Kur’ân-ı Kerim’de Oruç

Kur’ân-ı Kerim’de Oruç

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.”

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara 183)

Orucun Arapça karşılığı ‘Savm’dır. Lügat manası, bir şeyden sakınmak olan savmın ıstılahi anlamı ise; niyet getirmekle birlikte, gündüz vaktinin tamamında yemekten, içmekten ve cinsel temastan kaçınmaktır. Oruç, İslam’ın beş şartından biri olup dinimizin en kuvvetli prensiplerindendir. Nefis her zaman kötülüğe meyleder. Oyun-eğlence, zevk-sefa gibi nefse hoş gelen şeyleri arzu eder. Arzu edilen bu ameller kişiyi gizliden gizliye dalalet çukuruna sürükler ve yaşamı da yerle bir eder. Bu vaziyetten azad olmanın çaresi, nefse karşı büyük cihadı başlatıp şeytani ve nefsani duyguları oruç ile söndürmektir. Zira nefis, herhangi bir kayıt altına alınmaksızın dilediği gibi serkeşçe ve hür yaşamak ister. Haliyle oruç gibi bir amelle zapt-u rapt altına alınıp frenlenebilir. Aksi halde itaatten çıkar, sahibine hükmetme vaziyetini alır.

Oruç, hicretten bir buçuk yıl sonra Şaban ayında farz kılınmıştır. Farz oluşuyla ilgili ilahi emir Bakara Suresinin 183. ayetinde açıkça belirtilmiştir. Söz konusu ayette dikkati celbeden bazı hususlar şöyle sıralanabilir:

-Ayet-i kerime, iman edenlere seslenmektedir. Bunun gayesi, iman edenlerin taat duygularını harekete geçirmek ve onların içindeki iman meşalesini tutuşturmaktır.

-Ayette geçen ‘Kutibe’ kelimesi, lügatte ‘yazıldı’ manasına gelir. Tefsir usulünde ise bu kelimeye tüm müfessirler ‘Furide’ yani ‘farz kılındı’ anlamını vermişlerdir. Orucun farziyeti, ayette geçen bu kelime ile sabit olmuştur.

-Ayette ifade edilen ‘Sizden öncekilere farz kılındığı gibi’ beyanı hakkında Hasan el-Basri’den şöyle rivayet edilmiştir:

“Allahu Teala, Yahudi ve Hıristiyanlara Ramazan orucunu farz kıldı. Yahudiler bu oruç ayını terk ederek senede bir gün oruç tutmaya başladılar. Oruç tuttukları o gün de, Firavun’un suda boğulduğunu zannettikleri gündür. Hıristiyanlar ise Ramazan orucunu tuttular. Derken Ramazan, şiddetli bir sıcaklık vaktine denk geldi. Bunun üzerine onlar oruç ayının vaktini değiştirerek orucu serin bir mevsime denk getirdiler. Yaptıkları bu işe kefaret olarak, “Bir aydan daha fazla tutacağız” dediler ve on gün eklediler. Bir müddet sonra melikleri hastalandı; iyileştiği takdirde yedi gün oruç tutmayı nezretti. Böylece bu yedi günü de oruca ekleyerek kırk yedi güne çıkardılar. Bu melikten sonra bir başka melik gelerek; “Bu üç güne ne olmuş?” dedi ve orucu elli güne tamamladı.” (Tefsir-ül Kebir C:5 S:76)

Orucun hikmet ve gayesi; lafzen mücmel (kısa), manen mufassal (teferruatlı) olan, “Umulur ki sakınırsınız’ cümlesinde derc edilmiştir. Zira sakınmak, takvadan gelmektedir. Takvayı elde etmenin yolu fenalıklardan, şeytani ve şehevi duygulardan arınmaktan geçer. Bu tür kötü hasletlerle baş etmenin çaresi de oruçtur. Çünkü günahların kaynağı şehvettir. Şehvet de ancak oruç ile kırılır. Allah Resulü (sav), Ebu Hureyre’den rivayet olunan bir hadisinde; “Oruç kalkandır. Oruçlu kötü söz söylemez, cahilce davranmaz. Bir kimse kendisine sataşırsa o, iki defa ‘ben oruçluyum’ desin. Canım elinde olan Allah’a yemin olsun ki oruçlu bir kimsenin ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Allah şöyle buyurmuştur: “Kulum benim için yemesini, içmesini ve şehvetini terk etmektedir. Oruç benim içindir, onu ben değerlendiririm. Sevabın kar şılığı on kata kadar artar” buyurmuştur. (Sahihi Buhari, Oruç Babı)

Oruç, kişinin sabır melekesini geliştirir. Kişi, acz ve fakrının idrakine vararak ihtiyarının ne kadar cüz’i olduğunu kavrar. Yaratıcısını daha iyi tanır, nefsine paye vermez, lisan-ı hal ile kul olduğunu ilan eder.

Sadece yeme, içme ve cima gibi durumlardan sakınmakla oruç kemale ermez. Kamil orucun ecrinin alınabilmesi için uzuvların da orucunun ifa edilmesi lazımdır. Bu da ancak günahlardan kaçınmakla olur. Mesela gözün orucu; Allah’ın haram kıldığı şeylere bakmamak, kalbi meşgul eden ilgisiz işlere meyletmemektir. Dilin orucu; yalan, gıybet, iftira gibi konuşulması haram olan şeyleri terk ederek zikir, Kur’an-ı Kerim okuma ve hayırlı şeyler konuşma ile olur. Haramlara kulak vermemek, el ve ayaklarla harama gitmemek gibi fiillerden uzak durmak da diğer uzuvların kendi durumlarına göre vazifelerini yapmasını sağlar ve böylece oruç kemale erer.

Yüce Allah (cc), oruçla ilgili diğer ayette ise şöyle buyurmaktadır:

“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara: 184)

Allah mükellef olanlara kolaylık olsun diye farz orucun süresini bir ay olarak tayin etmiştir. Bir rahmet ve hafiflik olarak yılın tümünü farz kılmamıştır. Hem oruç kişinin sağlığını bozmayacak ve takatini tüketmeyecek bir şekilde hasıl olabilecek mazeretler gözetilerek farz kılınmıştır. Zira hastaların, yolcuların ve takati olmayanların iftar edebileceklerine ruhsat verilmiştir. Nitekim İbn-i Abbas tarikiyle şöyle bir hadis varid olmuştur: “Hz. Resulullah (sav), Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Usfan denilen yere varıncaya kadar oruçlu idi, daha sonra kendisine su getirilmesini istedi. İnsanlara göstersin diye suyu elleriyle kaldırdı ve orucunu açtı. Mekke’ye varıncaya kadar bu böyle oldu. Hz. Resulullah (sav), bunu Ramazan ayında yapmış idi.” (Sahihi Buhari/ Gazveler Bölümü)

Hastalık ve yolculuk gibi arızi durumlar izale olduktan sonra tutulmayan günlerin kaza edilmesi zorunluluğu vardır. Güç yetiremeyenlerin de yedikleri her oruç günü yerine bir fakiri, bir gün doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir.

“… Buna rağmen kim gönlünden koparak bir hayır işlerse (daha fazla verirse), o taktirde bu onun için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Her kim kendi gönlüyle nafile olarak bir hayır yaparsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Eğer orucun fazilet ve hayrını bilirseniz, zor da olsa oruç tutmanız, fidye vermekten ve kazaya bırakmaktan daha hayırlıdır.”

“(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlara doğru yolu göstermek ve hidayet ile furkandan apaçık deliller olmak üzere, Kur’an onda indirilmiştir. Artık içinizden o aya erişen, onda oruç tutsun. Hasta olan veya yolculukta bulunan ise, bu durumda (tutmadığı günler) sayısınca başka günlerde (oruç tutsun)! Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. (bütün bunlar) sayıyı tamamlamanız ve sizi hidayete erdirmesine mukabil Allah’ı büyük tanımanız içindir, umulur ki şükredersiniz.” (Bakara 185)

Ramazan kelimesi Ra-ma-da mastarındandır. Lügat manası; güneşin kavurucu sıcaklığıdır. Orucun Ramazan diye isimlendirilmesinin sebebi; günahları yakmasından dolayıdır. (Safvet-üt Tefasir S: 108)

Hak ile batılı ayıran ve insanlara hidayet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim Levh-i Mahfuz’dan dünya semasına, Ramazan ayında indirilmiştir. Ramazan ayında inen Kur’an vahyine karşı şükrün edası için bu ayda oruç tutmak lazımdır… Allah, o kadar merhametlidir ki, kullarını orucun fazilet ve ihsanlarından mahrum etmek istemez. Bu sebeple makul bir nedenden dolayı Ramazan ayı içinde oruç tutamayanların başka aylarda tamamlamalarına izin verir.

Allah, hasta ve yolcuların iftar edebileceklerine dair ruhsatla kolaylığı diler, zorluğu değil. “Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola ulaştırmasına mukabil Allah’ı layıkıyla büyük tanımanız içindir.”

“Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırt edilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasaklardan sakınsınlar diye ayetlerini böylece apaçık bildirir.” (Bakara-187) Ayetin nüzul sebebi: Yüce Allah’ın “…. Size helal kılındı” buyruğu, bundan önce yaklaşmanın haram olmasını, sonradan bu hükmün neshedilmesini gerektirmektedir.

-“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise (gibi)siniz.”

Bu ayeti kerime nazil olmadan önce yatsı namazından sonra uyuyup kalktıktan sonra kadınlara yaklaşmak yasaktı. Yasağın hilafına bazı durumlar vaki olduğundan, bu ayeti kerime indirildi…

Eşler arasındaki ilişki, elbiselerle beden arasındaki ilişki gibidir. Birbirleri için birer sükunet ve mutluluk kaynağıdırlar. Aralarında böyle bir karışma ve kaynaşma mevcuttur.

-“Allah, nefislerinize ihanet ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi af etti. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah’ın sizin için taktir ettiğini isteyin!”

Kişinin işlediği masiyet kendi aleyhine olduğundan nefsine ihanet etmiş olur. Allah, bunu bildiğinden tevbelerini kabul etti ve iftar ile sahur arasında yeme, içme ve cimayı serbest kıldı.

-“Fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden size belli oluncaya kadar orucu tamamlayın! Fakat siz mescidlerde itikafta bulunan kimseler olduğunuzda, onlara yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın hudududur, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, ayetlerini insanlara böyle açıklar ki (günahlardan) sakınsınlar!”

‘Allah’ın hududu’ ile ilgili emrin ifade biçimi, nazarları celbedicidir. Bu emir sadece bu sınırları aşmayı değil, bu sınırlara yaklaşmayı da men eder. Yasak bir mıntıkanın etrafında dolaşmak riskli ve tehlikelidir. Zira hata ile de olsa, bu sınırları ihlal etme ihtimali vardır. Hz. Resulullah (sav);

“Her malikin sınırlı bir bölgesi vardır. Allah’ın ‘sınırlı’ bölgesi ise helal-haram diye belirlenen sınırlardır” şeklinde buyurmuşlardır.

Hulasa, Ramazan orucu ilahi bir emir olarak va’z edilip bir ay ile sınırlı tutulmuştur. Maddi-manevi, ferdi ve toplumsal açıdan, sağlık yönünden büyük faydaları bulunan oruç, tüm mü'minler için bir rahmet kapısıdır. Haram ve günaha giden yolları tıkayan bir kalkandır.

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.