"Kürtler PKK'nin çıkarlarına feda edilmemeli"
HÜDA-PAR Türkiye'de yaşanan son gelişmeleri yaptığı basın açıklamasıyla değerlendirdi. İmralı görüşmelerini de değerlendiren HÜDA PAR, PKK'nin çıkarları uğruna bütün Kürtlerin ve haklarının feda edilmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Hür Dava Partisi (HÜDA-PAR) yaptığı yazılı basın açıklamayla son zamanlarda yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. İmralı Görüşmelerinden Başörtüsüne, 28 Şubattan Anne Sütü Projesi'ne kadar gündemdeki birçok konunun değerlendirildiği açıklamada, İmralı süreciyle ilgili olarak PKK'nin çıkarları uğruna bütün Kürtlerin ve haklarının feda edilmemesi gerektiğine dikkat çekildi.
"Kürtler PKK'nin çıkarlarına feda edilmemeli"
HÜDA PAR'ın İmralı görüşmelerini iki açıdan değerlendirdiği ifade edilen açıklamada, "Elinde silah bulunduran taraf PKK olduğu için silahlı çatışmaların durdurulması ve sonlandırılması için yapılan girişimleri olumlu bulmaktayız. Ancak Kürtlerin sadece bir kısmını temsil eden PKK'nin, Kürtlerin tek temsilcisi olarak görülmesini ise yanlış görmekteyiz. Özellikle belirtmek isteriz ki, PKK'nin çıkarları uğruna bütün Kürtlerin ve haklarının feda edilmesinin tamamen karşısındayız" denildi.
"28 Şubat hala sürüyor"
28 Şubat sürecinin ve zihniyetinin ortadan kaldırılmasının, sorumlulardan hesap sorulması ve mağduriyetlerin giderilmesi ile mümkün olacağı vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Ordu, yargı, bürokrasi ve medya işbirliği ile İslam'a ve İslam'ı yaşama gayretinde olan insanlara yönelik baskı, hakaret ve zulmün ayyuka çıktığı 28 Şubat; henüz bin yılını doldurmadı, doldurmayacak da ama hala sürüyor.
Günümüzde başörtüsü serbestliğinin bile ancak yarım ağızla ve çekingen bir tavırla savunulabildiği, buna karşılık başta ilkokullar olmak üzere başörtüsü yasağının sürdüğü, İslami referanslı STK'ların yasal faaliyetlerinin yargılama konusu yapılarak üyelerine toplamda yüzlerce yılla ifade edilen ağır hapis cezalarının verildiği; inanç ve ibadet özgürlüğünün yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulmadığı, var olan özgürlüklerin ise idari tasarrufların etkisiyle yaşanılabilir olduğu göz önüne alındığında 28 Şubat sürecinin ve zihniyetinin ortadan kaldırılmasının, ancak ve ancak sorumlulardan hesap sorulması, mağduriyetlerin giderilmesi ile hak ve özgürlüklerin anayasal ve yasal güvencelere alınması ile mümkün olabilecektir.
28 Şubat darbesinin mağdurlarından merhum Erbakan'ın vefatının yıldönümü münasebeti ile kendisine Allah-u Teala'dan rahmet diliyoruz."
"Başörtüsü sorunun çözülmemesi samimiyetsizlik"
Bugün artık İmralı ile görüşmeler bile yapılırken başörtüsü meselesine gelinince hala toplumsal mutabakat denilip çözümün ertelenmesini samimiyetsizlik olarak değerlendirildiği açıklamada, "Ankara'da başörtülü bir öğretmen ODTÜ'den geçen halk otobüsünden başörtülü olduğu gerekçesi ile güvenlik görevlileri tarafından indirildi. Eskişehir'de seçmeli Kur'an ve Siyer derslerine giren sözleşmeli bir öğretmenin sözleşmesi ise başörtülü olduğu gerekçesiyle iptal edildi.
Bugün artık İmralı ile görüşmeler bile yapılırken başörtüsü meselesine gelinince hala toplumsal mutabakat denilip çözümün ertelenmesini samimiyetsizlik olarak değerlendirmekteyiz.
Başbakan'ın konuşmasında, Merve Kavakçı hadisesine değinmesinden hemen sonra "Anayasamızda başörtüsünü yasaklayan bir düzenleme yok. Anayasa'yla gelmeyen yasak, Anayasa'yla korunmaz.", "Bir defa yasal düzenlemeyi doğru bulmuyorum." demesini yadırgıyoruz. Anayasada yasak söz konusu olmadığı halde bu hafta içinde başörtülü insanlara demin aktardığımız muameleler reva görülürken hala başörtüsünün anayasal güvence altına alınmasının gereksizliğinden söz edilmesini hayretle karşılıyoruz. Başörtüsü özgürlüğü anayasal teminat ile bir an önce güvence altına alınmalıdır" denildi.
Anne sütü bankasına dikkat!
Anne sütü bankası projesine de değinilen açıklamada, projenin bu haliyle nesebin kirlenmesi yönünden ciddi bir tehdittir olduğu vurgulandı.
Temel insan haklarından olan nesil emniyetinin korunması için bu yanlış uygulamadan bir an önce geri dönülmesi gerektiği belirtilen açıklamaya şöyle devam edildi: "Halkımızın çoğunluğunun Müslüman olduğu hakikati kesinlikle unutulmamalıdır. Sütkardeşliği ile sadece süt emenler değil, iki tarafın bütün çocukları kardeş olmaktadır. Ne kadar hassasiyet gösterilirse gösterilsin yanlışlık, özensizlik ve umursamazlık olma ihtimali yüksektir. Başörtülü insanların örtüsünü, mütedeyyin insanların sakalını hazmetmeyen, kamusal alan saçmalığında ayak direyenlerin ve Allah'a inançları olmayan sosyalist ve ateist kimselerin; Müslüman insanların hassasiyetlerine hassasiyetle yaklaşmayacakları şüphe götürmez bir gerçektir.
Bu haliyle süt bankası projesi, nesebin kirlenmesi yönünden ciddi bir tehdittir. Müslüman halkın endişe ve şüphe ile baktıkları bu projeden vazgeçilmelidir. Temel insan haklarından olan nesil emniyetinin korunması için bu yanlış uygulamadan bir an önce geri dönülmelidir. Süt bankası oluşturularak değil, süt ihtiyacını doğuran sebepler bertaraf edilerek süt ihtiyacın karşılanması yönünde politikalar izlenmelidir.
Dikkatlerin bebeklerin sağlığına çevrilerek bu ihtiyacı doğuran etkenlerin eleştirilmemesini eksiklik olarak değerlendiriyoruz. Bu ihtiyacı doğuran etkenlerin analiz edilmesi gerekir. Zinanın serbest bırakılması sonucu evlilik dışı ilişkilerde yaşanan artış ile gayr-ı meşru doğup terk edilen bebek sayısındaki artış doğru orantılıdır. Bunun dışında aileyi ayakta tutan annenin aile bütçesine katkıda bulunmak için çalışmak zorunda olması da başka bir etkendir.
Bu uygulamanın neye ve kime hizmet ettiği de ayrıca sorgulanmalıdır. Böyle suni ve çok ciddi sakıncaları olan projeler yerine annenin kendi çocuğunu emzirmesi, ailesine daha fazla zaman ayırması, fuhşun önlenmesi, zinanın yasaklanması, ahlaki yozlaşmanın önlenmesi yönünde projeler ve politikalar üretilmelidir."
Bangladeş'teki katliamlar ve Siyonizm tartışması
Dünyadaki gelişmelerin de değerlendirildiği açıklamada, Birleşmiş Milletler (BM), Bangladeş'te yaşanan vahşete sessiz kalmasına dikkat çekildi.
Başbakanın Siyonizm'le ilgili sözlerine ciddi tepkiler gösteren dünya emperyalizminin Bangladeş'te yaşanan katliamlara sessiz kalmasının şaşılacak bir durum olmadığı ifade edilen açıklamada, dünya gündemiyle ilgili şu görüşlere yer verildi: "1975'te Siyonizm'i bir çeşit ırkçılık olarak tanımlamasına rağmen 1991'de bu kararı fesheden Birleşmiş Milletler (BM), Bangladeş'te yaşanan vahşete sessiz kalırken BM'in Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'un Siyonizm'le ilgili hemen refleks göstermesi ise manidardır.
Bangladeş'te Cemaat-i İslami'nin lideri Delver Hüseyin Saidi'ye verilen idam kararını protesto eden 82 Müslüman öldürüldü. Dünya emperyalizminin ve özellikle Hindistan'ın arkasında olduğu bu imha sürecinde 40 yıl önce olan hadiseler bahane edilerek Müslümanlara yönelik büyük kıyım ve zulümler gerçekleştirilmektedir.
Ne yazık ki Bangladeş'te yaşanan vahşete İslam âlemi yeterli ilgiyi ve tepkiyi göstermemektedir. Duyarlı bütün STK'ları ve kamuoyunu; Bangladeş Müslümanlarını gündem edinmeye, sahiplenmeye, bu kıyımlara tepki vermeye ve protestoda bulunmaya çağırıyoruz.
Yahudilerin Müslüman kadının örtüsüne el uzatması
Bir grup azgın Yahudi, Kudüs'te bir tren istasyonunda Filistinli bir kadını dövdü. Saldırganlara direnmesine rağmen Müslüman kadının başörtüsü başından çıkarıldı.
Müslüman kadının örtüsü Mescid-i Aksa'dan değersiz değildir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, benzer küstahlıkta bulunan Beni Kaynuka Yahudilerine savaş açmıştı. Bu olay 3. bir intifadayı ateşleyebilecek önemde bir hadisedir. Hatırlatması yerinde olur; Aksa'nın içine girmek isteyen Şaron yüzünden 2. İntifada başlamıştı.
Çeçenistan'a giden heyet
Rus işgali altındaki Çeçenistan'a 8 milletvekilinin de içinde olduğu kalabalık bir heyet çıkarma yaptı. Daha önce de Türkiye'den bazı belediye başkanları ve STK temsilcileri Kadirov'u ziyaret etmişti. Bu ziyaret; Rusya'nın kuklası olan ve Çeçen Müslümanları katleden Kadirov'a meşruiyet vermek demektir. Bu ziyareti yadırgıyor ve Rus işgalini meşrulaştıracak benzeri adımların atılmamasını istiyoruz." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.