Kur'an Örtüyü Tarif Ediyor -1
Allah’a şanına ve azametine layık bir hamd ile hamd edip, gözlerimizin nuru Efendimiz Muhammed aleyhi-s selatu vesselama salât ve selamdan sonra Kur’an havasını soluyan mü’mine kardeşlerimize de selam ederiz.
Bismihi sübhanehu
Allah’a şanına ve azametine layık bir hamd ile hamd edip, gözlerimizin nuru Efendimiz Muhammed aleyhi-s selatu vesselama salât ve selamdan sonra Kur’an havasını soluyan mü’mine kardeşlerimize de selam ederiz. Settar olan rabbimiz’in rahmet ve bereketi siz duyarlı kardeşlerimizin üzerine olsun. Birkaç sayıdır devam eden örtünmek konusuna Nur Suresinin 31. ayet-i kerimesi üzerinde -makam darlığı nedeniyle- kısaca durarak açıklamaya çalışacağız inşallah. Zira akıl sahiplerinin malumudur ki Kur’an’dan daha güzel reçete ve çare sunan başka bir kaynak bulunmamaktadır. O, tüm varlığı yaratan Allah zülcelal hazretlerinin kelamı olup, insanlığın medar-ı iftiharı Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından bizlere tebliğ edilmiştir.
Kâinatın aklı olan Kur’an Yüce Yaratıcının muhtaç kullarına yol gösteren en büyük lütuflarındandır. Bu nedenle Kur’an, yolunu doğru tesbit etmek ve huzur içerisinde hem bu dünya hayatını bitirmek hem de ahirette mahcup olmamak için akıl sahiplerinin aklı ve yol haritasıdır. Bunu esas alarak örtünme konusunu ele almak en doğru ve isabetli yaklaşım olacaktır.
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini (süslerini) göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”[1]
Şüphesiz Kur’an bir bütündür ve “parça bütünü gösterir” kaidesince parçayı doğru algılamanın yolu bütünün içerdiği anlamı bilmekle mümkündür. İşte yukarıda meali verilen Nur suresi 31. ayet-i celilesini doğru anlamanın yolu parçası olduğu bütünü bir nebze bile olsa bilmekle mümkündür.
Nur suresine girişte yapılan hitap, ahlak ve adap konusunun idraki için önem arzediyor. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Bu, indirip hükümlerini farz kıldığımız bir suredir. Öğüt alasınız diye onda apaçık ayetler indirdik…”[2]
Şehid Seyyid Kutub Nur Suresi için: “Bütün sure terbiye mihveri etrafında dönmektedir” demekle özel olarak üzerinde durduğumuz örtünmenin, bizleri varedip an be an nimetlendiren Rabbimize karşı terbiyemizi muhafaza etmek, dolayısıyla da örtünme emrini ifa etmenin onun kulu olma nişanını gururla taşıdığımızı gösterir. Devamında Şehid, “Burada yeni olan (ferednaha) “farz kıldık” kelimesidir. (Bizim bilgimize göre) bununla, bu surede geçen her hususu aynı derecede alıp kabullenmek kast edilmektedir. Yani; burada terbiye ve ahlak farizası, ceza ve ukubat önem ve farizası gibidir,” diyerek Sureye bakış açısını bildirmektedir.
Hz. Ömer Kufelilere mektup yazarak buyurdu ki: “Kadınlarınıza Nur süresini öğretin.”[3] Bu emir Nur Suresinin ehemmiyeti açısından önemlidir.
Bu Mübarek Surenin hanımlara hususi hitabetmesi şüphesiz ki onlara yapılmış ilahi bir iltifattır. O halde hanımlar bu surenin her bir ayetine, suredeki ahlak, terbiye ve hayâ ruhuna dikkat etmelidirler.
Mevdudi’nin Nur Suresinin giriş kısmında sarfetmiş olduğu şu cümle konuyu idrak etmeye yardımcı olması noktasında manidardır: “Kâfirler İslam’ı savaş alanında yenemeyeceklerini anlayınca, çatışmayı sürdürmek için ahlak cephesini seçtiler… Dikkat edilecek olursa ahlaken bozulmuş insanlar, genellikle rakiplerinin üstün meziyetleri karşısında kendilerini düzeltecekleri yerde rakiplerini karalamaya çalışırlar.”[4]
Yine Mevdudi der ki: “Bu sure (Nur suresi) ve adeta tamamlayıcısı olduğu Ahzab suresinin 23-73’üncü ayetleri, münafıkların saldırısının ana hedefi olan maneviyat cephesini güçlendirmek için inmiştir… Her iki sureyi incelerken bu noktayı göz önünde tutarsak örtünmeyle ilgili hükümlerin altında yatan hikmeti anlayabiliriz.”[5] Merhum mütefekkir Mevdudi’nin tesbitleri önemlidir. Zira müslümanları şeytan ve dostlarının tuzak ve adımlarına karşı uyanık olmaya ve islam ahlakının korunmasının zaruretine dikkatlerimizi çekmekte ve Nur suresinin bu ahlak cephesini güçlendirmeye yönelik yapısını göz önüne sermektedir. Merhum ve nazenin kadınlar bu cephenin birinci dereceden savunucuları olduklarından örtünmelerine sımsıkı sarılmalı, şeytanın ve dostlarının oyunlarına gelmemeye gayret etmelidirler. Hanımlar Örtüyü bir terbiye, savunulması ve sahip çıkılması gereken ahlaki bir erdem olarak sayıp yozlaştırılmasına müsaade etmemelidirler. Hem Üstad Bediüzzaman Müslüman kadının örtüsü olan çarşafı “siperi ve kal’ası” şeklinde tanımlamıştır. Malumdur ki siper ve kaleniz elinizden çıktı mı artık hiçbir konuda güvenliğiniz kalmamıştır. Muhterem kadınlar işte bu bilinçle bu cepheye, bu sipere, bu kaleye sahip çıkmalı ve böylece hem dünyada hem de ahirette huzur ve güvene talip olmalıdırlar. Bu bilinçle Nur Suresinin 31. ayet-i kerimesine kısaca bakalım:
Ayette geçen ibarelerin anlamları için şu birkaç görüş bizlere yol göstermek bakımından önem arzeder.
İbn-i Mes’ud, ayette geçen görünen kısmın rida ve elbise olduğunu söyler. Yani bunlar Arap kadınlarının giymeyi adet edindikleri örtüler ile elbiselerinin altlarından görünen kısımlardır… Hasan, İbn-i Sirin, Ebu’l Cevza, İbrahim En-Nehai ve başkaları İbn-i Mesud’un kavli ile fetva vermişlerdir.[6]
Yine Ebu İshak İbn-i Mesud’a dayandırılan rivayette ‘süslerini göstermesinler’ ifadesiyle bunların küpe, pazubent, halhal ve gerdanlık olduğunu söyler. Yine bu isnad ile Abdullah’tan gelen rivayetlerin birinde o, şöyle demiştir: ‘zinet’ ikidir. Bunlardan birisini sadece koca görür ki bu yüzük ve bileziktir. İkincisi ise yabancıların da gördüğü zinet olup bu da elbiselerin dış kısmıdır.”[7]
‘Zinetlerini açmasınlar’ cümlesinde mecaz-ı mürsel vardır. Maksat zinet yerleridir. Zemahşeri şöyle der: Burada zinet mahallerinin söylenmeyip de zinetin söylenmesi, örtünme ve korunmayı vurgulu bir şekilde emretmek içindir.”[8]
Allah azze ve celle “Her mescidin yanında zinetlerinizi alın”[9] ayetinde süs kavramı ile elbiseyi kastetmektedir.
‘Süs’ tabirinden elbise vesaireyi anlayan âlimlere göre ‘Ayrı olduğu zaman bakılması helal olan süslere kadının üzerinde olması halinde bakma yasağının söz konusu olması kadının vücuduna bakmanın yasaklanmasını mübalağalı bir şekilde ifade etmek demektir.
“Nur-31’de geçen ‘Ed-dereb’ kelimesi örtünme ve korunmada titiz davranmayı ifade eder.”[10]
Evet muhterem bayanlar! Görüldüğü gibi sizin zinetiniz ve süsünüz, değil vücudunuzun herhangi bir kısmı; belki cilbab ve çarşaf tanımına girmeyen bütün giysi ve süslerinizdir.
Anlaşılıyor ki kadının yüzü ve vücudunun diğer kısımları tabii olarak onun süsü ve zinetidir. Hem örtü ayetinin nüzulünden sonra Müslüman kadınlar tüm vücudlarını yüzleriyle beraber örterek bu ayet-i kerimenin ne şekilde anlaşılması gerektiğine en güzel örnek olmuşlardır.
Sonuç olarak şunları ifade edebiliriz ki; görüldüğü üzere İslam öncesinde kadınlar süslerini gösteriyor, erkekler arasında rahatça gidip gelebiliyor ve başörtülerini de bir aksesuar olarak kullanıyorlardı. Günümüzdeki uygulamalar o zamanlardan pek farklı olmayıp açık saçıklıkta daha da ileri gidilmiştir. Bu da olumsuz sonuçları doğurmuştur. İslam, böylesi uygulamaların bireye, aileye ve topluma verdiği zararın önüne geçebilmek için kurtuluşu İslam ahlakıyla ahlaklanmada, Allah’ın boyası ile boyanmada göstererek Müslüman hanımların uygulaması gereken örtüyü tarif etmiştir. Ona terbiyeyi, hayâyı, süslerini göstermemeyi emrederek Rahmet kanatlarıyla onu muhafazayı amaçlamıştır. Zira neyin bizim iyiliğimiz için olduğunu şüphesiz en iyi bilen bizleri yoktan varedip sayısız nimetlerle nimetlendiren şanı yüce Allah’tır. Evet, “Yapan bilir, bilen konuşur” bariz bir hakikattir.
İslami hükümlere bakış açımız onun insan’a dünya ve ahiret saadeti için neler vermeye çalıştığı çerçevesinde olmalıdır. Bu vereceği kazanımlar kişisel veya toplumsal olabilir. Dolayısıyla hükümleri değerlendirirken bu cihetten bakmak gerekiyor. Yani kadının çarşaf giymesi gerektiği emredilmişse mutlaka bunun toplumsal ve özel kazanımları vardır. Hakeza giyilmemesi halinde de zararları... Günümüz şartlarında bunun idraki hiç de zor değildir.
Müslüman hanımlar İslam’ın bu mesajlarına kulak vermeli, örtünme konusunda titiz davranmaya, örnek Kur’an neslini takip etmeye, el ve yüzleri de dâhil olmak üzere süslerini yabancıya göstermemeye çalışmalıdırlar. “(Allah’tan) Korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız?”[11] Bu onların hem dünya hem de ahiret saadetine giden yegâne yol ve ahlak olacaktır. Rahim olan Allah bizlere Kur’an ahlakıyla ahlaklanmayı nasib etsin. Âmin. Kur’an’ımızın şu tablosu ne de manidar, ibret verici ve lezzetlidir:
“İşte bu, bir hatırlatmadır. Doğrusu Allah’a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri vardır. Onlar koltuklara yaslanıp kurularak orada birçok meyveler ve içecekler isterler. Yanlarında eşlerinden başkasına bakmayan, kendilerine yaşıt güzeller vardır. İşte, hesap günü için size vadolunan şeyler bunlardır. Şüphesiz bu, bizim verdiğimiz rızıktır. Ona bitmek ve tükenmek yoktur.
Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır. Onlar cehenneme girecekler. Orası ne kötü bir kalma yeridir. İşte bu kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar. Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.”[12] Allah’a emanet olunuz.
İnzar Dergisi
[1] Nur–31 mealen
[2] Nur–1
[3] Safvet’üt Tefasir
[4] Tefhim’ül Kur’an
[5] Mevdudi, Tefhim’ül Kur’an
[6] İbn-i Kesir tefsiri
[7] İbn-i Kesir
[8] Safvet’üt Tefasir
[9] Araf–31
[10] Safvet’üt Tefasir
[11] Sad- 28
[12] Sad,49–58
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.