Mirali YILDIRIM

Mirali YILDIRIM

Kürtlerin Sesini duyan Var mı?

Kürtler; her insan gibi beşer ve ben-i âdem'dendir. Yaşama, inanma hakkı olan insan topluluğu ve bir millettir.

 Hint-Avrupa dil ailesine bağlı Kürtçeyi konuşan Aryanî, Müslüman bir ırktır.

Bunların da yaşadığı hayattır. Sevmeye, sevilmeye; kendinden zayıf veya güçlü birini takdir edip etmemeye doğuştan yetkilidir.

Allah'a kulluk ve Müminlerle kardeş olmaya; ümmetle, AMENTÜ'DEKİ müşterekler üzerinde birleşip anlaşmaya, yek-vücut olmaya, din kardeşleriyle gururlanmaya hakları vardır.

Nebi(as)'ın, “Çocuk kimin yatağında doğmuşsa ona aittir(!)” fermanı gereğince; kendini tanımaya ve kendince yaşamaya hakkı vardır.

Aslını bilen ve kendisi gibi yaşayan bir kişi veya toplum, aslında beraber yaşadığı kişi ve toplumlara da güzellik katar, faydalar verir. 

İnsan bir çiçektir; çiçek de dalında güzeldir.

Şimdi “iman, izan, vicdan..” penceresinden bakalım! Bir an; Hz. Ömer'ul Faruk gibi düşünelim. Gaflete giren sahabi; Mecusi aileden gelen garip Selman'ı töhmet altında bırakmak için, orda bulunanlardan her kesin kendi nesebini söylemesini ister de sıra Selman'a gelince, boğazı düğümlenir;  nihayet “Ben İslam oğlu Selman'ım!” der.

Hattab'ın oğlu çıkışarak; “Ben de İslam Oğlu Selman'ın kardeşiyim!” der.

İste böyle duygudaşlık yaparak düşünelim. Kürtlerin mazisine bakıp gördüklerimizi söyleyelim.

*Avamla oturduğum; din adına ortamı idare etme yoluna gittiğim ortamlarda görüp duyduklarımı anlatayım.

Kürtlerde; milliyetçilik duyguları hortlamaktadır.

Sıradan Kürtler; artık son yüz yıllık Kürt tarihini, tüm dram ve ihanetleriyle biliyor ve konuşuyor; bunu duymayanı kınıyor, dışlıyor. Küçülen dünyamızda; yeni dramları her defasında eskileriyle güncelliyor.

Muhafazakâr kesimde bile; bazı Müslüman ülkelerdeki “etkili ve yetkili kişilere duyulan vasat güven ve saygı” hızla eriyor, “güvensizliğe hatta nefrete” dönüşüyor.

Dörde bölünmüş Kürd merkezlerindeki azınlıklardan dolayı, liderlerin bazen gazını alamayarak “burası bir Türk, Arab veya Acem.. şehridir” demeleri; Kürtleri tahrik ediyor, geriyor, karşı faşizme itiyor.

Çevre ülkelerin kestiği cezaların faturası; fanatizmle politize olan Kürtlerce, “muhafazakâr Kürtlere ve inanca” kesiliyor.

Devleti ve yasal haklarını konuşacak bir yapılanmadan yoksun olan Kürtler; uluslararası İslami Kurum ve kuruluşların her toplantısında, farklı umutlanıyor ama yaşadıkları duyarsızlıkla sonucunda, Batı'ya meylediyor. 20.10.2017'de İstanbul'da toplanan D-8 Zirvesi, bu açıdan manidardı.

Kürt halkı artık öz eleştiri yapıyor.

Stockholm Sendromu yaşayan “kişi, kitle ve liderler” hiç olmadığı kadar halk nezdinde sorgulanıyor.

Yaşanılan “ihanet, katliam, göç, tefrika, iç çatışmalar” geçmişten farklı olarak sorgulanıyor.  Halkın fiil, vicdan ve eylemlerinde; “hain, işbirlikçi” kavramları, linç oluyor.

Daha da tehlikelisi; Müslüman Kürt Halkının kullandığı “Müslüman-kâfir” kavramlarındaki hassasiyet yara aldı. Basit mevzularda bile uzlaşamayan çevre ülkelerinin; “Kürt ve Kürdistan'a ceza” hususunda ani uzlaşabilmeleri; Kürt halkında, “Kürtler ve diğerleri” tezini oluşturuyor.

Hülasa ortada; algı ve tanımları değiştirebilecek çokça sebep var.

Barzani üzerinden, dünyadaki her medeni milletin kullandığı ama infaz olmadığı referandum üzerinden koca bir halkın kimliği cezalandırılıyor. Çevre ülke, lider ve hükümetlerinin kendi milliyetçi hatta faşist tabanlarını tatmin adına kullandıkları her söz, davranış ve aldıkları her karar; artık kültür düzeyi yükselmiş, dünyaya dağılmış Kürt halkı tarafından da duyuluyor ve görülüyor.

İslami değerlerin sırtından geçinen “cemaat, millet ve liderler” konumlarını muhafaza adına, gücün faşizmine değil, Hakk'a dayanmalı ve'selam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.