Kürt Sorunu ve AKP’nin yeni yol haritası!
Türkiye bu değişim sürecinde hem iç hem de dış politikada kritik bir süreç ile karşı karşıya. Kürt meselesi çözümünde ve Ortadoğu’da yaşananlara karşı aldığı tavır AKP’yi doğal olarak zorunlu çözüm arayışlarına sürüklüyor. Birbiriyle doğrudan bağlantılı o
Onlarca yıldır otoriter rejimlerce yönetilen Ortadoğu ülkeleri şaşırtıcı ve heyecan verici bir uyanış süreci ile karşı karşıya. Emperyalist politikaların sürekliliği için Ortadoğu ülkelerinde iktidar koltuğunu işgal etmiş işbirlikçi diktatör rejimler Tunus’ta kıvılcımlanan ‘Uyanış Süreci’ ile beraber domino etkisi yaratan bir halk mücadelesine dönüşmesi.
Öte yandan bu dönüşüm ile Ortadoğu halklarının diktatör rejimlere karşı gösterdiği tepkinin şaşkınlığı içerisinde yaşananları algılamaya çalışırken, Tunus’tan Libya’ya oradan Mısır ve Suriye’ye sıçrayan İntifada süreci bizlerin hayranlık uyandıran bir ‘meydan okuma’ya hep beraber tanıklık ettik/ediyoruz. Batı’nın Emperyalist politikaları sonucu türlü baskı politikalarına maruz kalmış bu halk, bu baskı politikalarına ‘özgürlük’ talepleri ile karşı çıkarak diktatör rejimlere meydan onuru ve izzetiyle tarihe iz bırakacak nitelikte bir meydan okuma gerçekleştirdi.
Bu meydan okuma, bölgenin demografik yapısı sosyolojik kodları birçok yönü ile değerlendirmeye incelemeye ihtiyaç duyuyor. Fakat bunu yaparken dikkat etmemiz gereken bir konu var ; Yaşanan bu değişim sürecini tetikleyen tepkiyi, nevzuhur olarak yorumlamak, büyük bir yanılgı içerisine düşmemizi sağlar. Ortadoğu halklarının gerçekleştirdiği İntifada, kodları bölgenin tarihsel ve siyasi arka planında saklı olan tepkisel dışavurum ve ya Müslüman halkların Emperyalistlerin ifsadına karşı dışarı çıkmak için uygun zamanı bekleyen bir kasırga olarak yorumlamak daha doğru olur sanırım.
Ortadoğu halklarının yaşadığı bu değişim süreci birçok yönü ile ele alınmalı, değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır! Açıkçası, bugün Ortadoğu’da yaşanan İntifada sürecini değerlendirirken, gündem edinmemiz gereken önemli bir konu olarak halk devrimlerinin gerçekleştiği ülkelerin nasıl bir yol haritası izleyecekleri üzerine ciddi araştırmalar ve çalışmalar yapılması gerekiyor. Nitekim bugün Tunus’ta Nahda hareketi lideri Raşid el Gannuşi’nin teorisyeni Yusuf Kardavi olan ‘dengeli siyaset’ diye bir yönetim modeli ortaya koyuyor. Ya da Mısır’da tüm dezenformasyon ve spekülasyonları yerle bir eden Mursi’nin seçim konuşmasında ‘ Anayasamız Kur’an’dır’ açıklaması neyi ifade ediyor?
Yıllardır alaycı şekilde ‘Uyuyorlar, bir şey yapamaz bunlar’ denilen ve küçümsenen Arap halkları tüm bu yaklaşım ve iddiaları boşa çıkaracak şekilde -onurlu bir mücadele sonucu- kazanımlar elde ederek bir yol haritası sundu dünyaya. Bu aynı zamanda yıllardır arayışında olduğumuz ve gündeme geldiğinde umutsuz ve silik bir tavırla ‘Müslümanların bir yönetim modeli yok’ tespitini de yerle bir edecek nitelikte.
Öte yandan 18 ayını dolduracak olan Suriye direnişi ve toplumun değişimde - ölümlere ve türlü imkânsızlıklara rağmen- bu denli ısrarı bu halk hareketlerinin nevzuhur değil, bizzat örgütlü tepkinin ürünü olduğunu kanıtlıyor.
Uluslar arası ve stratejik birçok ilişki ağı ve komplolar içerisinde Ortadoğu’da yaşanan halk hareketlerini bilinçli bir şekilde çarpıtılması ve emperyalist politikalara mahkum edilmesi Ortadoğu gündemini batı medyasından takip edenler için elle tutulur, ciddiye alınır bir iddia olarak görülebilir. Bulunduğu ülkede ne gibi etkisi olduğu bilinmeyen sırf Batı medyasında yer aldı diye delil olarak sunulan ‘kıytırık’ oryantalist yazarların komploları ile Ortadoğu’yu anlama çabasına girenlerin çabaları elbette masumane bir tavır olarak algılamak pek kolay görünmüyor.
Nitekim bu çaba içerisinde olan sözde Ortadoğu uzmanı birçok ‘yazar’ın mevzu Müslümanlar ve Ortadoğu halkları olunca nasıl tescilli oryantalistleri aratmayacak bir kimliğe büründüğüne şahitlik ediyoruz. Ortadoğu halklarının bu saatten sonra kimseye bir şey kanıtlama gibi bir derdi ve gündemi yok. Gerçek görmek isteyen için tüm çıplaklığı ile ortadayken bunu anlamaları için çaba harcamak beyhudedir.
Gelinen süreçte konuşulması tartışılması gereken birçok mesele var. Bunlardan bir tanesi ise yaşadığımız ülkede gerçekleşen değişim değişim süreci elbette. Bu konuyla alakalı Raşid el Gannuşi Tunus’ta katıldığı bir programda Türkiye’de yaşanan değişimi ‘Türkiye’de bir devrime ihtiyaç olmadı’ diyerek yorumlamıştı.
Aslında bu tespitin haklı olması bir yana içerisinde birçok ayrıntıyı da taşıdığını görmek mümkün. Türkiye’de AKP’nin göğüslediği değişim süreci yaşanmasaydı, Ortadoğu’da yaşananlar gibi bir halk devrimi gerçekleşir miydi bundan pek emin değilim ama Türkiye’nin yaşadığı bu reform sürecinin bir kısmen devrim niteliğinde olduğunu söylemek pekte hata sayılmaz sanırım.
Militarizm ile hesaplaşmadan tutun kurucu iradenin toplumsal olarak yaşattığı travmatik etkiler ile hesaplaşmaya kadar birçok nitelikli açılıma imza atan AKP, bunun yanında dış politikası ile ise Türkiye’nin daha önce hayal dahi edemediği bir etki gücüne ulaştı.
Bu etkiye rağmen ilk 3. yılındaki devrimci karakterinden tavizler vermeye başlaması daha sonraki süreçte elde ettiği bu gücünü kullanırken biraz sekteye uğradığını ve çözüm için değil daha çok kurumsal statükoyu güçlendirme çabası içinde olduğunu söylemek hatalı bir yorum sayılmaz sanırım.
Ülkenin yakıcı sorunlarından biri, hatta ekonomik siyasi birçok alanda ‘değişimin ve reformların önünde engel olarak duran’ Kürt meselesi AKP’nin sekteye uğrayan reform sürecinin birinci etkeni olarak karşımızda duruyor.
Bu mesele sadece Türkiye eksenli değil İran-Irak-Suriye kısmen Mısır’ı da içerisine alan bir etki alanına sahip. Yıllardır çözümsüzlük buhranı içerisinde yakıcı bir hale dönüşen bu meselenin çözümünde elbette bu ülkelerden bağımsız çözüme kavuşturmak imkânsız. Suriye – Irak ve İran’da bulunan Kürtlerin talepleri ve ilerideki pozisyonların ne olacağı meseleyi uluslar arası bir boyuta taşıyor.
Hal böyle iken AKP’nin Kürt meselesi ile ilgili politikalarını Türkiye merkezli ele alması ve meseleye ‘güvenlik politikaları’ ile yaklaşması çözümün derinleşmesinde birinci etken sayılabilir.
Türkiye’nin dış politikada izlediği sıfır sorun stratejisinin gerçekleşmesi için bölgedeki dengeleri iyi gözetmesi ve analiz etmesi gerekiyor.
Ortadoğu’da Üçlü İttifak Arayışı ve Türkiye’nin yeni yol haritası
Bildiğiniz üzere 30 Eylül’de gerçekleşecek olan AKP’nin büyük kongresine Mısır Cumhurbaşkanı Mursi ile Irak Kürdistan Özerk Yönetimi Lideri Barzani’nin katılacakları açıklandı. Bu katılım haliyle, AKP’nin hem iç hem de dış siyasette ‘Yeni bir yol haritası mı var’ sorusunu akla getiriyor.
Nitekim Barzani ve Mursi gibi bölge siyaseti açısından kritik ve önemli konuma sahip iki liderin AKP’nin kongresine katılımı ve Erdoğan’ın açıklayacağı "PKK'ya karşı üç adımlık plan" açıklaması hem dış politika hem de iç politika için Üçlü İttifak arayışı içerisinde olduğunu gösteriyor.
Barzani’nin Kürt meselesindeki yaptırım gücü ve Mısır’ın stratejik konumu ve Ortadoğu ülkeleri üzerinden etkisi bu İttifak arayışının Türkiye’nin iç ve dış politikası için önemli adım olduğunu görmek gerekiyor. Suriye Kürtleri ile alakalı Barzani’nin, Abdulbasit Seyda liderliğindeki SUK ile Suriye Kürtleri arasında arabuluculuk arayışı daha sonra Suriye Kürtleri arasında çatışmayı önlemek üzere kurulan ENKS-MECLİSA GEL koalisyonları ile bölgede birlik siyaseti çabası ve aynı zamanda Türkiye’deki Kürt hareketleri üzerinde olan etkisi yadsınamayacak derecede önemli. Bu nedenden dolayı Türkiye’nin Kürt Meselesinin çözümünde Barzani arabuluculuğunun kaçınılmaz olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Öte yandan, Ortadoğu’da yaşanan değişim ve halk devrimlerine karşı tek başına pozisyon alan Türkiye, güvenilir bir dosta ihtiyaç duyuyor. Bu ağır yükün altında tek başına kalkması mümkün olmayan Türkiye’nin bu yükü beraber omuzlayacağı bir yol arkadaşı olarak Mısır biçilmiş kaftan! Bölgede ki etkisi ve İhvanın tarihsel ve siyasi olarak geçmişten gelen bağı, Türkiye ile Mısır’ın ittifakı Türkiye’nin sıfır sorun politikasının vücud bulması açısından önemli bir adım.
Türkiye bu değişim sürecinde hem iç hem de dış politikada kritik bir süreç ile karşı karşıya. Kürt meselesi çözümünde ve Ortadoğu’da yaşananlara karşı aldığı tavır AKP’yi doğal olarak zorunlu çözüm arayışlarına sürüklüyor. Birbiriyle doğrudan bağlantılı olan bu iki duruma karşı alacağı tavır AKP’nin bundan sonraki süreçte konumunu anlama açısından önemli. Yıllardır ‘şiddet politikaları’ ve çatışma ortamlarına teslim edilen çözüm iradesi için önemli bir şans yakalamış durumda olan AKP, bu şansı değerlendirmek zorunda.
Ortadoğu’da Türkiye – Irak Kürdistan’ı ve Mısır üçlü ittifakı Türkiye’nin sıfır sorun politikası ekonomik/sosyal siyasal birçok açıdan atılan önemli bir adım olacaktır. Türkiye bu fırsatı kaçırması demek geri dönülmez bir yola girmek demek! Tekrar acıların ve ölümlerin çocukluk anılarımızı aratmayacak derecede yakıcı boyuta ulaşması demek…
https://twitter.com/umutislam
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.