi.

Filistinlilerin karşı karşıya olduğu işgalin sadece Ortadoğu'da değil dünya genelinde de aşırı gruplarca istismar edilen derin bir umutsuzluğu ve uluslararası topluma karşı güvensizliği körüklediğini aktaran Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Filistin meselesinden kaynaklanan bu derin adaletsizlik hissi giderilmeden, bölgenin huzura kavuşması beklenmemelidir. İsrail'in Harem-i Şerif'in ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetini ağır biçimde ihlal eden uygulamaları ve Kudüs'ün çok dinli kültürel yapısını değiştirmeye yönelik kabul edilmesi mümkün olmayan tasarrufları karşısında, bu mukaddes şehrin dini ve tarihi mirasına sahip çıkmak, geçmişimize ve kimliğimize sahip çıkmak anlamına geliyor. Kudüs'ün ve Harem-i Şerif'in İslam'a ait bir mekan olarak muhafazası, bütün Müslümanların görevidir. Harem-i Şerif, 144 dönümü tamamıyla İslam'a ait bir bütündür. 1187'de Kudüs'ün tüm ahalisini kurtaran büyük İslam komutanı Selahaddin Eyyubi'nin, 1517 Aralık ayında Kudüs'e gelerek Mescid-i Aksa'da namaz kılan Yavuz Sultan Selim'in ve daha nicelerinin sesleri, hala buralarda yankılanmaktadır."

"Ortadoğu'da kalıcı barış için tek yol, 1967 sınırları dahilinde bir Filistin devletinin vücut bulmasıdır"

Yıldırım, "Ortadoğu'da kalıcı barış için tek yol, 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi devamlılığa sahip bir Filistin devletinin vücut bulmasıdır. İsrail'in yerleşimlerini genişletmesi yönündeki süregiden kararları, iki devletli çözüm zeminini tahrip etmektedir. Barış sürecinin anlamlı bir şekilde canlanabilmesi için öncelikle müzakere zemininin eşit şartlarda olması gerekmektedir. Bunun için Filistin devletini tanıyan ülkelerin sayısının hali hazırda 137'nin ötesine geçmesi, Filistin'in uluslararası kuruluşlarda aynı şekilde temsili şarttır. Bu yönde elimizden gelen gayreti bugüne kadar gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz. Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın öngörülü liderliğiyle bu konuda da Filistinli kardeşlerimizi daha güzel günlerin beklediğine inanıyoruz. Uluslararası topluma, Filistin halkına karşı tarihi sorumluluklarını yılmadan, usanmadan hatırlatmaya devam etmeliyiz." diye konuştu.

"Gazze'ye birlikte sahip çıkalım"

Başbakan Yıldırım, Filistinlilerin kendi içinde birliğinin Filistin davasının başarısı için taşıdığı öneme dikkati çekerek, İslam ülkelerinin geçmişte olduğu gibi gelecekte de Filistinlilere bu yolda her türlü desteği vereceğinden kuşkusu olmadığını söyledi.

Türkiye'nin bir yandan 50 yıldır işgal altında bulunan Filistin topraklarının bir an önce hürriyetine kavuşması için diplomatik çabaları sürdürürken, diğer taraftan Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'de var olma mücadelesi veren Filistin halkının direncini güçlendirebilmek için de her sahadaki yardım faaliyetlerini genişleterek devam ettirmesi gerektiğini vurgulayan Yıldırım, Türkiye'nin, 2003'ten bu yana Filistin'e 500 milyon dolar yardım temin ettiğini, sadece 2004-2016 döneminde yapılan yardım tutarının 138 milyon dolar olduğunu kaydetti.

Yıldırım, Gazze'de yaşayanların en temel insani yaşam koşullarına ihtiyacı bulunduğunu, yüzde 70'i mülteci olmak üzere 2 milyon insanın, günde 4 saat elektrikle hayatını idame etmek zorunda kaldığını ve su yetersizliğinin de büyük bir sorun olduğunu anlatırken, "Buradan ilgili herkese ve tüm vicdan sahiplerine sesleniyoruz; Gazze'ye birlikte sahip çıkalım. Gelin, hep birlikte bu yaraları saralım ve oradaki kardeşlerimizin derdine derman olalım." dedi.

Filistin Başbakanı Rami Hamdallah'ın şahsında Filistin halkına, Türkiye'deki darbe girişimi sırasında Harem-i Şerif'te, El Halil'de, Nablus'ta, Gazze'de sokaklara dökülerek Türkiye'ye verdikleri destek için teşekkür eden Yıldırım, "FETÖ gibi yıkıcı oluşumlara karşı, İslam ülkelerinin ortak bir tavır ortaya koyması, çok büyük önem taşımaktadır. Teröre karşı iş birliği, kader ortaklığımızın da bir gereğidir." ifadelerini kullandı.

Yemeğe, Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak, Filistin Başbakanı Rami Hamdallah, Kudüs Valisi Adnan Galip Hüseyni ve Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem'in de aralarında bulunduğu davetliler katıldı. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.